Celal Başlangıç
‘Bu cumhuriyet bitti, yenisini verelim!’
Ayasofya’nın ibadete açılması küçük ama örgütlü, kendi medyası olan siyasal İslamcıların iştahını kabarttı.
AKP’yi kayıtsız şartsız destekleyen, gazetecilikten çok tetikçilik yapan bir medya grubunun televizyon kanalının sunucusu Ayasofya’da ilk Cuma namazının kılınacağı gün yaklaşırken büyük bir coşkuyla "Sıra geldi hilafete" diyordu.
Bir başka AKP destekçisi medya grubunun haftalık dergisi kapağından çağrı yapmıştı önceki gün:
"Hilafet için toparlanın"
Ayasofya’nın ibadete açılmasını kimileri "Erdoğan son barutunu da attı" diye değerlendirirken, bu görüşe katılmayanlar "Bu daha başlangıç. Arkasından hilafet gelecek" itirazını yükseltiyordu.
Hele Bilal Erdoğan’ın televizyon ekranına çıkıp Harf Devrimi’ni eleştirmesi "Bu daha başlangıç" diyenleri iyice huylandırdı; "Yoksa bunlar Latin alfabesini de mi kaldıracaklar" diye.
Şu ana kadar görünen o ki, görkemli bir açılış yaparak sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın dikkatini çekmek istiyordu Saray iktidarı. Ama yönetimde liyakatli kadrolar kalmadığı için Ayasofya’nın açılışı tam bir ortaokul müsameresine döndü.
Açılış için turizm şirketleri, otobüs firmaları Anadolu’nun dört bir yanından İstanbul’a "namaz turu" düzenledi.
AKP, son seçimlerde İstanbul’da dört milyona yakın oy almıştı. Ülke genelinde partinin 10 milyon civarında üyesi vardı.
Bütün bunlara karşın açılış için Sultanahmet meydanında toplananlar Erdoğan’a göre 350 bin kişi olmuştu. Bazı gözlemciler bu rakamın bile abartılı olduğunu, alanda toplananların sayısın 100-150 bin civarında olduğunu söylüyordu.
Aslında bu kadar az bir kalabalığın toplanması AKP kadroları için de hayal kırıklığı olmuştur. İstanbul’da milyonluk mitinglere imza atan Erdoğan, İslamcıların 90 yıldır beklediği hamleyi yapmasına karşın en fazla birkaç yüz bin kişi toplayabilmişti.
Zaten kamuoyu araştırma şirketlerinin yöneticileri de Erdoğan’ın Ayasofya hamlesinin beklediği oy artışını sağlamadığı görüşünde.
Ayasofya’nın gölgesinde yapılan CHP’nin 37. Kurultayı da Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma ilişkin başka bir dikkat çekici olguyu ortaya çıkarttı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu Türkiye’nin beş temel sorunundan bahsettiği konuşmasında ilginç tespitlere yer verdi.
Yasama, yargı ve medyanın bir kişinin vesayeti altında olduğunu söyledi.
"Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik bağımsızlığı tehlike altındadır" dedi.
Dış politikada Türkiye’nin şu anda egemen güçlerin taleplerini yerine getiren bir devlet konumuna düşürüldüğünü iddia etti.
Eğitimin çöktüğünü anlatırken "Eğitim politikalarını sürekli değiştirerek kendi çocuklarını denek olarak kullanan dünyadaki tek ülkeyiz" diye konuştu.
"Toplumsal barışımız temelden dinamitlenmiştir" diyen Kılıçdaroğlu siyasal iktidarın başta Kürt sorunu olmak üzere toplumsal ayrıştırmayı yaşattığını ve politikalarını bunun üzerine inşa ettiğini dile getirdi.
Bütün bu tespitlerin sonucunda Kılıçdaroğlu’na göre Türkiye, cumhuriyet tarihinin en ağır buhranını yaşıyordu.
Var olan tek adam rejimini eleştirirken de yeni bir anayasa ile demokratik parlamenter sistem vaat ediyordu Kılıçdaroğlu.
Bu sorunların çözümü için önermelerinin yer aldığı beyannameye Kılıçdaroğlu "İkinci Yüzyıla Çağrı" adını koymuştu.
Kılıçdaroğlu vahim bir Türkiye tablosu çizmişti kurultay konuşmasında.
Kuvvetler ayrılığı ortadan kalkmıştı.
Sadece yasaması ve yürütmesi değil medyası da vesayet altındaydı.
Tarihinin en ağır buhranını yaşayan ülkenin ekonomik bağımsızlığı da tehlikedeydi.
Eğitim çökmüştü.
Toplumsal barış ortadan kalkmıştı.
Dış politikası egemen güçlerin hegamonyası altındaydı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yürümüyordu, acilen yeni bir anayasaya ve demokratik parlamenter sisteme geçme zorunluluğu vardı.
Sonuç olarak Kılıçdaroğlu’nun çizdiği bu tablo "İlk yüzyılda bu cumhuriyet bitti, ikinci yüzyılda yeni bir cumhuriyet kurmak gerekir" diyordu.
Eminim, Kılıçdaroğlu’nun "İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi"ni gören İkinci Cumhuriyetçiler uzun bir aradan sonra ilk kez bıyık altından gülmüşlerdir.
Kurultayda genel başkanlığa aday olan ancak yeterli imzayı toplayamayan CHP eski Milletvekili İlhan Cihaner de Kılıçdaroğlu’ndan sonra yaptığı konuşmada başka bir yaklaşımla çizilen tabloyu pekiştiriyordu:
"Dün, Ortaçağ’a gittik. Dün Ayasofya’da laikliğin cenaze namazı kılındı. Dün Ayasofya’da yaşanan cumhuriyet hukukunun ve laikliğin cenaze namazıydı."
Yaklaşık 100 yıl boyunca bir türlü demokrasiyle taçlandırılamayan, içten içe çürüyen cumhuriyet, belli ki siyasal İslamcılarla milliyetçilerin işbirliğiyle son nefesini vermişti.
NOT: Yazılarıma kısa bir süreliğine ara veriyorum. Önümüzdeki hafta görüşmek üzere.