Celal Başlangıç
Tarikatlara ‘müzahir’ bir İçişleri Bakanı
Emniyetçilerin ağzıyla ifade edecek olursak; Uşşaki tarikatı şeyhi "Fatih Nurullah" kod Eyüp Fatih Şağban’ın 12 yaşındaki kız çocuğunu istismarı ortaya çıkınca AKP’nin, özellikle de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kimlere "müzahir" olduğu da ortalığa saçıldı.
Sapık şeyhinin tutuklanmasına çok kızan ve sosyal medya hesabında "Abdülkerim Erdinç" adını kullanan bir müridi bir yandan İçişleri Bakanı Soylu’ya tepkisini dile getirirken, diğer yandan da AKP’nin, İçişleri Bakanlığı’nın tarikatlarla nasıl içli dışlı olduğunu ortaya döküverdi.
Müridin paylaştığı mesajlar kolay yenilir yutulur cinsten değildi. Saray iktidarının Türkiye’yi iç güvenlik açısından ne kadar büyük bir risk altına soktuğunun ibretlik bir belgesiydi de.
Sosyal medya mesajında "Yazıklar olsun" diyordu mürit, "O kadar oy verdik. Polis yapcaz bekçi yapcaz, dindar adam lazım, dediniz. 100’lerce adam gönderdik. Bu muydu karşılığı?"
Aslında bu ülke insanlarına karşı işlenmiş büyük bir suçun foyasını ortaya döküyordu mürit.
Mesajına göre İçişleri Bakanlığı polis ve bekçi alırken tarikatlara haber salmış, dindarları devletin kadrosuna güvenlik görevlisi olarak sokmuş.
İş bu kadarla kalsa yine iyi.
"Abdülkerim Erdinç" adlı mürit neredeyse işi tehdide vardırmış:
"Bizi FETÖ ile karıştırmayın. Önce polis yapacak adam lazım deyip bizden isim isteyip sonra emniyete sızdı dedirtmeyiz biz. Polis olurken ağlayarak 10 yıllık sakalını kesenler oldu. O gözyaşlarının yüzü suyu hürmetine bu kumpasın altında kalırsınız."
Bir de direkt Soylu’yu iliştirerek mesaj atmış mürit. Mesajına da Soylu’nun bir tarikat toplantısında sarıklı, takkeli bazı şeyhlerle yere dizüstü oturmuş fotoğrafını eklemiş:
"En çok sana güvendik, bizi en çok sen üzdün. @suleymansoylu Fatih Nurullah Efendi adını bile söylemez oğlum derdi. Allah her şeyi görüyor vesselam."
"Bu ne samimiyet" demenin tam yeri. Tarikat şeyhinin "oğlu" mertebesine bile ermiş Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı.
Böyle bakınca her şey apaçık ortaya çıkıyor. Kız çocuğu istismarında suçüstü yakalanmasından sonra tarikat şeyhinin bakanlarla, belediye başkanlarıyla hatta AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la poz poz fotoğrafları ortaya saçıldı.
Hep kendine protokolde en ön saflarda yer bulmuş. Hatta Erdoğan’la aynı kurdeleyi keserken bile fotoğrafı var sapık şeyhin.
Yoksa, polis ve bekçi kadrosuna "dindar eleman" sağlamanın getirdiği saygı mı şeyhi protokolün en ön saflarına yükseltmişti?
Soylu, müridin attığı bu sosyal medya mesajlarıyla belli ki suçüstü yakalanmış, suçluların telaşı içersinde başka bir algı operasyonuna sıvanıyor:
"Biz size bu kadar polis, bekçi verdik, bize böyle mi yapacaktınız’ diye güvenlik güçlerimizi, güvenlik kuvvetlerimizi töhmet altında bırakan, hemen Birgün, Yeni Yaşam gazetesi gibi terör örgütüne müzahir ne kadar gazete, site varsa hemen yalanı meşrulaştırmaya çalıştı, alçak bir provokasyonu hemen devreye sokmaya çalıştılar. İdeolojik ne kadar kin varsa hemen dökmeye, kusmaya başlattılar."
Tarikatlardan polis ve bekçi teşkilatlarına "dindar elaman" devşirmek suç değil, üstüne üstlük bu iddiaları gündeme getiren Birgün ve Yeni Yaşam gibi birkaç tane kalmış bağımsız gazeteleri "terör örgütüne müzahir" diye suçlamak serbest.
"Terör örgütüne müzahir" yani terör örgütüne arka çıkan, yardımcı olan…
Bu suçlamayı bir ülkenin İçişleri Bakanı yapabiliyorsa ve o gazeteler günlük yayınlarını hala daha sürdürebiliyorsa artık iç güvenlik ve kamu düzeni sizlere ömür demektir.
Medeni bir memleket böyle bir noktaya geldiğinde ya o gazeteler yayınlanamazdı ya da o İçişleri Bakanı koltuğunda oturamazdı.
Görevi kamu düzenini sağlamak olan İçişleri Bakanı aklına estiğine göre suç üretip bağımsız gazeteleri tehdit edebiliyorsa o ülkede kimse kendini güvende hissedemez.
Bir televizyon kanalındaki canlı yayında eski AKP milletvekili Mehmet Metiner, "silahlı bürokrasi" diyerek Milli Savunma ve İçişleri bakanlıklarını kastederek "FETÖ" ile irtibatlı bazı kişilerin kritik görevlere getirildiğini iddia etmişti.
Canlı yayına anında telefonla bağlanan Soylu ile Metiner arasında seslerin iyice yükseldiği bir tartışma yaşanmıştı. Bu tartışma sırasında Soylu "Bir tek FETÖ’cüyü göreve getirmişsem ve bu söylenmiyorsa bu ülkemize ihanettir. Ben getirmişsem ben ihanet ediyorum" diye konuşmuştu.
Metiner’le Soylu’nun televizyon ekranından yaptığı bu tartışmanın üzerinden çok değil, iki ay bile geçmeden bir haber İçişleri Bakanlığı’ndaki büyük sarsıntıyı ortaya çıkartıyordu:
"FETÖ’nün ‘mülki idare mahrem imamları’na yönelik MİT ve Emniyet’in yürüttüğü çalışmalar sonucu elde edilen bilgilerden yeni isimlere ulaşıldı. Bilgiler, Ankara Başsavcılığı ve İçişleri Bakanlığı ile paylaşıldı. İddiaya göre FETÖ ile bağlantılı 400 kaymakam ve vali yardımcısının isminin tespit edildiği bildirildi. Alınan bilgiye göre, FETÖ ile bağlantılı olduğu belirlenen çoğu Doğu ve Güneydoğu illerinde olmak üzere aktif görevdeki 43 kaymakam ve vali yardımcısı İçişleri Bakanlığı talimatıyla görevden alındı."
Soylu, 2016 yılından bu yana, yani dört yılı aşkın süredir bu ülkenin İçişleri Bakanı. Söz konusu 400 mülki idare amirinin büyük bölümünün göreve getirilme kararının altında Soylu’nun imzası var.
Hatta ilk etapta görevden alınan 43 kaymakamın arasında HDP’den gaspedilen Silvan ve Diyadin belediye başkanlıklarına bizzat Soylu’nun imzasıyla atanan kayyımlar da var.
Canlı yayında söylediklerinden birkaç ay sonra ortaya çıkan bu olaya bakarak bizzat Soylu’nun sözlerinden şu sonucu çıkarmak mümkün:
"İçişleri Bakanı 400 FETÖ’cüyü göreve getirerek bu ülkeye ihanet etmiştir."
(Basın savcılarına kısa bir not: Yukarıda cümle bizzat Bakan Soylu’nun canlı yayında söylediklerinden alıntılanarak var olan duruma uyarlanmıştır.)
Ya da söz konusu bu 400 mülki amirinin "FETÖ" ile uzaktan yakından ilgisi yok, Saray merkezli bir kumpasın kurbanı oldular.
Sonuç olarak son birkaç günde bile ortaya bütün çıplaklığıyla dökülmüş bir gerçek var; ne yazık ki bu ülkenin tarikatlara "müzahir" bir İçişleri Bakanı var!