Bu siyasi iklim tam tersine siyasete, siyasi partilere, aydınlara, kanaat önderlerine ve STK’lara daha fazla sorumluluk yüklemektedir.
Erdoğan ve AK Parti’yle ontolojik bağ kuranların söylemlerine bakıldığında çoğunlukla dünyevi, seküler olan siyasaldan değil ilahi ve dini olan dil ve söylem üzerinden meşruiyet üretiyorlar.
CHP içinde bir süredir yerel seçim ve aday adayları üzerinde yeniden küçük iktidarı koruma mücadelesi başladı.
Türkiye olarak önceliğimiz, 29 Ekim’de ilan edilen Cumhuriyet değerlerinin İslami referanslarla tasfiyesi değil tam tersine Cumhuriyetin demokratik referanslarının güçlendirilmesidir.
Aralarında gazeteci Murat Aksoy ve Atilla Taş’ın da yer aldığı 26 medya çalışanına verilen hapis cezaları onandı.
Sadece olayın failleri değil, azmettiriciler de ortaya çıkarılmalıdır. Eğer bu olmazsa, açılan bu yol, tüm ülkeler için muhalifleri ortadan kaldırmanın içtihat kapısı olur.
CHP’de İstanbul için eğer son dakika sürprizi olmaz ve dışarıdan bir aday bulunmazsa Gürsel Tekin ya da Muharrem İnce’den birisi aday olabilir.
Bu tercihte DİB’nın, siyasi iktidarın hedeflediği ve adım adım uyguladığı toplumsal mühendislik programının en önemli ideolojik aracı olmasının önemli rolü var.
Siyasi iktidarın Kürt sorununun çözülmesi olarak ifade ettiği kültürel kimliğin görünürlüğü olan Müslümanlığın üst kimlik olarak kabullenilmesidir.
Bu hizmet bir danışmanlıktı, fazlası değil. Buna uyup uymamak hükümetin tercihi olacaktı. Bu açıdan şirketle yapılan anlaşmayı IMF ile anlaşılmış gibi tutmak da haksızlıktır.
Gerçeğin, gerçeklerin yerini fısıltı gazetesi ve onun gerçek olamayan gerçekleri alırsa bu durum, iktidara eleştirel düşünceden daha fazla zarar verebilir.
Tüm muhalefet partileri için yerel yönetim seçimlerinde adaylarının sadece üyelerin değil, sıradan vatandaşların da katılması ile belirlenebilecek bir ön seçim mekanizması neden olmasın?
İşçilerin başına gelen bu durum, muhalefet partileri için iktidarın kendilerini hapsettiği kimlik siyasetinden kurtarmaları için önemli bir fırsat.
Laik kesim, siyasallaşmanın ilk dalgasını Gezi ile ortaya koydu. Şimdi sırada ikinci dalga var. O da, siyaset küserek değil daha çok sahip çıkarak gerçekleştirilebilir.
Görülen o ki, MEB kendince bir ara yol bulmaya çalışmış. Ancak bu ara yol, tam da siyasi iktidarın istediği hedefe uygun bir gelişme.
CHP, evet 100. Yılı’nda kurumsal alarak var olabilir ama siyasi olarak etkisizve işlevsiz bir partiye dönüşme tehlikesi var. Bu CHP’den çok, 24 Haziran'da geçilen sistemin sonucu olabilir.
Şimdi gerçekle yüzleşme ve gerçeğe dönme zamanı. Siyasi iktidar için en rasyonel çözüm, Esad karşıtlığından kurtulup, Suriye gerçeklerini kabullenerek Barış için adım atmaktır.
Hedeflenen 'vasatın hegemonyası'nı kurmak. Bu dönüşümün en büyük aracı eğitimin kendisi. gerek seçilen model, gerekse ders içerikleri, iktidarın toplumsal dönüşüm hedefleriyle uyumlu.
Muhalif partilerin 'salon siyasetinin' imkanlarını sivil toplumla birleştirmesi gerekiyor. Siyaset, sivil toplumun imkanlarını, sivil toplum da siyasetin imkanlarını daha etkili kullanmalı.
Siyasete daha çok sahip çıkmalı, alternatif medyayı (gazete, Tv, sosyal medya kanallarını) daha çok desteklemeliyiz. Elimizi oy verme dışında da taşın altına koymalıyız.
Türkiye’de ekonomi 2013’den bu yana sürekli olumsuz sinyaller veriyor. Türkiye’de çok küçük bir kesim hariç hepimizin alım gücü düşüyor yani fakirleşiyoruz.
Kulüp yönetimlerinin son yıllarda en temel sorunu giderek siyasete fazlasıyla angaje olmaları. Elbette bunda TFF'nin diğer özerk kurullar gibi siyasete gönüllü biçimde angaje olması var.
Türkiye’nin içine düştüğü bu durum sadece siyasi iktidara eleştiren yüzde 50’ye yakını etkilemiyor. AKP’ye oy verenlere de etkiliyor, etkileyecek. Hamasi nutuklar gerçekleri değiştirmiyor.
Türkiye, ABD ve Rusya arasında sürdürdüğü denge politikasının sonuna geliyor. Türkiye, bir tercih yapma noktasına doğru gidiyor.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun üzerinde durması gereken soru; 'Olağanüstü Kurultay için kimler, neden imza verdi?' sorunun analiz etmek olmalıdır.
Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde başarısı iç politikada siyasal yumuşamadan, toplumsal barışmadan ve toplum olmaktan geçer. Pastör Brunson olayını bu açıdan okumak da mümkündür.
Açıkçası tıpkı İnce’nin çevresindekiler gibi kendi siyasi geleceklerini Kılıçdaroğlu’nun varlığına bağlayanlar hata üstüne hata yaptırdılar.
Erdoğan’da temsilini bulan, resmi olarak DİB, gayriresmi olarak bir ilahiyat hocasının yorumlarında vücut bulan 'dini yorum' devlet için tek yorum olarak kabul edilmek istenmektedir.
İnce belli ki, Erdoğan karşısında kazanmanın yolunun Erdoğan gibi olmaktan geçtiğini sanıyor, tıpkı cumhurbaşkanı adayı olmadan önce düşündüğü gibi.
OHAL’e son vermek bu koşullarda tek başına anlamlı değildir. Çünkü sorun artık yapısaldır. Sorun demokrasinin kurum ve kuralları ile tasfiye edilmesidir.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.