Alp Altınörs
31 Mart’tan 2 Mayıs’a
18-24 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Kemalist hareketin henüz devlet iktidarını ele geçirecek denli olgunlaşmadığını tescillerken, siyasal İslamcılarına ise, ancak sağ Kemalistlerin koşullu desteğiyle iktidarda kalabildiğini gösterdi.
Aradan 10 ay geçti; 6’lı burjuva muhalefeti dağıldı – ancak CHP Kongresi’nin ardından CHP’de yeniden konsolide oldu… AKP iktidarı ise mali iflasın derinliği sebebiyle seçim ekonomisi uygulayacak gücü yitirdi… Mayıs 2023’te iktidarı alması için Erdoğan’a aktif destek veren üst düzey askeri-sivil bürokrasi, bu kez Erdoğan’ın kontrollerinden çıkmaması için seçime müdahil olmadı…
“6’lı Masa”nın ve “7 Cumhurbaşkanı Yardımcısı”nın seçmene verdiği akortsuzluk ve uygulanamazlık görüntüsünün tam aksine, yerel seçimlerde İmamoğlu ve Yavaş gibi CHP’li belediye başkanlarının “başarılı belediyeciliği” oylandı… Aradan geçen 10 ayda ekonomik durumu hayli kötüleşen işçiler ve emekliler iktidara bu seçimlerde bir ders vermek istedi…
Bütün bunların ve başkaca etkenlerin ortak sonucu olarak, 31 Mart seçimlerinde AKP, tarihinin en büyük seçim yenilgisini aldı. CHP ise birinci parti haline geldi. Kocaeli hariç, Türkiye’nin tüm metropollerinde seçimi kazandı. Dahası, Afyon, Kütahya, Kırıkkale, Kilis, Adıyaman gibi sembolik şehirlerde de belediyeleri kazanarak, rakibine karşı ciddi bir psikolojik üstünlük kurdu.
Yine, 31 Mart’ta, önemli bir nokta olarak, DEM Parti’nin, neredeyse 10 yıldır süren kesintisiz baskı ortamına, kayyumlara, Kobani-Kumpas Davası ve HDP kapatma davası ile demokratik siyasete vurulan kelepçeye rağmen, yerel seçimlerden büyük bir başarıyla çıktığını da belirtmek gereklidir. Askerlerin “taşıma seçmen” yapılması gibi açık bir seçim hilesi olmasaydı, Kars, Şırnak ve Bitlis’te de aslında DEM Parti kazanmıştı. Yine, Van’da, kayyum girişimine karşı sergilenen halk protestosu da bu zaferin derin toplumsal kökleri olduğunu ortaya çıkarttı.
İYİP, CHP TARAFINDAN YUTULDU
Seçim sonuçları, ezilen Kürt halkının AKP iktidarına karşı net, kesin ve kitlesel bir reddiyesini sergilemektedir. 2015’ten bu yana sistematik olarak tırmandırılan Türk şovenizminin ve militarizminin Kürt halk yığınlarındaki karşılığı, ulusal bilincin yükselişi olmuştur.
31 Mart’ta İYİP, Meral Akşener’in 6’lı Masa’ya seçim kaybettiren tavrının ve bunun devamı olarak yerel seçimlerde de CHP’ye kaybettirme çabasının, iktidarla yakınlaşma eğiliminin bedelini ağır ödedi. Neticede İYİP seçmeninin üçte ikisi CHP’ye oy verdi; İYİP teşkilatlarının önemli bir kısmı CHP’ye kaydı. Kısacası İYİP, CHP tarafından yutuldu.
Cumhur İttifakı, MHP’ye sadece iki büyükşehir ve İstanbul’da da iki ilçe emanet etmişti; MHP hepsinde kaybetti. MHP’nin seçim kazandığı yerler (Kars’taki hileli sonucu dışta tutarsak) AKP ile yarıştığı yerler oldu. Buna rağmen MHP lideri Bahçeli’nin partisini “başarılı” ilan etmesi traji-komiktir. Hem İYİP’in hem de MHP’nin başarısız olması ise katı, ırkçı milliyetçiliğin siyaset üzerindeki kısıtlayıcı etkisini hafifletmiştir. Bahçeli ise; “Türkiye sandıkta kurulmamıştır” açıklamasıyla, 31 Mart seçim sonuçlarının olası demokratik etkilerini daha baştan kesmeye çalıştı. Bunu DEM Partili belediyelere yönelik malum ifadeleri izledi. Ama şartlar hayli değiştiği için, bu çıkışlar etkili olamadı.
AKP iktidarı, 31 Mart seçimlerinde, 2023 Mayıs seçimlerini besleyen ve tamamlayan bir sonuç elde etmeyi umuyordu. Ancak bunu elde edemezdi çünkü o zaferi borçlu olduğu iki temel etkenden, yani seçim ekonomisi uygulama gücünden ve üst düzey askeri – sivil bürokrasinin aktif desteğinden bu kez yoksundu. İstanbul’u almayı hayal ederken Bursa’yı kaybetti; İzmir’i almaya çalışırken Adıyaman’ı, Kilis’i yitirdi. Böylece, muhalefeti tümüyle umutsuz bırakıp, “yeni anayasa” ile egemenliğini kalıcılaştırmayı kurarken, iktidarının meşruluğunu tartıştıracak bir sonuç elde etti. Mehmet Şimşek eliyle uyguladığı, IMF destekli “kemer sıkma” programını bu şartlarda hayata geçirmeye çalışacak – ki kemer sıkma programları her yerde iktidarların halk desteğini eritir.
BELEDİYELER “YEREL İKTİDAR” DEĞİLDİR
Diğer yandan ise Kemalist hareket ve onun başlıca temsilcisi olarak CHP, yerel seçimlerden örgütsel kapasitesini misliyle büyüterek çıktı. İstanbul ve Ankara’da belediye meclislerinde çoğunluğu elde ederek, tüm belediyelerinin entegrasyonu olanağını da elde etti. Kemer sıkma programına karşı halk tepkilerini emip iktidara karşı yönlendirebilecek bir konum elde etti.
Ne var ki, yaygın kabul görmüş yanlışa (galat-ı meşhura) rağmen, Türkiye’de belediyeler “yerel iktidar” değildir. Yerel iktidar, atanmış valilerin ve kaymakamların elindedir. Belediyeler ise sınırlı bir alanda, kent hizmetlerini yürütmekle yükümlü kuruluşlardır – bu faaliyetleri dahi gerek valilik ve kaymakamlıkların gerekse de merkezi iktidarın sürekli ve sistematik denetimine, engellemelerine ve kısıtlamalarına tabidir.
Bu denli geniş bir coğrafyada belediye başkanlarını kazanmış olmak, CHP’yi merkezi iktidarla belli bir uzlaşma onarmaya yönelttiği gibi; ağır sosyal kriz ve kemer sıkma programı koşullarında büyük bir seçim yenilgisi almış olmak da iktidarı CHP ile belli bir uzlaşma aramaya yöneltmiştir.
Erdoğan, son kez seçildiği ve bir daha aday olamayacağı Cumhurbaşkanlığı koltuğunda, partisindeki halef – selef kavgalarına rağmen, eskisi kadar güçlü bir otoriteyle yönetemez; sözüm ona “seçimsiz 4 yıl” boyunca otoritesi giderek artan oranda zayıflayacaktır. Bunu, ezici bir yerel seçim zaferi ve bununla elde edeceği psikolojik üstünlük koşullarında devreye sokacağı “yeni anayasa” gündemi ile bertaraf edebileceğini ummuştu. Oysa tam tersi oldu. 31 Mart’ın ardından ne DEVA, ne Gelecek, ne Saadet ne de İYİP, Erdoğan yönetiminin bir dönem daha uzatılmasına destek verebilir.
YENİ ANAYASA HAYALDİR
Mayıs 2023 seçimlerinin ardından, bu partilerin milletvekillerinin AKP’nin yanına çekilebileceğine dair iktidarda oluşan umutlar, artık sönmüştür. Meclis’te anayasa yapma çoğunluğu (360) AKP için hayaldir.
Diğer yandan, Başkancı Rejimin en büyük krizi olan döviz finansmanı krizi, “Şimşek programına” rağmen çözülememektedir. Türkiye, Avrupa Konseyi’nden atılma eşiğinden, OECD’nin gri listesinden ve Avrupa Birliği’nin bekleme odasından çıkmadan da ciddi ölçekte uluslararası sermaye yatırımı çekemeyecek gibi görünmektedir. Bu da Erdoğan yönetimini ya IMF’ye başvurmak ya da hiç değilse Avrupa Konseyi ile sorunları çözmek ve Avrupa Birliği ile yeniden yakınlaşmak seçenekleriyle karşı karşıya bırakmaktadır.
İşte bütün bu şartlar, Devlet Bahçeli’nin “Ferdi Tayfur videolu” sitemine ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun itirazlarına rağmen, Erdoğan ve Özgür Özel’i 2 Mayıs’ta Söğütözü’nde buluşturmuştur. Herhalde bu buluşmalar devam edecek ve bir tür “ortak zemine” dönüşecektir. İktidar, olasılıkla, bir yandan “resmen” Cumhur İttifakı’nı sürdürürken, diğer yandan kulağını CHP’den gelecek önerilere daha fazla açacaktır. Tersinden, bu “ortak zemin”, CHP’nin de muhalefetine yeni ve daha sınırlı bir biçim verecektir. Özgür Özel, bu “ortak zemin”den, iktidarın devir-teslimine giden, sağ Kemalistlerin de destekleyeceği bir yol açmaya çalışırken, Erdoğan ise aynı “ortak zemin”i iktidarı üzerindeki basıncı azaltmak, muhalefetin dinamizmini sınırlamak, uluslararası sermayeye güven vermek vb. için kullanmaya çalışacaktır.
Her halükârda, kesin olan, 31 Mart seçimleriyle birlikte Türkiye siyasetinde yeni bir dönemin açıldığıdır.
Alp Altınörs: Çevirmen, iktisatçı ve siyasetçi. Avukat bir anne ve babanın çocuğu olarak Ankara’da doğdu. Liseyi TED Ankara Kolejinde bitirdikten sonra, Bilkent Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler eğitimi gördü, ancak yarım bıraktı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Ankara Üniversitesi’nde Rus Dili ve Edebiyat eğitimini halen sürdürmektedir. İspanyolca eğitimini İstanbul Cervantes Enstitüsü’nde tamamladı. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinde çevirmenlik yapmaktadır. ”İmkansız Sermaye-21. Yüzyılda Kapitalizm Sosyalizm ve Toplum” adlı kitabın yazarıdır.