Cem Erciyes
Adalar'a sahip çıkmak
“Maalesef İstanbul’a sahip çıkamadık. Ama en azından son İstanbul’u, adayı vermeyeceğiz; koruyacağız...” Bu sözler Cumartesi günü Azmanbüs’e karşı Adalar’ı savunmaya çalışanların yanında duran ve bir konuşmayla onların sesine ses katan yazar Ahmet Ümit’e ait. (Bu, Yaşar Kemal’i hatırlatan, cesaretli ve gür bir ses…)
Adaları tutkuyla seviyoruz çünkü burası aslında yitip gitmiş bir kültürün izlerini taşıyan son yerlerden biri. O eski İstanbul kültürünü kastediyorum. Osmanlı’dan Cumhuriyet’in ilk yıllarına devreden çok kültürlü, çok dilli, hem doğulu hem batıcı bir yaşam kültürü. Bu kültürün inşasında büyük katkısı olan azınlıklar çoktan yitti gitti, ama o zamanın tanıkları Adalar’da hala yaşıyor. Bütün bunlar, o insanlar, o evler, sokaklar, ağaçlar yaşam biçimleri… hepsi ‘soyut ve somut kültürel mirasın’ parçaları. Hepsi birlikte bize maziyi hatırlatıyorlar.
Hafiften bir hüzün duygusuyla bizi asla terk etmeyen o geçmişe dönük tutkumuzun kendini en iyi gösterdiği, en güzel yaşandığı yer Adalar.
Bu köşede birkaç hafta önce de Hüzünlü Adalar’ı yazmıştım, “güzel kafeleri, lokantaları var ve vapura binmek de en güzel seyahat yolu. Ama kim ne derse desin bence Adalar’a olan tutkumuz onun o eski zamanları temsil etme gücünden kaynaklanıyor” diye… İster Adalar’da yaşıyor olsun ister arada ziyaret etsin, ister hayatta bir kere görmüş olsun ya da olmasın… geçmişe, bugüne ve geleceğe saygı duyan, kültüre, tarihe, doğaya merakı olan herkesin sevip sahiplendiği bir yer burası. Ahmet Ümit de on gündür ada meydanlarında eylem yapanlar da bu konuda yazıp çizenler ve tweet atanlar da işte bu insanlar.
Hepsi Adalar’ın bu halinin Türkiye için bir mucize olduğunu biliyor ve bu mucizeye bir şey olmaması için elinden geleni yapmaya çalışıyor. İBB’nin Adalar’a koymak istediği o büyük ve sıradan minibüslerin mucizeye son verecek sürecin ilk adımlarından biri olması kuvvetle muhtemel. İşte onca çaba, feryat ve itirazın temel sebebi bu. ‘Azmanbüs’ adı verilen bu sıradan tekerlekli araçların, Adalar’da olumsuz yönde bir büyük değişimin ilk adımı olacağı, bambaşka gelişmeleri tetikleyeceğini hissediyoruz.
Bütün güzelliklerin paraya çevrildiği, el değmemiş ne bir bakir koyun ne bir tarihi yapının ne bir kültürel ve doğal mirasın kaldığı Türkiye’de sıranın Adalar’a gelmesi de an meselesi. Azmanbüs adıyla karşı çıkılan minibüs, Adalar için cehennemin kapılarını aralayan şey olabilir. Burayı sevenler bunu biliyor, bu endişeyi her zaman içlerinde taşıyor.
Adanın eski evlerinden, az katlı apartmanlarından, ormanlık alanlarından, boş arsalarından, geniş bahçelerinden geriye ne kaldıysa birileri bunlara bakıp bol kazançlı hesaplar yapıyor. Bunu ama gelişme ama toplumsal değişim ama turizm ama popülizmle gerekçelendirecekler. Bugüne kadar hep böyle oldu ve her an yine olabilir. Ne Bodrum’un koylarından ne İstanbul’un medreselerinden ne Kaz Dağları’nın köylerinden ne de Ege’nin zeytinliklerinden bahsetmeye gerek var. Adalar’da bakmak, mesela Heybeliada’nın bütün plajlarını ranta kiralayan Orman Bakanlığı’nın uygulamalarını seyretmek bile yeter…
Faytonların kaldırılmasından sonra belediyenin getirdiği elektrikli araçların estetik özeni Adalar’a yakışır bir tutumdu. Kimsenin bir itirazı olmadı. Şimdi İstanbul’u bir cehenneme çeviren onca araçtan tek farkı, elektrikle çalışması olan bir minibüse ise kimse gönül rahatlığıyla tamam diyemiyor. Bunun ardından her nevi elektrikli otomobil ve kamyonun ve her nevi vasıtanın buraya girmeyeceğini kim garanti edebilir? Biliyoruz ki hastalar ve esnaf kullansın diye gelen ilk elektrikli özel araçlar bir anda virüs gibi yayıldı. Şimdi Adalar’da her evin önünde bir elektrikli araç, sokaklarında trafik, sohbetlerinde kaza haberleri var…
Adalar’ın iskeleden uzaklaştıkça tenhalaşan mahallelerinde, fayton çıkmaz tepelerinde, ormanlık alanlarında yeni yerleşim alanlarının, imar planlarının, modern binaların planlarını yapanlar için başlangıç vuruşu ne olabilir? Kimse bunu bilmiyor, bilmek de istemiyor. Azmanbüs’ün beş adım sonrasını düşünmek Adalar’a değer verenleri korkutuyor. İşte bu nedenle şu anda ellerinden geldiğince karşı çıkıyor, seslerini yükseltmek, itirazlarını tüm dünyaya ama en çok İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na duyurmak istiyorlar. İstanbul’u yönetenlerden Adalar’a layık bir özen görmek istiyorlar.
Ekrem İmamoğlu yönetiminin Adalar konusunda neden böyle özensiz davrandığını ise anlamak mümkün değil. Adeta, Emek Sineması’nı insanların göz yaşlarına rağmen yerle bir eden, Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun yıkılmasını protesto edenleri hasımlaştıran, HES’e, madene, termik santrale karşı çıkan köylülere kulaklarını tıkayan mevcut iktidar gibi davranıyor. Üstelik bunu kendisini ve ait olduğu siyaseti yıllardır fire vermeden destekleyen, İmamoğlu yönetimini yaşam kültürü için bir güvence olarak gören bir kitleye karşı yapıyor.
Bu aldırmaz, yok sayan, muhalefeti marjinalleştirip toplumsal kutuplaşmaya malzeme yapan yönetim biçiminin mevcut İBB yönetiminin siyaset yapma tarzı olmadığını düşünüyorum. Bu nedenle bayram tatilinin bitmesinin ardından önümüzdeki günlerde İETT’nin bu minibüsleri adalardan çekip yerine yeni ve buraya yaraşan özenli bir çözüm üreteceğine inanıyorum. İyimser olduğum için değil, akla ve mantığa uygun olan bu olduğu için…
Cem Erciyes kimdir?
Gazeteci, yayıncı. 1971 doğumlu Cem Erciyes, İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe 1992’de Dünya Gazetesi’nde başladı. Dünya Kitap dergisi ve kültür sanat sayfalarında çalıştı. 1997 yılında Radikal’e geçti. Kültür Sanat Editörü ve Radikal Kitap Eki Yayın Koordinatörü, Ek Yayınlar Yönetmeni gibi görevler üstlendi… 2016 yılında Doğan Kitap’ın yayın direktörlüğünü üstlendi. Halen bu işi yapıyor. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yazıları yayımlandı. TRT’de, Açık Radyo’da kültür sanat ve tarih programları hazırladı, sundu.