Alp Altınörs
Adaletsiz bir seçim
HDP‘ye yönelik Kobani-kumpas davası ve o zeminde açılan kapatma davası, son üç yılda siyasi ortamı zehirleyerek, yargı eliyle siyasete müdahalenin başlıca örneğini oluşturdu. AKP iktidarı, 2019 yerel seçimlerinden sonra, 2023 cumhurbaşkanlığı seçiminin de benzer bir ittifaka sahne olacağını kestirerek, 2020 yılından itibaren HDP‘ye yönelik yargı müdahalelerini başlattı. Türkiye’nin üçüncü büyük partisi, sistematik biçimde kriminalize edildi.
Kapatma davasının seçim koşullarında da sürdürülmesi, HDP‘yi seçime kendi adıyla katılmaktan alıkoydu. Yeşil Sol Parti adıyla girmesi HDP’ye sadece oy kaybettirmekle kalmadı, seçime giren partilere verilen hazine yardımını alamamasına ve sandık kurullarına üye verememesine de yol açtı. Yeşil Sol partinin tanınmamasından veya pusulada HDP’nin olmamasından kaynaklanan oy kayıplarının birçok ilde AKP’ye milletvekillikleri kazandırdığı gözlemlenebilir.
Dahası HDP ve Selahattin Demirtaş üzerinden iktidarın oluşturduğu nefret dili ve öfke birikimi, son seçim kampanyasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine boca edildi. Yasal bir partinin, belli bir cumhurbaşkanına meşru desteği terörize edildi. Zaten üç yıldır yargı eliyle yapılan hazırlıkların da amacı buydu.
Seçimin kaderini etkileyen bir diğer yargı müdahalesi de, seçimin ana aktörlerinden birisi olan Selahattin Demirtaş’ın, Avrupa insan hakları Mahkemesi’nin tahliye kararına rağmen keyfi biçimde hapiste tutulmasıydı. Demirtaş’ın hapiste tutulması, Erdoğan’ın en önemli seçim vaadi haline geldi.
YARGI İMAMOĞLU’NU DA TASFİYE ETTİ
Yargı, cumhurbaşkanı aday adaylarından Ekrem İmamoğlu’nu yarış dışı bırakmak için de kullanıldı. İmamoğlu’na açılan dava ve “siyasi yasak” olasılığı, onun adaylığının karşısına bir korkuluk gibi dikildi. Zira Erdoğan, kampanyasını Alivi-Sünni, Türk-Kürt, lâik-şeriatçı kutuplaşmaları üzerine inşa etmeye hazırlanıyordu. İmamoğlu ise bu tür bir kutuplaşmaya elverişli bir isim değildi ve bu İstanbul seçimlerinde görülmüştü.
Bu seçimlere damgasını vuran bir başka ihlal, ordunun imkan ve araçlarının AKP’nin seçim kampanyasında kullanılmasıydı. TCG Anadolu gemisi, seçim propagandası için il il gezdirildi. Tanklar, zırhlı araçlar, SİHA’lar AKP etkinliklerinde kullanıldı. Böylece, tümüyle militarist bir kampanya yürüten Erdoğan, karşısındaki muhalefeti yenmek amacıyla onları bir tür “askeri” sergiyle de kuşattı. Seçimin savaş ve seferberlik havasında yürüttü.
Tüm bakanların, görevlerinden istifa etmeden milletvekili adayı yapılmasıyla, bu illerde seçim kampanyaları bakanlık bütçeleri ile yürütüldü. Bakanlık personelleri, araç gereçleri AKP’nin seçim kampanyası için kullanıldı.
Ortada adil ve demokratik bir seçim yoktu. Tüm devleti seferber etmiş bir partinin, devlet olanaklarıyla muhalefeti ezme çabası vardı. Bütün bunlara ve sayamadığımız onlarca başka ihlale rağmen Erdoğan seçimi ilk turda kazanamadı. Kendi getirdiği (Ve her seçimi birbiri referanduma çeviren) yüzde 50 + 1 koşulunu tutturamadı. Nihayetinde %50,5’luk bir “Erdoğan’a hayır” oyu ortaya çıktı. Toplumdaki değişim talebinin önünü açabilecek politikaları ilk turda kendi iç bölünmesi nedeniyle geliştiremeyen burjuva muhalefetinin, bunu ikinci turda başarıp başaramayacağını ise 28 Mayıs’ta göreceğiz.
Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır