Celal Başlangıç
AKP inisiyatifi yitirdi, yalpalıyor
Kaybetme korkusu AKP’de akıl tutulmasına yol açmış. ‘Agresif kampanya yapalım’ diyenlerle ‘Kucaklayıcı olalım’ diyenlerin tartışması bir türlü bitmiyor. AKP bir oylamada ilk kez inisiyatifi muhalefete kaptırıyor.
Celal BAŞLANGIÇ
Gecenin zifiri karanlığını gökyüzünden gelen helikopter sesleri yırtıyor.
Pencerelerinden gökyüzünün sonsuz karanlığına bakıyor Nusaybin’in Kuruköylüleri.
Bir süre sonra cami hoparlöründen köy muhtarının anonsu duyuluyor.
Köye askerlerin geldiğini ve sabaha kadar sokağa çıkmanın yasak olduğunu duyuruyor muhtar.
Aynı anda karadan da operasyon başlıyor. Önce köyün dışındaki evler basılıyor.
"73 yaşındaki Ebubekir Koç ilk gözaltına alınanlardan. Geride kalanlar evlerde rehin kaldık. Basılan evlerden çıkardıkları insanları boş alanlarda toplayıp işkence ve kötü muamelede bulundular. 35 yaşındaki bir kadın bu manzarayı görünce burnu kanamaya başlamış ve fenalaşmış. Kaynanası da fenalaşmış ve durumları ağırlaşınca rica minnet hastaneye gönderilmelerine izin verildi. Kadının Kıbrıs’ta çalışan ve yıllık izni için köye gelmiş bulunan eşi de Pazar günü gözaltına alındı. Bu nedenle kadın kızlarını da yanında götürmek istemiş. Kadının 14 ve 12 yaşlarındaki iki kızının evden ayrılmasına izin vermemişler. Kadın, kızlarını ‘bize hizmet ederler’ diyerek evde tuttuklarını söyledi."
Böyle sürüp gidiyor İHD Diyarbakır Şubesi’nin yaklaşık 20 gündür abluka altında tutulup operasyon yapılan Kuruköy ve çevresindeki Kuyuköy ile Doğanlı hakkında hazırladığı raporda yer alan tanık ifadesi.
Olmadık zulüm haberleri geliyor özellikle Kuruköy’den. Giden heyetler, milletvekilleri, sivil toplum örgütleri en fazla 15 kilometre yaklaşabiliyor Kuruköy’e.
HDK sivil toplum örgütlerine heyet oluşturma çağrısı yaparken yaşananların boyutlarını da sergiliyordu önceki gün:
"2015 yılında Kürt illerinde başlatılan saldırı, Nusaybin’de kendini yeniden göstermiştir. 16 gündür Nusaybin’in üç köyündeki sivil halka ulaşım sağlanamamaktadır. Köylerden gelen bilgi ve işkence görüntüleri korkunç boyutlardadır. Ablukanın ortasında 16 gündür evlerinde mahsur kalan köylülerin evleri bombalanmakta, yakılmakta, hayvanları telef edilmektedir. Köyün erkeklerinin tamamının gözaltına alındığı, ağır işkenceden geçirildiği, kadınların cinsel şiddet ve tacize maruz kaldıkları gelen bilgiler arasındadır. Ciddi beslenme ve su sıkıntısının baş gösterdiği köyde, heyetlerin geçtiği izlenimler, olaylara tanık köylülerin anlatımı ile Nusaybin’in yeni bir katliamın eşiğinde olduğu anlaşılmaktadır."
Nusaybin’in köylerinde bunlar yaşanırken AKP Ankara’da referandum kampanyasının startını veriyordu. Kürsüde Başbakan Yıldırım konuşuyordu:
"Bize ötekileştirme yakışmaz, HDP’ye oy veren kardeşlerimizle de kucaklaşacağız."
Partisinde HDP’ye bütün oy verenleri asker-polis katili ilan eden milletvekilleri var. Ancak referandumda "Hayır" çıkma ihtimali karşısında belli ki iyice sıkışmış. Yıldırım HDP’ye oy verenleri de kucaklayacaklarını söylüyor. Bu arada neredeyse tümü HDP seçmeni olan köylere operasyon yapılıyor. "Kucaklama" Kürtlere gelince "kuşatma"ya dönüşüyor.
Çünkü Kuruköy’ün 265 seçmeni var. 1 Kasım seçimlerinde köyden MHP’ye üç, Saadet’e bir, HDP’ye ise tam tamına 261 oy çıkmış. Kuşatma kapsamına giren köylerden Doğanlı’da da 177 seçmen oy kullanmış. Bu köyden de MHP ve bağımsızlar birer oy, AKP iki oy, HDP ise 173 oy almış. Kuyular da öyle. MHP’nin beş, AKP’nin sekiz oyuna karşılık HDP’nin oyu 254.
Zaten HDP-DBP çizgisindeki partilerin kadroları 7 Haziran seçimlerinden bu yana AKP iktidarı tarafından öyle bir budanıyor ki, partililer AKP’nin kendilerine karşı uyguladığı politikaya "siyasi soykırım" adını veriyorlar.
HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ dahil 12 milletvekili cezaevinde.
Onlarca belediye eşbaşkanı tutuklu. Neredeyse bölgedeki tüm HDP-DBP’li belediye başkanları ya tutuklanmış ya görevden alınmış. Hepsinin yerine kayyım atanmış. Çoğunlukla Kürtlerin tercih ettiği partilerin belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri, il ve ilçe başkanları, yönetim kurulu üyeleri şu anda cezaevinde.
Ancak referandumda "Hayır" çıkma korkusu AKP’de ağır bir akıl tutulması yaratmış. Başbakan Yıldırım "HDP’lileri kucaklamak" noktasına gelmiş.
Hatta konuşmasında "Bizde kutuplaşma, ayrıştırma yok", "Gerginliğin dilini değil samimiyetin dilini kullanacağız" gibisinden cümleler kuruyor.
Ancak aynı konuşmada "Ey Kılıçdaroğlu! Temsil ettiğin milli iradeyi, siyasi iradeyi bu kadar küçümseme. Meclis’i bu kadar aşağılama", "Yeni sistem terörün sonunu getirecek. PKK, DEAŞ, FETÖ avaz avaz hayır kampanyasını boşuna yapmıyor" türünden cümleler kurarak bütün "Hayır" diyenleri "terörizmle" aynı hizaya getiriyor.
Dilini, söylemini bir türlü tutturamıyor, yalpalıyor.
Çünkü AKP’de ‘Agresif kampanya yapalım’ diyenlerle ‘Kucaklayıcı olalım’ diyenlerin tartışması bir türlü bitmiyor. AKP bir oylamada ilk kez inisiyatifi muhalefete kaptırıyor. Kendini muhaliflerine göre konumlandırmaya çalışıyor. Ancak karşısında o kadar çok farklı nedenlerle "Hayır" diyecek, hiç de heterojen olmayan bir muhalefet yapısı var ki, bu da ister istemez yalpalamaya yol açıyor.
Bu yüzden olsa gerek bakanlarından biri tüm "Hayır" diyecekleri "terörist" ilan ederken, bir başka bakanı "Hayır, diyenlerin de, Evet, diyenlerinde başımızın üstünde yeri var" diyebiliyor. İkisini toplayınca Bakanlar Kurulu’nun "Teröristlerin başımızın üstünde yeri var" gibi bir saçma sonuca varmak bile mümkün.
Dildeki bu ayrışma kaçınılmaz olarak AKP’li bakanların zaman zaman Yıldırım’ın "kucaklaşma"yı öne çıkarma çabasını da taca atıyor.
Bu durum İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile CHP Milletvekili Sezgin Tanrukulu arasında gerçekleşen "Nusaybin’de ablukaya alınan köyler" olayında iyice gün yüzüne çıktı.
Tanrıkulu başı bandajlı yaşlı bir köylünün fotoğrafıyla birlikte sosyal medya hesabından bir soru sordu Twitine etiketlediği Başbakan Yıldırım’a:
"Nusaybin Kuruköy’de gözaltına alındıktan sonra işkence gördüğü bildirilen Abdi Aykut’un durumu ile ilgili işlem yapacak mısınız?"
Tanrıkulu’na yanıt veren Bakan Soylu’nun yanıtı hiç de "kucaklayıcı" değildi:
"Sen milletvekilisin, terör örgütünün uşağı değilsin. Lafınızı ve ölçünüzü bilin de konuşun. 11 yaşındaki o evladımız bu dünyada da, öteki dünyada da yakanda olur. Teröristlerin arkasında olmayın. Milletin yanında olun, yeter artık. Alçakça PKK’lı teröristlere ne oldu, diye soruyorsunuz. Kimsiniz siz? Şuramıza kadar geldi artık. Siyaset yapacaksınız edeplice yapın."
Tanrıkulu’na verdiği yanıtı yetersiz bulmuş olacak ki bir de Kılıçdaroğlu’na "ayar" verdi:
"Adamlarını derle topla. Terör örgütünün propagandasını yapmasınlar."
Burada da durmuyor Bakan Soylu, HDP Eşbaşkanı’ndan "Demirtaş denen o adam müsveddesi" diye söz ediyor.
Yıldırım’ın "HDP seçmenini kucaklama" projesi kendi bakanı tarafından açığa düşürülüyor.
Çünkü AKP ilk kez bir seçim yarışına geriden başlıyor.
İlk kez kendine güveni sarsılmış bir AKP var karşımızda.
Hep oyun kurucu olurken, bu referandum öncesi kurulan oyuna ayak uydurmaya çalışan bir organizasyon görünümünde AKP.
Bu yüzden AKP’de kafalar karmakarışık. Referandumda kaybetme korkusunun getirdiği büyük bir akıl tutulması ve yalpalama var.
Bu tespiti yaptıktan sonra bir soru kaçınılmaz oluyor:
Bu şartlarda siz gerçekten 16 Nisan referandumunu görebileceğimize inanıyor musunuz?