Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

AKP’li bir şahsiyet abidesi; Binali Yıldırım

Sadece bakan, başbakan, TBMM başkanı olmanın değil, çocuklarının onlarca gemilik filo sahibi olmasının, Avrupa’da gayrimenkul almanın bir bedeli olacaktı. Şimdi ödenen de bu bedeldir.

O kadar hazımsızlar ki kaybettikçe tuhaflaşıyorlar.

Akla, hayale gelmedik yalanlar üretiyorlar.

Mızıkçılıkta sınır tanımıyorlar, her türlü çamura yatmada pek mahirler.

İstanbul’un AKP’li son Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal seçmenin hangi partiye oy vereceğinin soyadından anlaşılacağını iddia etmişti neredeyse:

"Soyadlarına bakıldığında AK Parti’ye oy verdikleri kolayca tespit edilebilen seçmenin kaydı düşürülmüş."

AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım da üzerine tüyünü dikti geçen gün. Onun da iddiası seçmenin tipinden hangi partiye oy vereceğinin anlaşıldığıydı.

"Üç pusuladan ikisini veriyor, birini vermiyor. Bakıyor seçmene, AK Parti’nin adayına verecek gibi seçmene Büyükşehir pusulasını vermiyor. İki tane veriyor."

"İnanarak mı söylüyor yoksa biri mi kandırdı" diye defalarca izledim görüntüleri, bir karar veremedim.

Çünkü sayılar ortadaydı. Yıldırım’ın iddiası doğru olsaydı ilçe belediye başkanlıkları için daha çok, büyükşehir belediye başkanlığı için daha az oy kullanılması gerekiyordu. Oysa gerçek tam tersiydi. Büyükşehir belediye başkanlığı için kullanılan oylar, ilçe başkanlıkları için kullanılanlardan daha fazlaydı.

YSK İstanbul seçimini haksız hukuksuz biçimde iptal edince yandaş gazeteleri manşet manşet, AKP sözcüleri iftar iftar aynı yalanı söylediler:

"Çünkü çaldılar."

Oysa oyların çalındığına dair hiçbir somut kanıt yoktu. Kaç oyun çalındığını bile söyleyemiyorlardı.

Sonuçta YSK, iki haftadır beklenen gerekçeli kararını açıkladı. Arka bahçelerine dönüştürdükleri YSK bile oy çalındığına ilişkin tek bir somut örnek göstermemişti kararında. 250 sayfa tutan gerekçeli kararda "oyların çalınması"na ilişkin tek bir satır bile yoktu.

AKP’nin adayı Binali Yıldırım buna da veciz bir gerekçe buldu:

"Oylar çalındı siyaseten bir söylem derken kasıt, vatandaşın iyi anlaması için söylediğimiz bir şeydir, hukuki terim değil. O anlamda kullandım."

Yani Türkiye insanlarına "seçmen hırsızlıktan anlar, hukuktan anlamaz" diye hakaret ediyor resmen.

İstanbul seçimini kaybedince AKP’nin iktidar olma anlayışının gerçek yüzü de, AKP’lilerin gerçek kimlikleri de ortaya çıkmıştı.

Kaybettiğinden bu yana en büyük kişilik değişikliğine uğrayan da Binali Yıldırım’dı.

31 Mart’a kadar geçen süre içerisinde AKP sözcülerine ve adaylarına göre daha centilmence davranan Yıldırım seçimi kaybettikten sonra bambaşka bir kimlikle ortaya çıkmış, diğer AKP’lilerden farkı kalmamıştı. Hatta gerçekleri eğip bükmede, yalana, iftiraya başvurmada geçmişti bile…

CHP adayı İmamoğlu da Yıldırım’daki bu değişikliğin altını çizmişti:

"Rakibimiz 31 Mart öncesi bir başka Binali Yıldırım, sonrasında başka…"

Habertürk televizyonunda önceki akşam Didem Arslan Yılmaz’ın Türkiye’nin Nabzı programına katıldı Yıldırım.

Programın moderatörü Yılmaz daha önce yaptığı çağrıyı Yıldırım’a da iletti.

"Biz Habertürk olarak böyle bir çağrıda bulunduk. İkinizi de beraber Habertürk ekranlarında ağırlamak istedik. Ekrem Bey’e sordum…"

Heyecanla Yılmaz’ın sözünü kesti Yıldırım "Ne dedi" sorusuyla.

Yılmaz, İmamoğlu’ndan aldığı yanıtı aktardı:

"Ben çok isterim, Binali Bey kabul ederse olabilirim, dedi. Siz bu çağrıya ne yanıt verirsiniz."

Yıldırım "Olabilir, bakarız" diyerek bu teklifi geçiştirmeye çalıştı. Yılmaz ısrar etti:

"Sizin ikinizin bir araya gelmesi çok önemli. Bu çağrıyı ben yaptığım için inşallah Türkiye’nin Nabzı programında bir araya gelirsiniz. "

Yılmaz’ın mesleği gereği çok yerinde ısrarı üzerine Binali Yıldırım baklayı ağzından çıkardı:

"O benim tek başıma vereceğim bir karar değil."

Binali Yıldırım’ın büyük bir şahsiyet abidesi olarak sarf ettiği bu söz bir anda sosyal medyanın yıkılmasına yol açtı.

Atılan mesajlarda bazıları bu tavrını alay konusu yapıyor, bazıları da kimliksiz, kişiliksiz olmakla suçluyordu Binali Yıldırım’ı.

Programın ilerleyen bölümünde birileri mi uyardı, kendi mi uyandı bilmem yaptığı gafı düzeltme gereği duydu. Daha doğrusu bir şahsiyet abidesi olarak kendi diliyle düştüğü abuk durumdan laf çevirerek kurtulmaya çalıştı:

"Tek başıma karar veremememi sanki partisine soracak, izin alacak gibi yayıyorlar. Maksatlı yapıyorlar. İki kişinin programa gitmesine bir kişi karar verebilir mi?"

Söylediği yalanı yuvarladıkça daha da battı:

"Bunun çarpıtılacak hiçbir yanı yok. Bu kadar işi çığırından çıkarmanın anlamı yok. Yani iki boyutu var. Birinci boyutu iki adayın bunu kabul etmesi. İkincisi kiminle yapılacağı konusunda mutabık kalınması."

Oysa daha programın başında moderatör Yılmaz, İmamoğlu’nun bu teklifi kabul ettiğini, hatta "çok isterim" dediğini Yıldırım’a gayet net cümlelerle aktarmıştı.

Düştüğü basiretsiz durumu gizlemek için gerçek olmayan bir gerekçeye başvurmuştu Yıldırım.

Aslında bırakın bakan, başbakan, TBMM başkanı olduğu dönemi bir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gölgesinde kaldı.

Kendi adaylığıyla ilgili mitingde bile İstanbul’a ilişkin projelerini açıklayamadı. O projeleri kendisinden sonra konuşacak olan Erdoğan’ın açıklayacağını söyledi. Öyle de oldu.

Aslında 31 Mart seçimlerinde CHP adayı İmamoğlu, AKP adayı Yıldırım’la değil, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yarıştı.

Yeni seçim kampanyası için biraz insaf etmiş anlaşılan AKP Genel Merkezi, afişlerde Erdoğan’ın yanına Yıldırım’ın da fotoğrafını iliştirmişler.

Elbette sadece bakan olmanın, başbakan olmanın, TBMM başkanı olmanın değil çocuklarının onlarca gemilik filo sahibi olmasının, Hollanda’da milyonlarca lira değerinde gayrimenkul satın almanın bir bedeli olacaktı. Şimdi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak ödenen de bu bedeldir.

Geçen seçim kampanyasında Çekmeköy’de kadın seçmenlere evliliğin sırrını anlatıyordu Binali Yıldırım:

"İtaat et, rahat et… ‘Peki’ demesini mutlaka başarmamız lazım."

Meğer Yıldırım’ın açıkladığı bu sır sadece mutlu evliliğin değil, AKP içerisinde bir şahsiyet abidesi olarak siyaset yapmanın da sırrıymış.

Hem itaat edip rahat ediyor demek ki… Hem de ‘Peki’ demeyi başarmış.

Ortaya da AKP’de bir şahsiyet abidesi olarak siyaset yapmanın ürünü Binali Yıldırım çıkmış.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi