AKP-MHP’yi CHP’de yeniden doğurmak

AKP-MHP iktidarı CHP’de yeniden doğurulmak, tarihi bir hesaplaşmayla, hakiki bir demokratikleşmeyle sonuçlanabilecek iktidar değişikliği alenen çalınmak isteniyor.

12 Şubat günü, yarısı AKP-MHP’den kopma beş sağ parti başkanının Kılıçdaroğlu’nun ev sahipliğinde yuvarlak bir masada oturması, tarafların müzakere sürecini aşıp ortaklaştığının, belli bir hedefte mutabık kaldığının ilanıydı. Altı partinin "güçlendirilmiş parlamenter sistem" hedefinde ortaklaştıkları söylense de, esas mutabakatın Kürtlerin, demokratların, sosyalistlerin gelecekteki iktidardan peşinen dışlanmasına, ama bu süreçte de perde arkası görüşmelerle oyalanmasına dayandığı anlaşılıyor. 

28 Şubat günü açıklanacak mutabakat metinin buna dair nüveler içereceğini tahmin edebiliriz. Çünkü başta Kürt meselesi ve AKP-MHP iktidarının dosyalara sığmayan devasa suçlarıyla hesaplaşma olmak üzere temel konular genel bir söylemle geçiştirilerek olası taban kopmaları engellenmek istenebilir.

KÜRTLERİ AKP’YE İTME HESABI

Fakat yine de sağ muhalefet açısından kaybedilmesinden endişe edilmeyen tek "taban" Kürtler. Çünkü kurulacak yeni iktidarda Kürtler yine ve sadece hak dilenen pozisyonda tutulmak, ülke yönetiminde söz sahibi kılınmamak isteniyor. Ama mesele bununla da sınırlı görünmüyor. 

12 Şubat’taki zirve, "iktidarı devralacak ve ülkeyi yönetecek aktörlerin tanıtım toplantısı" gibi tasarlanmıştı ve AKP-MHP’yle hakiki mücadele yürüten tek aktör olan HDP’ye, dolayısıyla Kürtlere bu masada yer verilmemesinin nedeni AKP-MHP’nin olası karşı propagandasından duyulan endişeyle sınırlı olamaz. 

Zira en azından İYİ Parti açısından HDP ve Kürtler bu süreçte çok büyük ve tehlikeli bir hesabın da kurbanı yapılmak isteniyor olabilir. İYİ Parti yahut "devlet aklı" HDP’yi muhalefetin parçası olarak göstermemek, dahası Kürt siyasetini AKP’ye doğru itip gitmekte olan iktidarın son destekçisi, son günahın aktörü gibi göstermek istiyor.

Çünkü bu akıl, kurulacak yeni iktidarda Kürt hareketinin hak talebinde bile bulunmasını engellemenin tek yolunun, onu devrilmiş AKP’nin son suç ortağı olarak damgalamak olduğunu düşünüyor. Sağ muhalefette, hatta bazı sol partilerde bile egemen olan anti-HDP algısının böylesi bir damgalamaya teşne olduğu malûmken, böyle bir hesabın yapılamayacağını söylemek saflık olur. 

Dahası, sağ muhalefetin bu oyununu gören Erdoğan-Bahçeli de önümüzdeki süreçte Kürtleri cezbedeceğini zannettikleri birtakım adımlarla İYİ Parti’nin bu gayesine katkı sağlarsa şaşırmamak gerekiyor. Burada kritik olan, HDP’nin iki taraftan gelecek sıkıştırma hamlelerini nereden görüp nasıl bir bariyer kuracağı.

28 ŞUBAT HANGİ 28 ŞUBAT’IN RÖVANŞI?

Peki CHP’nin organizasyonuyla birleşen sağ muhalefet, 28 Şubat 1997’deki darbenin ve Tayyip Erdoğan tarafından hükümsüz bırakılan 28 Şubat 2015’teki Dolmabahçe mutabakatının yıldönümünde yeni bir mutabakat metni açıklayacakken 1997’ye mi, yoksa 2015’e mi gönderme yapıyor? Hangi 28 Şubat’ın rövanşına işaret ediliyor? Muhtemelen ikisine de. 

Zira altı parti liderlerinin yarısı (SP, Gelecek, Deva) İslamcı gelenekten geliyor ve tarihsel olarak 28 Şubat 1997’yle meseleleri var. Bu özel günle hem kendi tabanlarına hem de AKP’den kopmaya meyyal kitlelere mesaj verecekler. Kürt meselesinin devletin zor aygıtlarıyla sürdürülebilir kılınıp çözümsüz bırakılması konusundaki yaklaşımı dolayısıyla İYİ Parti’nin de 28 Şubat 2015’le meselesi var. Yani İYİ Parti de hem kendisinin hem de MHP’nin tabanına mesaj vermek istemiş olabilir. CHP ise 1997 göndermesiyle muhafazakâr kitlelere "helalleşme", 2015 göndermesiyle de milliyetçi kitlelere "hesaplaşma" mesajı vermek istiyor olabilir.

Bununla beraber Kılıçdaroğlu 28 Şubat gününün tesadüf olduğuna inanılmasını istiyor ve HDP’yi yok saymadıklarını, "ihtiyaç olduğunda" yine görüşeceklerini söylüyor.

Peki iktidar namzeti muhalefet, neden o ihtiyacı yuvarlak masada konuşlanırken hissetmiyor? 

Kendileriyle fotoğraf vermekten bile geri duran Millet İttifakı’na, esas olarak da CHP’ye bu soruyu sorması gereken, elbette HDP yönetimi. HDP tabanı parti yönetimini bu soruyu sormaya, Millet İttifakı’yla hiçbir resmi kaydı olmayan ilişkisini gözden geçirmeye zorluyor.

Dolayısıyla HDP’nin "sadece ihtiyaç halinde aranan" pozisyonundan istifa edip etmemesi, AKP-MHP’yi (İslamcılık-Türkçülük) CHP üzerinden yeniden doğurmaya çalışan ve iktidar değişim sürecini ezilenlerden çalmaya yönelen sağ muhalefete karşı el yükseltip ne tür setler çekeceği Kürtlerin, ezilenlerin geleceği açısından belirleyici olacak.

CHP’NİN MHP’Sİ

CHP’nin önde gelen bir ismi geçenlerde yaptığımız görüşmede şöyle diyordu: "Meral Akşener’den korktuğum kadar Erdoğan’dan, Bahçeli’den korkmuyorum. Akşener çok akıllı, çok hırslı ve bizim için ileride çok tehlikeli." 

Söz konusu siyasetçinin kaygısı, İYİ Parti’nin giderek CHP’nin MHP’sine dönüşmesi ve CHP’deki milliyetçi-ulusalcı unsurları güçlendirerek partiyi sağa daha fazla yatırması. Aslında görüştüğümüz pek çok CHP’li bu bağımlılık ilişkisinden rahatsız olduğunu belirtse de, bunun kısa vadeli olacağı kanaatiyle avunuyor. 

CHP içindeki sosyal demokrat çizginin avuntusuna göre Millet İttifakı’nın bileşenleri arttıkça İYİ Parti’nin baskınlığı azalacak ve önümüzdeki seçimde iktidar devralındığında da herkes "yoluna" gidecek. Komik ama kulaklarımızın duyduğu izahat bu.

Oysa bunun avuntudan ibaret olduğunu küçük örnekler üzerinden göstermek mümkün.

Mesela geçtiğimiz gün Halk TV’de konuşan gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu şu bilgiyi aktarıyordu: "Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’la ilgili en çok şikayetçi olan, CHP’liler. Onların da şikâyeti, ‘Mansur Yavaş İYİ Partililerin tekliflerini ya da taleplerini kabul ediyor, bizimkileri kabul etmiyor’ gibi şikâyetlere tanıklık ediyoruz."

HDP’li bir siyasetçi ise görüşmemizde, "Gökçek zamanında bile Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde Kürtler bu kadar alenen dışlanmamıştı. Mansur her yere eski ülkücüleri doldurmuş, CHP’lilerin bile etkisi yok" diyordu.

Yine hatırlanacağı gibi 24 Ocak’ta Ali Babacan’la yaptığı ortak açıklamada Kemal Kılıçdaroğlu, "Bu ülkeye demokrasi gelecekse, bu ülkede demokrasi olacaksa, bu ülkede herkes kimliğinden ötürü ötekileştirilmeyecekse, inancından ötürü ötekileştirilmeyecekse bunun yolu Diyarbakır'dan geçer" demişti.

Bunun üzerine İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı, "Türk Dünyası ve Yurt Dışı Türkler Başkanı" Yavuz Ağıralioğlu, MHP’den geri kalmayan bir tepkiyle Kılıçdaroğlu’na şöyle ayar veriyordu: "Demokrasi ülkeye Diyarbakır'dan gelecektir diyenlerin ve bize çözüm sürecini, devamında da 1212 şehidimiz ile acıyı yaşatanların yaptıkları ortadadır!’’

22 Nisan 2018’de 15 milletvekilini istifa ettirip TBMM’de İYİ Parti’nin grup kurmasını ve seçimlere katılmasını sağlayan Kılıçdaroğlu, Kürt meselesinin çözümüne dair imada bile bulunduğunda İYİ Parti’den bu tepkiyi aldığına ve bu tepkiye mukabelede bulunamadığına göre, mesele gönüllü bağımlılık ilişkisini de aşmış olabilir.

Tuhaf, çok tuhaf bir tarihi ana tanıklık ediyoruz. AKP-MHP iktidarı CHP’de yeniden doğurulmak, tarihi bir hesaplaşmayla, hakiki bir demokratikleşmeyle sonuçlanabilecek iktidar değişikliği alenen çalınmak isteniyor. 

Yıllarca AKP’nin PR’cılığını yapmış, Kılıçdaroğlu’na demediğini bırakmamış birtakım kalemler bile AKP’ye yüz çevirip "Analiz Bey"e karşı "Kemal Beye" yaslanırken, ülkenin bu hale getirilmesinin en büyük pay sahibi eski AKP ve MHP’liler, CHP’nin kurduğu muhalefet masasına oturup gelen trenden "business class" bileti kaparken, çekirdek kadro hariç AKP-MHP’liler de pekâlâ kılık değiştirip indirildikleri trene tekrar binmenin hesabını yaparken, son yirmi yılın en büyük cefasını çekmiş olan Kürtler, sosyalistler, hakiki muhalifler bir kez daha raylara bağlanmak isteniyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İrfan Aktan Arşivi