Amedspor’un mücadelesi ve komutanın maksadı

Amedspor'un başarısı kimseyi işin sportif olan ve olmayan yönünü görmeye, centilmenlik boyutunu taktir etmeye, saldırganlığı mahkum etmeye ve Amedspor’un uğradığı sistematik haksızlığın etrafındaki politik/ideolojik çerçeveye laf etmeye yöneltmiyor.

Çok eskiden, "Ne sağcıyız ne solcu futbolcuyuz futbolcu" tekerlemesi yaygındı. Sağ-sol eksenli politizasyondan uzak duranlar uydurmuştu muhtemelen. Fubol futboldur totolojisiyle destekleniyor olmalı bu ifade. Sonradan Simon Kuper, "Futbol sadece futbol değildir" derken, futbol futboldur totolojisini basitçe terse çevirmiyordu sadece, ekonomik egemenlerin işe dahil olma biçiminden mafyatik ağlara ve politik güçlerin müdahil olmalarına varana kadar bir dizi "sportif olmayan" aktör ve faktörü anlatmanın özet ifadesi olarak kullanıyordu. Holiganizm, ırkçılık, ayrımcılık filan da cabasıydı zaten.

Türkiye’de de futbol hiç sadece futbol olmadı zaten fakat 1990’lı yıllardan itibaren genel olarak ırkçılık, ayrımcılık ve holiganizmin yanı sıra, özel olarak Kürt meselesi etrafındaki gelişmeler futbolda hem saha içinde hem stadyumların içinde ve hem de sokaklarda etkisi gösterdi. Devlet dönem dönem değişik politikalar geliştirdi, örneğin bazı Kürt illerindeki takımları destekleyerek birinci lige (şimdi galiba süper lig) kadar yükseltti; bunların içinde Diyarbakırspor da vardı. Spor denilince otomatik biçimde söylenen "barış, kardeşlik, centilmenlik, ayrımcılık bilmezlik" gibi (hiç doğru olmasa da) retorik güce sahip ifadelere yaslanarak "iyi ilişki" üretme yolları arandı. Örneğin bir suikast ile öldürülen Gaffar Okkan, bir "Diyarbakırspor taraftarı" gibi davranmasıyla da ünlenmişti. Kürt illerinden başka illere giden takımlar, bütün liglerde, ayrımcılık esaslı saldırılara maruz kaldı. Amedspor şimdi bu saldırı geleneğinin doğal hedeflerinden biri. Sporun "sportmence" yapılmasını en arzulayanlar için bile bu durum ne şaşırtıcı ne de yadırgatıcı; doğru dürüst itiraz eden kimsenin olmamasından biliyoruz bunu.

İşin özet geçmişi böyleyken, son dönemlerde meselenin boyutları hayli değişmiş durumda anlaşılan. En son Afyon Jandarma Komutanı’nın Amedspor hakkında sarf ettiği laflar, bu değişikliğin kodlarını içinde taşıyor. Çünkü holiganların, ateşli taraftarların, ayrımcı/ırkçı duygularını sportif etkinlikler etrafında ortaya dökenlerin dışında, doğrudan bir devlet görevlisi sahanın ortasında zuhur etmiş oldu. "Maksadımı aştım" dedi ama bu düzeltme sözleri ne bir özür ifadesiydi, ne bir pişmanlık içeriği taşıyordu, aksine, "Sporcularla yaptığım konuşma iznimin dışında çekilmiş" diyerek, kadrolu imiş gibi sahadaki varlığının aslında o video yayılmadan önce de berdevam olduğunu dile getirmiş oluyordu. Güvenlik güçlerine yönelik bir şiddet saldırısı ile sahadaki spotif faaliyet arasında doğrudan kurduğu ilişki, Kürt illerindeki takımların Türkiye’nin diğer bölgelerinde maruz kaldığı saldırganlığın kaynağına dair iyi bir fikir de veriyordu esasen: Sivil halk arasında genel gelişmelerin yol açtığı bir ayrımcılık, ırkçılık, düşmanlık değil şahit olduğumuz, devlet görevlilerinin de oyun sahasında rol aldığı planlı bir toplumsal mühendislik ile karşı karşıyayız.

Muhtemelen eskiden de bu böyleydi fakat eskiden kamu görevlileri, bu şekilde doğrudan işin içine girmiyordu, girdiklerinde de sporun kardeşlik, ayrı gayrı yokluğu retoriğiyle görünmelerine karar verilmişti. Şimdi ise artık buna ihtiyaç duyulmuyor. Komutanın "maksadı aştığını" dile getirdiği açıklamasında hiçbir pişmanlık ve özür boyutunun bulunmaması, meselenin sadece "kişisel verilerin izinsiz kaydı ve yayılmasına" dayandırılması, başka bir fikre başvurmayı engelliyor. Yani özetle "maksadı aşan" o sözler değil, o konuşmanın kayda alınıp yayınlanması. Bu da demektir ki komutanın sözleri, devletin sportif faaliyetinin doğal bir gereği, o nedenle ne özür ne de pişmanlık beyan etme ihtiyacı duyuluyor. Bu durumda Diyarbakır Barosu’nun suç duyurusundan çıkabilecek tek sonuç, terfi olur. Muhtemelen maçtan önce yapılan konuşmalardın benzeri duruşmalardan önce de yapılır, tabii dava açan olursa!

Amedspor 5-0 yenilmedi, hatta komutanın gaza getirmeye çalıştığı rakibinden bir puan almayı başardı. Ne var ki bu başarı kimseyi işin sportif olan ve olmayan yönünü görmeye, centilmenlik boyutunu taktir etmeye, saldırganlık boyutunu mahkum etmeye ve Amedspor’un uğradığı sistematik haksızlığın etrafındaki politik/ideolojik çerçeveye laf etmeye yöneltmiyor. Ne sağcıları, ne solcuları ne de futbolcuları.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi