Ankara'da seçim senaryoları

Eğer bu ülkede bir erken seçim olacaksa; kemer sıkma programının bunalttığı işçi ve çiftçilerin sosyal itirazının bağımsız sınıfsal bir eyleme dönüşmesi sayesinde olur.

Her seçimin adeta bir ‘savaş’ havasında geçtiği Başkancı Rejim’de kazanan her şeyi alıyor. Kaybedene de dört yıl beklemek düşüyor! Zira her türlü güç, tek elde toplanıyor. Burjuva siyaset, bu yüzden, sıkıcı bir işe dönüştü. Zira Cumhurbaşkanlığı seçimi dışında, burjuva siyasetini dalgalandırıp canlandıran pek bir şey de kalmadı. Putinizm, örneğin yerel seçimlerde de muhalefetin kazanmasına imkân tanımıyor. Türk tipi başkanlık sistemi, daha o seviyeye ulaşamadı!.. Putinizm, dönem sınırlamalarını da kaldırıp attı, “biz” daha onu da başaramadık!!

Erdoğan “seçimsiz 4 yıl” sloganını öne sürüyor. Bununla sınırsız güçte olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bu özellikle de “IMF’siz IMF programını” uygularken, uluslararası sermayeye güven, Türkiye işçi sınıfına ise gözdağı veren bir slogan. AKP’li işçiler bile, Erdoğan’a oy verecek dahi olsalar, erken seçim istiyor, bu sebeple!

CHP lideri Özgür Özel, önce “erken seçim istemeyeceğiz” diyerek, bu “seçimsiz 4 yıl”ın içeriğini bir parça “normalleştirmeye” çalıştı. Ama bu süreç fazla sürmedi. Devlet Bahçeli, deneyimli bir “siyaset kurdu” olarak, bu süreci kısa sürede rayından çıkartmayı başardı. İktidardaki yerini-konumunu muhafaza etti.

31 Mart yerel seçimleri, devlet aygıtı tam saha abanmadığı zaman, halkın tercihinin aslında burjuva muhalefetten yana olduğunu sergilemişti. Başkancı Rejim ise yapı olarak bir “milli çoğunluk diktatörlüğü” (%50+1) olduğundan, 31 Mart sonuçları rejimde kronik bir yara açtı. Erdoğan – Bahçeli iktidarı, aslında bir azınlık hükümeti konumunda oldukları halde, mutlak gücü hala ellerinde bulunduruyor.

Bu şartlarda uygulanan kemer sıkma programı, “iktidarın sosyal tabanını her geçen gün daha da eritiyor. Özgür Özel, bütün bu şartları gözeterek, 2 Kasım 2025 için bir “erken seçim” çağrısı yaptı. Bu tarihteki bir seçimde Erdoğan’ın 4. Kez aday olmasının önünü açacaklarını ilan ederek, karşı tarafa somut bir teşvik de sundu. Saray erkanı ise bu 4 yılı son anına kadar kullanmak istiyor. Bahçeli de mevcut siyasi konforunu, %10 oyla devlete kurduğu hakimiyeti hiç bozmak istemiyor. Normal seçime birkaç ay kala şeklen bir “erken seçim” istiyorlar.

Öncelikle, dönem sınırlamasının demokratik karakterini vurgulamak gerekir. Başkanlık sisteminde, dönem sınırı yoksa bu, mutlak güce ve dolayısıyla mutlak çürümeye yol açar. ABD’de 2 dönem sınırı vardır; Latin Amerika’nın pek çok ülkesinde (Kolombiya, Şili, Meksika vb.) tek dönem sınırı vardır. Bizde, gerçi Başkanlık Sistemi yok; Başkancı Rejim var. Yani katı bir güçler ayrılığı değil, en sıkı güçler birliği var; federalizm değil katı merkeziyetçilik var; Cumhurbaşkanı dokunulmaz; yaptığı atamalar Meclis denetimine tabi değil, vs. vb. Hele bir de böyle bir rejimde dönem sınırının esnetildiğini düşünün!..

Burjuva muhalefeti, dönem sınırlamasının demokratik kararterini geniş kitlelere açıklamak yerine, anayasadaki 2 dönem sınırlamasını zaten çiğneyerek 3. dönemdir Cumhurbaşkanlığı yapan bir kişiye, 4. kez aday olmanın yolunu açmayı öneriyor. Üstelik de bunun, Erdoğan’ı seçime ikna etmekte bir faydası olur mu, bilemem. Ama, tersi durumda, Erdoğan’ın adaylığının zora düşeceği birkaç yıllık dönemde, iktidar cenahının bu söylemleri kendi lehine kullanacağı bugünden söylenebilir.

Erdoğan, CHP’nin önerisini reddettiği durumda, bu kez 2 Kasım 2025’ten itibaren, Erdoğan ve AKP, meclisi fesih kararı için gerekli 360 oy arayışına çıkacaktır. Bu sayıya ulaşmak için 35 milletvekili eksik. Belki tek tek bu kadar milletvekili transfer etmeleri mümkün olmasa da; DEVA, Gelecek gibi partiler ve istifa etmiş İYİP’liler üzerinde politik hegemonya kurmayı deneyebilirler. “Dış güçler Erdoğan’ı tasfiye etmek istiyor” vb. gibi söylemler ortalığı kaplar. Çeşitli uydurma gerekçelerle anayasanın dönem sınırlaması hedefe oturtulur.

Her halükârda, Cumhur İttifakı ve AKP açısından çalkantılı bir dönemin kapıda olduğu söylenebilir. “Erdoğan’ın adaylığı” bu çalkantının merkezindedir.

Eğer bu ülkede bir erken seçim olacaksa; kemer sıkma programının bunalttığı işçi ve çiftçilerin sosyal itirazının bağımsız sınıfsal bir eyleme dönüşmesi sayesinde olur.


Alp Altınörs kimdir?

Çevirmen, iktisatçı ve siyasetçi. Avukat bir anne ve babanın çocuğu olarak Ankara’da doğdu. Liseyi TED Ankara Kolejinde bitirdikten sonra, Bilkent Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler eğitimi gördü, ancak yarım bıraktı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Ankara Üniversitesi’nde Rus Dili ve Edebiyat eğitimini halen sürdürmektedir. İspanyolca eğitimini İstanbul Cervantes Enstitüsü’nde tamamladı. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinde çevirmenlik yapmaktadır. "İmkansız Sermaye-21. Yüzyılda Kapitalizm Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi