Koray Düzgören
Asıl tehdit Türkiye’ye dönüş yapan IŞİD militanları
Türkiye’de 31 Mart’ta yapılacak yerel seçim kampanyası beka tartışmaları gölgesinde devam ediyor. Suriye’de ise yenilgiye uğratılan IŞİD’in kaçan militanlarının Türkiye’ye yöneldikleri haberleri geliyor.
İktidar koalisyonunun liderleri, seçmenleri beka tehdidi ile korkuturken yaklaşmakta olan, kendilerinin sebep olduğu gerçek tehdidi görmezden geliyorlar.
Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) IŞİD’in elindeki son toprak parçası Derazor’un Baxoz köyünde sürdürdüğü operasyon sona yaklaşırken birçok IŞİD militanının aileleri ile birlikte Türkiye’ye kaçtıkları iddia ediliyor.
Ayrıca DSG’nin elinde bulunan Avrupa ülkelerinden gelmiş 800 kadar IŞİD’li tutsağın durumu da belirsizliğini koruyor. DSG bu militanların ülkeleri tarafından alınmasını talep ediyor. Bu ülkeler ise kendi vatandaşları olan cihatçıları geri almak istemiyor.
SDG’nin bu cihatçıların Avrupa ülkelerinden gönderilecek hukukçular tarafından yargılanması önerisi ise SGD’ye meşruiyet kazandırır gerekçesi ile şimdilik fazla ilgi görmüyor.
DSG sözcüleri, son çatışmalarda teslim olan IŞİD mensuplarıyla bu sayının daha da kabaracağını ve bu kadar tutsakla baş etmelerinin mümkün olmadığını söylüyorlar.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) son çatışmaların olduğu bölgedeki kaynaklarına dayandırdığı açıklamasına göre, onlarca IŞİD mensubu ve ailelerinin, kaçakçılara para ödeyerek Türkiye’ye kaçtıkları öne sürülüyor.
İddiaya göre, Aralık 2018-Şubat 2019 arasındaki dönemde, 10 bin ila 50 bin dolar arasında para ödeyen en az 85 IŞİD’li aile sınırın Türkiye tarafına geçti.
Bunlar belirlenenler. Her şeyin belirsiz olduğu bir coğrafyada, rüşvetin de yardımıyla kaç kişinin sınırın Türkiye tarafına geçtiğini bilmek kolay değil.
Gelen haberlere bakılırsa dün Baxoz’dan çıkan IŞİD mensuplarının aileleri olduğu sanılan kadın çocuklardan oluşan bin 300 kişi Haseke’deki Hol Kampı’na ulaştırıldı.
Hol Kampı yöneticilerinden alınan bilgiye göre kampa ulaşanlar arasında Türkiye, Rusya ve Irak vatandaşları ile Suriye’nin Halep, Hama, İdlib, Rakka ve Bab kentlerinden olan kişilerin de bulunduğu öğrenildi. Bu arada son iki gün içerisinde Baxoz’dan çıkarılıp Hol Kampı’na ulaşanların sayısının 2 bin 800’e yaklaştığı açıklandı.
Önceki gün IŞİD’in son kalıntılarının sıkıştırıldığı bölgede teslim olan militanların fotoğrafları yayınlandı. Özellikle Avrupa ve Türkiye’den gelen bu yüzlerce cihatçı militanın nasıl muhafaza edileceği ve sonrasında ne olacağı bilinmiyor.
Şöyle ya da böyle 2011 yılından itibaren Türkiye’nin cihatçılar için uyguladığı ‘Açık kapı’ politikası gereği çoğu Avrupalı binlerce yabancı Suriye’ye geçerek IŞİD’e El Nusra’ya ya da diğer cihatçı örgütlere katıldılar.
Türkiye’nin binlerce cihatçı için bir geçiş noktası oluşu nedeniyle Batı medyası bu güzergaha, ‘Cihatçı otoyolu’ adını takmıştı.
Avrupalı cihatçıların Türkiye’ye gelip, ellerini kollarını sallayarak sınırdan çıkıp cihatçı çetelere katılmaları birçok televizyonda haber ve program konusu olmuş, bu konuda çok sayıda röportaj yapılmıştı.
İşte şimdi o gidenlerden hayatta kalanlar arasında olup kaçabilenler, IŞİD’in yenilerek dağılması üzerine tekrar aynı yoldan, yani Türkiye üzerinden geldikleri yere dönmeye çalışıyorlar.
Avrupa ülkeleri IŞİD saflarında savaşan, sayıları on bin kadar olduğu sanılan cihatçı vatandaşları hakkında bir karar verebilmiş değil. Bu konudaki tartışmalar İngiltere doğumlu Bengladeş kökenli IŞİD’li bir kadının ülkesine dönmek istemesiyle başladı.
Tartışmalar devam ederken hukukçuların büyük çoğunluğu militanların ülkelerine dönebileceklerini ama mutlaka yargılanmaları gerektiğini savunuyor.
TÜRKİYELİ CİHATÇILARIN DURUMU NE OLACAK?
Peki Türkiye’den giden militanların durumu ne olacak?
O dönemde, binlerce Avrupalı cihatçıyla birlikte aynı yolu kullanarak Türkiye'den de on binlerce kişinin cihatçılar safında çarpışmak üzere Suriye’ye geçtiğini biliyoruz.
Bizi asıl ilgilendirmesi gereken, dönenler ve dönmeye çalışanlar arasında çok sayıda Türkiyeli cihatçının de bulunuyor olması…
Son zamanlarda durumun ciddiyetini kavrayan güvenlik güçlerinin (Buna inanalım mı?) Türkiye’ye geçiş yapmış bazı IŞİD’lilere yönelik operasyonlar yaptıklarını öğreniyoruz.
Polis harekete geçmek zorunda kaldıysa dönenlerin sayısının bir hayli olduğu anlaşılıyor.
O yıllarda Türkiye’de medya tam anlamıyla iktidar tarafından teslim alınmamıştı. Türkiye’den Suriye’ye giden cihatçıların nasıl örgütlendiğine ve nasıl Suriye’ye gönderildiğine ilişkin haber ve röportajlar okuyabiliyorduk.
En fazla cihatçı gönderen vilayetler, militan toplama merkezleri, bu konuda çalışan dernekler, sivil toplum örgütleri, dini kuruluşlar vb. bilgiler içeren haberler yapılıyordu ama iktidarın bu konuda herhangi bir tedbir aldığını kimse görmüyordu. Adeta bu durum teşvik ediliyor gibiydi.
Arada çatışmalarda ölen cihatçı militanların memleketlerine gönderilen cenazeleri ile ilgili bazı haberler çıkıyordu.
Sonra tabii bu konudaki haberler tamamen kesildi.
Şimdi kuşkusuz dönen cihatçılarla ilgili haberleri ancak dolaylı olarak, gözaltılar ve nadiren tutuklamalar olduğunda öğrenebiliyoruz. Tabii çoğunun da ilk duruşmalarda ya da en kısa sürede salıverildiğini de bu vesile ile öğreniyoruz.
Türkiye’yi yöneten iktidar koalisyonunun, cihatçılığa sempati ile yaklaşan politikası nedeniyle dönüş yapan kafa kesicilerin hala ciddi bir tehdit olarak kabul edilmediği anlaşılıyor.
ASIL AKIN İDLİB’İN TEMİZLENMESİNDEN SONRA
Tabii asıl tehlike, hala cihatçıların elinde bulunan Suriye’deki İdlib vilayetine yönelik, beklenen Rusya-Şam yönetimi operasyonunun başlaması ile ortaya çıkacak.
14 Şubat’ta yapılan son Soçi zirvesinde Rusya ve İran, Türkiye’nin İdlib’e ilişkin olarak üstlendiği sorumlulukları biran önce yerine getirmesi gerektiğini belirtmişlerdi. Bölgenin mutlaka teröristlerden temizleneceğini açıklamışlardı.
Yüklendiği sorumluluk gereği Türkiye teröristleri ikna edip bölgeden ayrılmalarını sağlasa da, bunu gerçekleştiremeyip Rusya ile bir operasyona razı olsa da bölgedeki on binlerce cihatçının bir kısmının Türkiye geçmesine engel olamayacak.
Çünkü İdlib-Türkiye sınırı zaten şu anda adeta bir cihatçı oto yolu gibi çalışıyor.
Böyle bir durumda sınırlardan binlerce cihatçının kolayca geçiş yapacağı muhakkak.
Önemli olan iktidarın bu durumu ülke için bir tehdit olarak değerlendirip değerlendirmeyeceği.
Sınırların içindeki ve ötesindeki Kürtleri, hatta şimdi 31 Mart seçimini dahi bir beka tehdidi olarak kabul eden iktidar koalisyonu cihatçılar için pek endişelenmiyor gibi görünüyor.
Endişelense iyi olur ama seçim hezimeti korkusu koalisyon ortaklarının gözünü köreltmiş durumda…