Avrupa'da militarizm şahlandı

Üçüncü ayına giren Rusya-Ukrayna Savaşı, tüm Avrupa' da militarizmi adeta şahlandırdı. Putin Rusyası, 19’uncu yüzyılda Rus Çarlığının Avrupa'da oynadığı rolün bir benzerini oynuyor.

Engels, 1874'te yazdığı bir makalede; "Bütün Avrupa militarizminin gerisinde Rus militarizmi yatmaktadır... Rus ordusu, tüm Avrupa militarizminin bahanesi ve başlıca dayanağı olarak hizmet eder'' der. (Bir Polonya Bildirgesi, 11Temmuz 1874)

Rusya'nın Ukrayna işgalini başlattığı günden bu yana Avrupa' da yaşanan derin siyasal dönüşümler bize bu sözü anımsatmaktadır. Almanya'nın (hem de Sosyal-Demokratlar ve Yeşiller eliyle) 100 milyar dolarlık bir savaş bütçesini kabul etmesi... Neo-Nazilerin devletteki etkin varlığı nedeniyle Ukrayna'ya uygulanan adı konulmamış silah ambargosunun tümüyle bir kenara atılması ve milyar dolarlık ağır silahların Avrupa devletleri ve ABD tarafından Ukrayna'ya yığılması... İşgalden önce Ukrayna'ya sadece asker miğferi gönderen Almanya'nın şimdi uçaksavar sistemleri yollaması... Örnekler her gün çoğalıyor.

Bütün bu örneklerin en önemlisi, Soğuk Savaş yılları boyunca askeri tarafsızlığını korumuş olan İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılma başvurusunda bulunmasıdır. Putin'in Rus İmparatorluğu'nun tarihsel toprakları üzerinde hak iddia ederken, aynı zamanda

Finlandiya üzerinde de hak iddia etmiş bulunması, Finlandiya'yı NATO'ya doğru iten bir etken olarak görülebilir. Finlandiya'yı, tarihte Rusya ile olan savaşlarında hep kaybetmiş olan İsveç izledi ve o da NATO’ya başvurdu.

NATO'nun genişlemesini durdurmak için Ukrayna'yı işgale girişen Rusya'nın, tersinden NATO'nun genişlemesini tetiklediğini; Ukrayna'yı Neo-Nazilerden arındırmak için başlatılan işgalin, yine Ukrayna'nın tümüyle Neo-Nazilere teslimine (üstelik onların daha önce hayalini bile kuramayacakları ağır silahlarla donatılarak) yol açtığını söylemek mümkün.

Naziler 1941-44 arasında işgal ettikleri Ukrayna'da Bandera çetelerini kukla olarak kullanmışlardı ve Sovyet düşmanı, antikomünist bir Ukrayna milliyetçiliği üzerinden zemin bulmaya çalışmışlardı. Stalin, Nazi işgalinden kurtarılmasının ardından Ukrayna Sovyet

Sosyalist Cumhuriyeti'nin Birleşmiş Milletler'e kurucu üye olmasını ve kendi Kızıl Ordusu'nu

kurmasını; tarihsel Ukrayna toprakları olan Batı Ukrayna'nın (Lvov, Ternopil, vb )

Polonya'dan, Kuzey Bukovina ve Yılan Adası'nın Romanya'dan alınarak Ukrayna SSC'ye verilmesini sağlamıştı. Devamında Voroşilov Malenkov ve Hruşçov, coğrafi yakınlık ve sosyalist inşanın güçlendirilmesi gibi gerekçelerle, Kırım'ın Rusya SFSC'den Ukrayna SSC'ye geçişini sağlamıştı. Banderacılık, 1945'in ardından, on yıllar boyunca Ukrayna'da zemin bulamadı.

Putin ise bir yandan Ukrayna'nın ülke olarak varlığını dahi yadsıdı, Ukrayna SSC'yi

kurdukları gerekçesiyle Lenin ve Stalin'i hor gördü ve bu ülkeyi "tarihsel Rus toprağı" olarak ilan etti. Donbas'ta Neo-Nazilerin yaptığı katliamları öne çıkaracağı yerde, Ukrayna'nın tümünü hedefleyen siyasi hedefi ve Kiev'i hedefleyen askeri harekâtıyla Putin, adeta Ukrayna toplumunu Neo-Nazilerin arkasına taktı.

Finlandiya'nın bağımsızlık kararının altında Lenin'in imzası vardır ve bu ülke (Nazi esinli  reiiminden dolayı) 1940 ve 1944'te SSCB ile iki kez savaşmasına rağmen, yine de Soğuk Savaş boyunca Sovyetler'den ulusal varlığına bir tehdit görmediğinden, askeri tarafsızlığını korumuştur. Ancak Putin'in referansını Çarlığa kaydırması, Finlandiya'nın da yönünü NATO'ya çevirmesine neden oldu.

İskandinav ülkeleri, 1945'te Yalta'da toplanan Churchill-Stalin-Roosevelt Zirvesinde, kapitalizmle sosyalizm arasında bir tür ara bölge olarak kabul edildi. Sovyetler bu ülkelere sosyalizm ihraç etmeye çalışmayacak ama bu ülkelerde de anti-sovyet ve anti-komünist propaganda yasak olacaktı. Böylece İsveç, Norveç ve Finlandiya, 20’nci yüzyılın geri kalanı boyunca bir tür demokratik kapitalist rejimle yönetildi. ABD’ den esen McCarthy'cilik rüzgârları bu ülkeleri pek etkilemedi. "İsveç modeli" kapitalizm, biraz da bu tarihsel şartların bir sonucuydu. İşte şimdi NATO üyeliği sürecine giren bu iki ülke, ilerici birikimlerini yitirerek, ırkçılığın, militarizmin ve aşırı sağın yükseldiği diğer Avrupa ülkelerine benzeme yoluna girdi.

İsveç ve Finlandiya'yı bu duruma düşmekten Erdoğan'ın olası vetosu kurtarabilir mi?

Pek olası değil. Zira böyle bir veto, Finlandiya'yı tıpkı Ukrayna gibi, olası bir Rus askeri

işgaliyle yüz yüze bırakacağı için, Erdoğan yönetimine karşı bütünsel bir Avrupa dayanışmasının gelişmesine yol açacaktır. Hele de Rusya'nın teşvikiyle böyle bir vetonun kullanıldığı izlenimi doğarsa (Lavrov'un ziyareti, bu izlenimi ister istemez yaratacaktır) bu dayanışma çok daha boyutlu hale gelebilir.

Rusya, her ne kadar bütün Ukrayna'yı yutma hamlesi başarısız kalsa da, Ukrayna'dan

oldukça iri bir parçayı koparıp alabilecek gibi görünmektedir Yeniden paylaşım savaşının bu

başlangıç hamlesi, bütün ülkelerin işçilerinin emperyalist savaşa karşı ortak mücadelesini zorunlu kılmaktadır. 

Özcesi, kalıcı bir barışı NATO veya Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) gibi emperyalist askeri birlikler değil, dünya halklarının sosyalizm ve barış uğruna ortak, örgütlü mücadelesi sağlayabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi