Alp Altınörs
Bakan’ın çağrısı: Uyanın artık!
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in meclis bütçe görüşmelerinde yaptığı bir çağrı, seküler kesimlerde uyarıcı bir etki yaptı. Tarikat ve cemaatlerle bakanlık arasında yapılan ikili protokolleri savunurken, bakan şöyle dedi:
“Sizin tarikat, cemaat, bizimse STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 protokolümüz[1] vardır ve ben bu protokollerden dolayı bu protokollerle bize hizmet eden, bize destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla da protokol yapmaya devam edeceğiz. Çatlasanız da patlatanız da… Bakın, protokol yaptığımız sivil toplum örgütleri sizin çocukları dağa çıkarmanıza engel olduğu için çatlıyorsunuz. … O eski Türkiye yok artık, onunla bir vedalaşın, uyanın artık uyanın…”
Bu konuşma, bir suç itirafıdır. Türkiye’de hiçbir yasal varlığı bulunmayan ve tümüyle hukuk dışı yapılanmalar olan tarikatlar ve cemaatlerin temsilcisi olan sivil toplum kuruluşları ile imzalanıyor. Ama aslında bu sadece ilişkiye yasal bir kılıf bulmak için yapılıyor. Herkesin de çok iyi bildiği gibi, tarikatlar ve cemaatler ne sivildir ne demokratiktir ne de yasaldır. Aksine, bir şeyhin mutlak otoritesine biat talep eden ve neredeyse askeri bir disiplinle işleyen, katı merkeziyetçi, kayıt dışı, hukuk dışı yapılardır. Her birisi devasa mali döngüye sahip, sayısız işyeri ve konuttan kira toplayan, sayısız işletmeyi yöneten ama hiçbirisi için denetlenmeyen fiili holdinglerdir. Keza, kesinlikle sivil değillerdir ve neredeyse tümü devlet içinde örgütlenmeyi başlıca hedef saymaktadır. Ancak bu yapılar, salt yasal bir görünüm alabilmek, kamuoyuna görüşlerini yaymak ve devletle resmi ilişkiler geliştirebilmek adına kimi dernekler ve platformlar kurmuşlardır. Protokoller görünüşte onlarla imzalansa da gerçekte tarikat ve cemaatlerle yapılıyor. Bakan bunu açık ve net biçimde itiraf etmiştir.
KAMUSAL LAİK EĞİTİM YOK EDİLİYOR
Peki, tarikatlarla ne protokolü imzalıyor MEB? Okullara gelip ders saatlerinde öğrencilere eğitim veriyorlar! Bunlara katılım sözde serbest ama pratikte zorunlu tutuluyor. Tabii, bu seminerler tarikatlara aynı zamanda bir örgütlenme alanı da açıyor. Hem çocuklar hem de velileri arasında serbestçe yeni mensuplar kazanıyorlar. Kendi içinde 6 yaşındaki bir kız çocuğunu bile zorla “evlendirebilen” bu yapılara ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileri emanet ediliyor. Onlara ders vermeleri sağlanıyor. Muhalefetin itirazlarına ise yukarıda gördüğünüz gibi alay ederek cevap veriyorlar: Çatlasanız da patlasanız da!..
En önemlisi ise, bakanın yaptığı “uyanın” çağrısıdır. Zira kamusal laik eğitim adım adım yok edilmektedir. Tarikatlarda yapılan protokoller, bu programın sadece küçük bir parçasıdır. Bir yandan tüm ortaokul ve liseleri imam hatip okullarına dönüştürme programı uygulanıyor. Ama işin bu yönü pek başarılı olamıyor zira aileler çocuklarını bu okullara göndermek istemiyor. Anadolu ve fen liselerine talep çığ gibi büyürken, imam hatip okullarının kontenjanları boş kalıyor. Diğer yandan tüm ortaokul ve liselerde zorunlu ve “seçmeli” din derslerinin sayıları sürekli artırılıyor. Seçmeli olan din dersleri de diğer seçmeli dersler açılmayarak fiilen mecburi derse çevriliyor. Ayrıca seçmeli din derslerinin velilerce seçilmesi amacıyla söz konusu “STK”lar sürekli faaliyet yürütüyor. Dahası da var. Yeni açılan her bir dersin içeriği giderek daha fazla dinsel referanslarla dolduruluyor. Tarikatlarla yapılan protokollerle yürütülen “değerler eğitimi” seminerleri ise buna ek olarak devreye sokuluyor. Kısacası yakında, imam hatipler bizzat bu iktidar tarafından kapatılırsa şaşırtıcı olmaz. Zira tüm okulları imam hatip yapmakta epeyce mesafe kat ettiler!..
Peki, çocuğuna bilimsel bir eğitim verebilmeyi tek amacı bilen aileler böyle bir dönüşümü nasıl kabul ediyorlar? Neden kamusal, laik ve bilimsel için seslerini yükseltmiyorlar? AKP’nin buna getirdiği çözüm, özel okulları yaygınlaştırmak oldu. Laik eğitim mi istiyorsunuz? Gönderin çocuğunuzu özel okula! 2019 öncesinde yaşanan özel okul patlaması ile AKP’nin kamusal eğitimi dinselleştirmesi el ele gidiyordu. Mantar gibi her köşede özel okul açıldı. Bu okullarda eğitim emekçileri en düşük ücretlerle çalıştırıldı. Laik ve nispeten bilimsel bir eğitim bu ülkede ancak özel okullarda alınabilir oldu. Oysa aslında bunu sağlamak, devletin bir görevi olmalıydı. Özel okullar bu talebi geçici de olsa söndüren bir rol oynuyordu.
Ne var ki, hiper enflasyon, özel okul ücretlerini de fırlattı. Böylece özel okullar giderek artan sayıda aile için erişilemez hale geldi. Ekonomik koşulları geriye giden pek çok aile çocuklarını özel okuldan alarak yeniden devler okullarına vermek durumunda kaldı. Pek çok özel okul iflas etti ya da şubelerini azaltmak durumunda kaldı. Bu da AKP’nin kamusal eğitimi dinselleştirme programına toplumsal direnci artırdı. ÇEDES gibi protokoller kitlesel tepki çekmeye başladı.
Bakanın “uyanın” çağrısı umarız etkili olur da laik eğitimin son kırıntılarını savunmak üzere toplum harekete geçer. Çünkü AKP 20 yıldır sistemli biçimde uyguladığı politikasından vazgeçmeye hiç niyetli değil. Hatta karma eğitimi kaldırmak gibi yeni projeleri ısıtmakla meşgul!.. Okul çocuklarının tarikat ve cemaatlere emanet edilmesini bu kadar açıktan ve pervasızca savunmaları da niyetlerini ortaya sermektedir. Ve tabii ki, bu açık suç itirafında bulunan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, istifa etmelidir.
[1] Bu sayı doğru değildir; MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğünün imzaladığı 64 protokolün 31’i; “STK”larla yapılmıştır. (BirGün, 23/12/2023)