Ayşegül Kars Kaynar
Benjamin Ferencz’in hayali
Nürnberg Mahkemeleri’nde başsavcı olarak görev yapan ve Nazileri mahkum etmesiyle tanınan hukukçu Benjamin Ferencz, 9 Nisan’da hayatını kaybetti. Ferencz aynı zamanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) kurulmasında büyük katkısı olan ve saldırı suçunun Roma Statüsü’ne dahil edilmesi için çok çaba harcamış bir isimdi. 1970’lerin başından itibaren en büyük hayali, rütbesi ya da statüsü ne olursa olsun herkesin uluslararası bir mahkeme önünde savaştan sorumlu tutulup yargılanabilmesiydi. Onun için dünya barışını getirecek tek şey hukuktu. Belki UCM’nin 17 Mart’ta aldığı kararı duymak, son yolculuğuna çıkmadan günler önce Ferencz’in yüzünü güldürmüştür.
UCM 17 Mart’ta savaş suçu işlediği gerekçesiyle Putin hakkında yakalama kararı çıkardı. Savaş suçlarında zaman aşımı olmadığı için karar ömür boyu geçerli. Ancak Ferencz’in hayalinin bundan sonraki kısmı oldukça bulanık. Rusya UCM’ye taraf değil. Putin elbette bir yurt dışı ziyaretinde, o ülke tarafından tutuklanabilir. Peki tutuklanır mı? Benzer bir durumu Sudan devlet başkanı Ömer Beşir yaşamıştı. 2009 ve 2010’da UCM, Beşir için iki kez tutuklama kararı çıkardı. Beşir, Mart 2017’de UCM’ye taraf olan Ürdün’ü ziyaret etmiş olmasına rağmen bir konuk olarak ağırlandı ve Ürdün’den ayrıldı.
Beşir örneğinde ve muhtemeldir ki Putin vakasında da Ferencz’in hayalinin gerçekleşmesinin önündeki engel, hukuk-güç gerilimi ya da amiyane tabirle güçlü devletlere uluslararası hukukun sınırlandırmalarının işlememesi. Ancak hukuk eliyle gerçekleşeceği tahayyül edilen bir dünya barışında tek engel bu da değil. Belki de daha sorunlusu, hukuk-şiddet ilişkisi.
ŞİDDET HUKUKUN NERESİNDE?
Hukuk ve şiddet arasındaki ilişkide hukukun üstünlüğü prensibinin aldatmacalı taraflarından biri; hukukun, amacına bakmaksızın şiddeti yasakladığı anlayışıdır. Buna göre hukuk, şiddetle elde edilmek istenen amaca karşı duyarsızdır. Bu amaç her ne ise, ona ulaşmak için şiddet kullanılması gayri meşrudur. Bu doğrultuda hukuk şöyle buyurur: Meşru amaçlara, meşru araçlarla ulaşınız. İşte bu buyruk uluslararası hukukta savaşın bir araç olarak yasaklanması ya da saldırı suçu olarak kendini gösterdi (Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın 51. Maddesi ile özdeşleşen meşru müdafaayı saymazsak).
Ancak savaş yasağı da istisnalarla uygulandı. UCM’nin, ABD’nin Irak’ı ve Afganistan’ı işgalinde yaşanan savaş suçlarına yıllarca tepkisiz kalması sık sık eleştirildi. Hukuki bağlayıcılık ve zorunluluk açısından Ukrayna ve Irak arasında fark da yoktu. Nasıl ki Roma Statüsü’ne taraf olmayan Ukrayna’da, yine Roma Statüsü’ne taraf olmayan Rusya’nın işlediği savaş suçlarına dair soruşturma başlatılmışsa; Roma Statüsü’ne taraf olmayan ABD’nin, Roma Statüsü’ne taraf olmayan Irak’ta (Temmuz 2002 sonrasında) işlediği suçlar da soruşturulabilirdi. Olmadı.
Olmamasının bir nedeni hukukun, şiddetin amacına hiç de kör olmayışıdır. Bilakis hukuk, meşru amaçlara hizmet eden şiddet ve gayri-meşru amaçlara hizmet eden şiddet ayrımı yapar. Bu meşru amaç Birinci Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana demokrasidir; ama herhangi bir demokrasi de değil. Ferdi oya dayanan, seçimli, parlamentolu, bireysel hak ve özgürlüklerin anayasayla korunduğu burjuva demokrasisi. Daha önceki bir yazıda belirtildiği gibi UCM ve onda somutlaşan savaş yasağı bir medeniyetin parçaları; bu medeniyetin değerlerine barbarların yaptığı saldırıların karşısında oluşturulmuş normatif ve kurumsal kalkanlar. Bu normların ne zaman ve ne derecede uygulanacağını da birçok kez şiddeti kullananın bir barbar olup olmadığı ve şiddetin, medeniyetin yayılmasına hizmet edip etmediği belirliyor.
Hukukun sınırlarını kaba güçle aşan Putinler ve Beşirler bir tarafta, hukukun hiç sınırlamadığı G.W. Bushlar ve B. Obamalar bir tarafta ve de â la Ferencz’in hukuk eliyle barış hayali bizden saatler ve kilometrelerce uzakta duruyor.
Ayşegül Kars Kaynar: 1980 yılında Ankara’da doğdu. 2014 yılında ODTÜ Siyaset Bilimi bölümünden doktora derecesini aldı. 2015 yılında Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin düzenlediği Genç Sosyal Bilimciler Ödülleri’nde doktora tezi kategorisinde ödül ve 2017 yılında Halit Çelenk Hukuk Ödülleri’nde mansiyon kazandı. New School for Social Research ve Hamburg Üniversitesi’nde araştırmacı olarak bulundu ve ardından Humboldt Üniversitesi’nde çalıştı. Çağdaş Türkiye siyaseti, hukuk devleti ve asker-sivil ilişkileri üzerine yayınları bulunmaktadır