Deniz Durukan
Bıktık illallah
Ogün Sanlısoy, 'Gel' adlı beş şarkılık EP’siyle, hepimizin İllallah dediği, bıkıp usandığı şu ortamda ses kattı sesimize. Ona İllallah dedirten koşullara bakmadan önce, 1999 yılında çıkardığı ilk solo çalışmasına neden 'Korkma' adını verdiğine değinmek gerek. Çünkü bu duygu önemli bir yer tutuyor onun çalışmalarında.
İlk albümden son çalışmasına kadarki süreç boyunca, korku duygusunun umut kavramıyla kurduğu bağa önem vermiş, korku ve umut duygularını birlikte ele almış Sanlısoy. 'Korkma' adlı albümü, tam da büyük yıkımların, ölümlerin, acıların yaşandığı Marmara depremi esnasında yayınlanmış, bu yüzden de dinleyicisine yeterince ulaşamamış, hak ettiği ilgiyi görememişti. Ogün Sanlısoy, bundan dolayı 2007 yılında yeniden yayınladı 'Korkma'yı. Albümde üç şarkının yeni versiyonu da yer aldı.
İlk albümüne 'Korkma' adını vermesinin ardında, kendini cesaretlendirme arzusu mu yatıyordu yoksa yola çıkışın tedirginliği miydi bu? Korkma şarkısındaki sesleniş, karşısındaki kişiye yönelik de olsa, kendi korku ve tereddütlerinin yansıması olarak değerlendirilebilir.
Daha genel bakarsak, ilk albüme bu adı vermesinin ve onun tüm külliyatında korku duygusunun çokça yer almasının, bireysel olduğu kadar toplumsal bir arka planı olduğunu söyleyebiliriz. Korku duygusunun kişiyi esir almasına, harekete geçme isteğini pasifize etmesine karşı bir tavır alarak korkma diyor Ogün Sanlısoy.
Bu sesleniş, onun şarkılarında umut duygusuyla birleşiyor. Umut her ne kadar olumlu bir duygu olsa da, Sanlısoy’un hüzünlü sesi, şarkıları yorumlama biçiminin de etkisiyle, dinleyiciye kederli bir duygu da geçiyor. Çünkü sesinin karakterinde bu coğrafyanın müzikal geleneğinin, o gelenekteki hissiyatın izleri var. Dolayısıyla, buranın hüznü, acıları yansıyor şarkılarına.
Ogün Sanlısoy’u dinlerken, korku ve umut duygusunun birbiriyle bağlantılı olduğunu, birbirini çağırdığını söyleyen Spinoza aklıma geldi. Korku ve umut, her ikisi de bireyin yaşam mücadelesinde tetikleyici bir güç. Korku insanı edilgin kılarken umut da özünde değiştirme arzusunu taşır.
Ancak bizim umuda yüklediğimiz anlamla, otoriter rejimlerin yüklediği anlam aynı değil. Zalim iktidarların, toplumları yönetirken saldıkları korku ve yanında promosyon olarak vaat ettikleri umut kırıntısı kandırmaca değilse nedir? Ogün Sanlısoy’un şarkıları, bu duygu ve ruh haliyle dinlettiriyor kendini.
Örneğin 'Korkma' albümünde yer alan 'Ol Öl' ve 'Anla Dünü', 'O Gün' adlı albümdeki 'Kendine Gel' ve 'Düşmez Kalkmaz' adlı şarkılarla, 'Üç' adlı albümdeki 'Dön Evine' şarkısı, korku, susmak, korkusuz olmak, ayağa kalmak ve umut etmek kavramlarını sorular ve cevaplar eşliğinde veriyor.
Bu anlamda, yaşam mücadelesi varoluş meselesi olarak da kendini gösteriyor. Bireyselden toplumsal olana geçişte, keder duygusunu da görüyorsunuz. O keder, yalanla, dolanla yönetilen, yoksullukla köleleştirilen insanın dramı olarak yansıyor söylediklerine. O yüzden Sanlısoy’un umudu ayağa kaldırma çabasında hissedilen keder, biraz buna tekabül ediyor.
'Sen Uyurken' albümündeki 'Çal' şarkısında, aldatılmak ve umut kavramlarının ustalıkla bir arada ele alındığına tanık oluyoruz. Çal sözcüğünü, sözcüğün her iki anlamıyla birlikte ele alıp, duygularımızı harekete geçiriyor. 'Gene çal gene çal onlar doymazlar, gene çal sen gene çal duysa inanmazlar… sesler dönüşür feryada, şiirler, türküler, filmler yetişir imdada, koşar müzik imdada' sözlerinde çalmak eylemi, bir yandan soygunu, halkı soyanları yani aldatmayı işaret ederken diğer yandan, sanatın, şiirin, müziğin susmaması anlamına gelir. Sanat, müzik, umudun simgesi olarak verilir. Seslerin feryadı da umudun çağrısıdır bu anlamda.
Beklemek, gelmek, yol gibi kavramlara ya da gel çağrısına onun şarkılarında sıklıkla rastlıyoruz. Bunlar, yine umudun yansıması. Bu kavramlar, bazen aşk, bazen de toplumsal meseleler üzerinden kendini gösteriyor. Son çalışması 'Gel'de de bunu görmek mümkün. Gel çağrısı ve yol vurgusu aşk yolunda kaybolmayı ifade ederken, hayattaki seçimlere de gönderme yapıyor. Doğru ve yanlış olanın ne’liği üzerine düşündürtüyor dinleyeni. Doğru ve yanlış meselesi kimi zaman ayna imgesiyle yer alıyor şarkılarında. Bunu, aynaya yansıyan ve yansımayan olarak okumak gerek.
Hem içsel hem de dışsal olanı, yansıyan/ yansımayan üzerinden anlatarak beden ve ruh ilişkisine değiniyor. Başka bir açılım daha görüyorsunuz yansıyan ve yansımayanda; kanma ve kandırılma. Aşka, hayata kanma ve bunun beraberinde gelen, gördüklerine aldanma hali. Meselesi, sistemin bu aldatma üzerine kurulmuş olması. Hepsi iç içe geçiyor Sanlısoy’un şarkılarında. Aslında tüm albümlerinin, şarkılarının odağında bu bakış var.
'Gel' EP’sinin en çarpıcı şarkılarından biri İllallah! Bireysel olanla toplumsal olanın iç içe geçtiği şarkılara imza atan Ogün Sanlısoy, yalanın, dolanın, hırsın, nefretin, kinin yarattığı bu karanlık iklimin üzerimizdeki etkisinden söz ediyor İllallah’ta. Bu şarkı, yılmak, bıkmak, usanmak, yaka silkmek aşamasına gelen toplumun çığlığı bir anlamda. “Ayırmandan, kayırmandan, yıldı insanlar, yıldım illallah” sözlerinin anlamı gayet açık. Şarkı, meselesini de gelinen son noktayı da çok net anlatıyor.
Şarkının sadece sözleri değil, müziği de öyle. Özellikle rock metal camiasının önemli gitaristlerinden Fırat Öz’ün gitar soloları, Erce Arslan’ın davulu, bas gitarla Cem Gürel, ritim gitarla Emir Saygan tüm o dalgalanmayı, duygusal dünyamızdaki fırtınaları yeniden yaşatıyor bize.
Metal müziğin agresif ritimleri, hızlı temposu yer yer thrash metal unsurlarını da içermesi, şarkının duygusunu güçlendiriyor. Sıkı bir çalışma 'Gel'. Müzikal alt yapıları, düzenlemesi çok başarılı. Sağlam bir hard rock soundunun olduğu 'Gel'de 'hava çok karanlık' diyor Ogün Sanlısoy. Bahsettiği, insanın kendi karanlığı ve kurduğu acımasız krallık. Yine de, her zaman bir umut var. Korkma! Gel!