Fadıl Öztürk
Bir cumhuriyet düşünün... (Bakanlar Kurulu kararıyla gelen kıyım)
81 yıl önce, bugün, zamanın Cumhuriyet Hükümeti'nin Bakanlar Kurulu'nca çıkarılan özel bir kanunla Dersim soykırımının başlatıldığı günün yıldönümündeyiz. Dünyada yasa ile yapılan soykırımların birincisi Fransa’da yapılan 1794 Vendee Katliamı, ikincisi ise Türkiye’de yapılan 1937-38 Dersim katliamıdır.
***
Bir cumhuriyet düşünün, kurulurken söz ver veriyor.
Bir cumhuriyet düşünün, biraz palazlanınca sözünü unutuyor.
Bir cumhuriyet düşünün, bir katliamı çok önceden adım adım sinsice planlıyor;
İçine sızıp her aşiretin kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk, büyük ve küçük baş hayvan ve ellerinde olan silahların tümünün dökümünü yapıyor...
Bir cumhuriyet düşünün, siz gidip dayanmamışsınız onun kapısına, o ordularıyla gelip dayanmış kapınıza...
Bir cumhuriyet düşünün, ‘uygarlığı getirmek’ adına bin söz verip, ölüm hariç hiçbirini yerine getirmemiş…
Bir cumhuriyet düşünün, kin besliyor, bıçak biliyor, tüfek doldurup mevzi kazıyor, süngü takıyor...
Bir cumhuriyet düşünün, kendi yurttaşının kanını dökmekte hiç tereddüt etmiyor.
Bir cumhuriyet ki, bir yeri yok etmek için o yer adına yasa çıkarıp dünyanın gözleri önünde kadın, çocuk, yaşlı demeden orada bir sürek avı başlatarak tek tek kurşunluyor, süngülüyor, uçurumlardan atıyor, mağaralarda zehirli gazla boğuyor, kılı bile kıpırdamadan dünyanın gözü önünde yapıyor bütün bunları ve bunun bir soykırım olduğunu hâlâ kabullenmiyor...
***
Yıl 1937, yıl 1938...
Yani Hitler’den önce soykırımda örnek olmuş ülkemizin tarihinden bahsediyoruz.
Her birimiz nerede yaşıyorsak yaşayalım, mağduruyuz 37 ve 38’de kan döken Cumhuriyet'in.
Gözünde yaş kalmayan yaşlıların ahını taşıyoruz omuzlarımızda.
İçimize dökülen ağıtlarla nefes alan son kuşağıyız Dersim’in.
Sabrına sığınarak zamanın içinden çıkıp gelen evlatlarıyız o yurdun.
Ahı yerde kalmasın diye çıkıyoruz evlerimizden her yıl.
Yük etmeden hiç kimsenin omzuna acısını biz çekiyoruz.
Sesimiz duyulsun istiyoruz, bu kadar kısa...
Dersim’in hakkı teslim edilmedikçe bitmeyecek bu zulüm. Sivas’ta göz göre göre yine biz yakıldık bütün dünyanın gözü önünde. Kırılmış cam, yakılmış evlerden yükselen dumanla gökte çığlığı asılı kalan biz olduk yine.
Maraş’ta Alevilere ölümü giydiren caniler Dersim katliamından cesaret alarak yaptılar. Malatya’da yakılan çarşı, yıkılan evler ve öldürülenler bizdik yine oralara sürülerek kendilerine bir hayat kuranlar. Çorum ölülerini gömerken bizim gözlerimizle ağladı, sesimizle çığlık attı. Aslında Roboski çığlığı duyulmayan Dersim’dir, sınır boyunca. Acılarımızın eskimesini bile istemiyorlar, durmadan yeni acılarla korkuları besliyorlar...
Taş gibi yaslandığı yamaçta yaşamayı bize çok gördüler. Su gibi durmadan hayata akmamıza izin vermediler. Yüzümüzdeki gülümsemeyi çocuklarımıza taşımamızı tehlike saydılar.
Görüldüğümüz yerde yok edilmeliydik. Ankara’da bunun özel yasasını çıkardılar. Ordular toplayıp trenlerle taşıdılar önce Elazığ’a, sonra o trenlerle kalanlarımızı sürgüne götürdüler. Ölüm yakamızdan düşmedi hiç. Yol yaptılar, köprü kurdular amaçları için. Asker olarak geldiler, top, tüfek, mermi olarak hayatı alıp ölüm verdiler...
Sararmış benizleriyle baştan ayağa ölümdüler. Bıraksalar açacak çiçek, yüzünde ışığı taşıyan evlat olacaklardı. Boyunlarından koparılan künyeler olarak kayda geçtiler. Aynı yerden yara almışız, kendi hesabımızı tuttuğumuz kadar onların da hesabını tutuyoruz. Çünkü onlar isteyerek gelmediler bizi öldürmeye. Beslediğimiz kör bir öfke değildir, sevgidir öfkeden süzüp elde kalanıyla yetindiğimiz...
Gün sabahtan akşama akşamdan sabaha döndükçe ve mevsimler terk edip gitmedikçe bizi,
takvimler ağaçlar gibi yaprak döktükçe; peşini bırakmayacak, unutmayacak, unutturmayacağız. Onların haklarını, çocuklarımıza hak olsun diye arayacağız...
*
Dün inancımız, kimliğimiz ve dilimiz için yaşamak istiyorduk. 81 yıl sonra yine aynı taleplerle toprağımızda özgürce yaşamak istiyoruz. Hepsi bu...
***
sel geldi bizden birilerini alıp beraber götürdü
çığ düştü, yuttu birilerimizi her kış bir uçurumda
şimşek de vurdu bizi, ağaçları vurduğu kadar
bunların hepsi elbet bizde birer acı olarak kaldı
hesabını sormak için düşmedik akan suyun,
düşen çığın ve şimşeğin peşine...