Şahap Eraslan
Bireysel narsizm Müslümanlar için de çok ayartıcı
Güzellik dini ölüm öncesi, fani dünyada gerçek mutluluğu vaat ediyor. Çoğu insanın karşı çıkamayacağı bir ayartma var bu dinde. Bu dinin totemi, kültü mükemmel vücut/güzellik. Vücut sadece estetize edilmiyor, kutsanıyor da. Vücut bir sanat eserine, en azından ona dair bir yaklaşıma dönüşüyor. Güzellik uzmanları ve müşterilerin ortaklaşa yarattıkları bir sanat bu. Kısacası güzellik tanrısı insana sanatçı bir özellik de katıyor. Hayatın anlamı vücut ve güzellik oluyor.
Bu dinin de çılgınları aşırıları var. Vücut bir sergi, bir sahne görevi üstleniyor. (23) Vücut ve yaptığınız yatırımlar sizin kredi kartınızla, ekonomik statünüzle ilgili bir fikir veriyor. Yatırım yapılan vücut sosyal statünüze dair bir tür haber kaynağı gibi. Dinler kendilerini sınıflar üstü sunarlar ama genelde (ve neredeyse hep) egemen sınıfa hizmet ederler. Güzellik dini de güzellik ürünlerinin seri üretimle yaygınlaşmasıyla herkese hizmet vermeye başladı. Bu dinde zengin ve yoksul, ünlü ve ünsüzler eşitleniyor. Herkes aynı dine inanıyor. Bu dinde işte normal olmak büyük anormallik. Güzellik tüccarları fazla sözünü etmeseler de birçok müşterinin sonuçlardan memnun olmadığı, bazen bu din yolunda gidenlerin öldüğünü haberlerden biliyoruz. Bu din memnun olmayanlara yeni yöntemler ve ürünler sunarak seslerini kesmeyi de beceriyor.
GÜZELLİK VE GÜÇ
Medya güzel’in normunu belirliyor ve insanlar bu verilen şablona kendilerini sokmaya çalışıyorlar. Okurunun çoğunun kadınların oluşturduğu bilinen Brigitte dergisinin 2001’de yaptığı bir ankete katılan 28.000 kadından %39’unun kendilerini güzelleştirdiklerinde öncekinden daha iyi hissettiklerini ortaya koyuyor. (24)
Kendisini güzelleştiren bir kadını izlediğinizde o kadının kendisiyle otoerotik bir ilişki kurduğunu, haz aldığını, kendisini süslerken kendisiyle oynadığını, yüzünü şekilden şekle soktuğunu, kendini güzelleştirirken aynı zamanda çok ‘çirkinleştirdiği’, mimiklerini komikleştirdiğini de gözlemlerseniz.
MAKYAJ RUHA CİLA ETKİSİ YAPIYOR
Güzelleşme sonucunu hemen görebileceğiniz bir başarı projesi gibidir. Kendini güzelleştirenler bu çalışmanın sonunda o an mutluluk da yaşarlar. Yüze sürülen makyaj insanın ruhsal derinlerine de cila etkisi yapıyor duygusu yaşarsınız.
Güzellik üzerinden insanlar ilgi odağı olabiliyor, pozitif dikkat çekiciliği yaşıyorlar. Güzel görünmek ‘iyi’yle de ilişkilendirilmek demektir. Filmlerde, anlatılarda iyi insanlar güzel ve kötü insanlar da çirkin olarak stilize edilir. Bazen de tam tersi bir yol izlenir ve çirkin filmin kahramanı olur, “çirkin kral” gibi. Ya da iyi niyeti ve fedakârlığıyla kadın ‘çirkinliğini’ örter. Bu kişiler ‘karakter’ oyuncusudur. Pozitif sıfatlarla, başroldeki güzel ve iyi insanın yardımcısı olarak rol oynarlar. Ama genelde erkek kahraman güzel/yakışıklı ve iyidir. İyi ve güzel arasında kurulan bu ilişkiden ötürü insanlar güzellerin iyi olduğunu da sanır. Yani güzelleşen insan imajını da güzelleştirir, ‘iyi’leştirir. İnsanlar kendilerini kendileri için güzelleştirirken toplumun beklentilerine de yanıt verirler.
Güzelleştiren insanların özgüvenleri de fazla (24) görünür. Güzelleşmek vücudun manipüle edilmesidir çoğu kez. Bunun gerekçesi var: sosyal psikolojik araştırmalarda ‘güzel insanların’ aşkta, işte ve yaşamada genel olarak daha avantajlı hale geldikleri. Güzel sempatik ve iyi olarak görülüyor. İş ve ev bulmakta avantajlı hale geliyorlar. Kısacası her alanda rekabetin acımasızca yaşandığı günümüzde güzellik üzerinden insanlar bonus kullanıyorlar. Güzellik güç demek. Tabii böyle olunca yaşlılık bu gücün en büyük düşmanı gibi göründüğünden vücut ve yaşlılık arasında amansız bir savaş başlıyor.
Aşkın son adresi, hedefi bedendir... Erotizm, dokunmak, okşamak, okşanmak, sevmek, sevişmek... Sarılmak, kavuşmak bedenle de kurgulanır. Cennet tanımlarının merkezinde beden vardır. Bedenin her gereksiniminin sorunsuz giderildiği yerdir cennet. Cennet bedende yaşanana verilen addır... Beden cehennemdir aynı zamanda. Cehennem en çok bedende yaşanır. (25) Cehennemde yaşanan acılar vücut üzerinden tasvir edilir. Ateşlerde yanan bedendir... Vücut acı verilen, acı çektirilendir de... Beden alayın malzemesi de olur sıkça.
Beden mizahın konusudur. Koca burun, görmeyen göz, duymayan ya da kocaman kulak, köselik, dökülen saç, koca/küçük meme, kocaman popo... Lakaplar sıkça bir insanın özelliğinden yola çıkılarak takılır. Topal Ali, Kör Hatçe, Sağır Dursun, Kel Ahmet... Vücut alay konusudur... Bu bağlamlarda kırılmaya, narsistik incinmeye çok yatkındır... Güzellik ameliyatı aslında bu tür eksikleri, vücudun kusurunu düzeltmeye yarıyordu... İnsanın kimliği o insanın vücuduyla tanımlanır, vücut kimliğin en belirgin belgesidir. Kimlik dediğimiz işte bu biricik ve dünyada benzeri olmayan vücutla tanımlanır.
GÜZELLİK VE UTANMA: YAŞASIN ÇİRKİNLİK
‘Çirkinlik’ utanma duygusu yaratabiliyor. Ayrıca ‘çirkinlik’ aşağılanmaya, çirkinin de kendisini aşağılamasına neden olabiliyor. ‘Güzelleşme’ çabası da utandırabiliyor. Yeni saç modeli önce kişinin kendisine garip geliyor, bu gariplik duygusu başkalarıyla karşılaşmada utandırabiliyor. Ötekinin, grubun tepkisi insanda tepkiye direnmeye veya utanmaya yol açabiliyor.
Güzelleşme çabasını insanlar gizlemeye eğilimliler. ‘Doğal güzellik’ denilen güzellik daha da değerli bir güzellik türü. İşte bu nedenle yapılan güzelleşme müdahaleleri gizlenerek insanlar güzellikleri doğalmış gibi sunuyorlar. Mesela tanıdığım bir erkek kaşlarını almış. Sorulduğunda bunu yalanlıyor ve ‘kaşlarının normal halinin böyle olduğunu’ söylüyor. Bazen arlanma duygusundan ötürü yapılan ameliyat sağlıkla gerekçelendiriliyor. “Soluk almakta zorlandığım için doktor ameliyatı gerekli gördü ve burnumu ameliyat ettirdim. Burun kemiği kırılınca da düzeltme mecbur oldu” gibi.
Bazı güzelleşme çabaları ve vücut bakımı ‘normal’ sayılıyor. Saç taramak, tıraş olmak, küpe takmak. İşte bu tür ‘normaller’ utanma duygusu uyandırmıyordu. Günümüzde bu toplumsal normal’in alanı çok genişletildi. İnsan sanki sadece sağlıklı ve güzel olmak için “yaşamalı”ya dönüştü. Kanlı bıçaklı ameliyatlar normalleşti. Borderline bir durum. Her kanlı ameliyat bir dönem rahatlama duygusu (bir amaca ulaşıldığı için en azından) sonra gene iç huzursuzluk ve yeni kanlı bıçaklı vücuda saldırı. Vücut psikolojik savaşın sürdürüldüğü alan ve organlar cephe sanki.
Günümüzde hiçbir estetik ameliyat için çok utanılmıyor (geçmişte ‘aşırı makyaj’ın bile toplumsal kabulünde sıkıntılar vardı. İnsanlar vücutlarına yaptıkları ‘aşırı müdahale’den ötürü adeta utandırılırdı. Bu utandırılma içselleştirildiğinden bu aynı zamanda içeriden gelen bir utanma olurdu.
Utanma ameliyat sonrası kendimize duyduğumuz yabancılıkta, yeni halimizi kabullenme sürecinde ve bazen bizdeki değişikliği fark eden yakınlarımıza anlatırken hissedilebiliyor. Kendi ideal ben’imize operatif/ameliyatla ulaşmış olmanın düş kırıklığı. Kendi bedenimizin ideal olmadığı için geride bıraktığı hayal kırıklığı ve buna bağlı arlanma bazen. Normalimiz yani. Güzellik endüstrisi, tıp da ‘bu anormalliğin’ normalmiş gibi görünmesine ‘bilimsel katkı’ sunuyor. Bilim kanlı burunlar, ağır mide ameliyatları, yağ aldırmalar, popo büyütmeler, dik duran memeler... Akla gelmedik ‘güzellik’ müdahalelileri...
KILLI GÜZELLİK
İnsana doğadaki en yakın canlı maymunlar. İnsanın ataları evrim kuramına göre kıllı. Kılın, tüyün, kürkün doğada koruyucu ve sağlam işlevleri var: Soğuktan, sıcaktan, parazitten koruyor. Evrimle birlikte insanda bu fonksiyonlar kayboluyor, çünkü kültürle birlikte insan bu korumayı başka türlü organize ediyor ve sağlıyor. Soğuktan korunmak için kıllı olması gerekmiyor. Aslında bu kıllar bütünüyle yok olmuyor, insanın vücudunda tüye dönüşüyor ve inceleşiyor, kısalıyor. (26)
Kılsızlaşma/tüysüzleşme zamanla kadının güzellik kriterleri arasında öne çıkıyor. (27) Önce bazı bölgelerdeki kıl aldırma işlemi daha sonra tüm vücudu kapsıyor. Önceleri ağdayla yapılan işlem, epilasyon aletlerindeki gelişmeyle daha az acısız ama pahalı hale geliyor. Bu tüylerin evrim öncesi koruyucu, çıplaklığı önleyici temel bir işlevi vardı.
Kılsızlık aslında bütünüyle çıplaklaşma demek... Kadınların güzelliği kılsızlık üzerinden tanımladığı kültürlerde bazen kıllılık, erkeklik ve vahşilik ve ilkellik anlamında erkeği çekici
hale getirebiliyor. Aynı zamanda erkek de bazen kılsız vücudu çekici bulabiliyor. Kısacası kıl ve kılsız üzerinden oluşan bir Batı/kentleşme kültürü oluştu.
Günümüzde moda kültür iki zıt yöne doğru gelişiyor, bir yandan giyim/örtünme olarak moda, diğer yandan tam çıplaklık (kılsızlık) ya da kıla çeşitli şekiller verme (mahrem alanda, kirpiklere ve kaşlara müdahale, saçın çeşitli renklere ve biçimlere sokulması). Kıllı tüylü bir yaratık olan insan, insanlaşma sürecinde kılsız bir canlıya dönüşüyor.
İnsanın büyümesi bir dönem sonra dururken kıl insanın vücudunda sürekli olarak büyümeyi sürdürüyor ve erotik bir çekim alanı oluşturuyor. (28) Vücuttaki kıl canlıdır ve uzar ancak aynı zamanda cansız, ölüdür. Freud’un sözünü ettiği libido ve tanatos’u temsil eder kıl. Çekince, yolunca (kesilince, kısaltılınca) acıyan, kesince cansız fakat sürekli uzayan.
GÜZELLİK/VÜCUTTA YOLCULUKLAR
Vücut kültürel ve genetik depo İnsan atalarının genetik deposudur. Alice Miller, Vücudun İsyanı kitabının girişinde vücudun önemli bilgilerin kaynağı olduğunu ve vücudun yalan söylemediğini yazar. (29) Vücut ayrıca yaşanmışlıkların deposudur. Vücut aslında bir tarihi içinde saklar. Anneden, babadan, atadan nineden, dayıdan ve haladan bir şeyler depolar vücudunda. Bu vücuda saldırı aslında bu arşivi yeniden düzenler de.
Psikanalize gelen hasta (bu fiktif bir hasta, kurgulanmış bir kişi, ama etrafımızda karşılaşabileceğimiz biri) yüzündeki benden rahatsız olduğunu ve bunu aldırmak istediğini söylüyor. Biraz meraklanıp anlamak için kurcaladığımda, ‘Her aynaya baktığımda ilk onu görüyorum’ (Aynaya kendinde kusur bulmak için baktığını da burada söylemiş oluyor). “Babamın da yüzünde var” diyor. “Baba tarafım çok benli. Halamın yüzünde daha çok var. Babaannem de çocukken beni ‘benden benimi almışsın’ diye severdi.” Burada aynaya her baktığında babasıyla, halasıyla, babaannesiyle karşılaşan birinin rahatsızlığı dile geliyor. Bir yanıyla kendi kimliğinde, yüzünde bu kişileri arıyor ve bunlarla aynada karşılaşınca da rahatsız oluyor ve bu kişileri kendi yüzünden silmek, onlardan kurtulmak ve böylece kendi olmak istiyor.
Burada beni aldırarak bensiz ben olmak istiyor. Bir yanıyla yüzümüzdeki ben, ikincisi kimlik olarak ben. Aynı kişi başka bağlamlarda atalarına övgüler düzüyor, kabile yüceltmesi yapıyor. Soyuyla, sopuyla övünürken yüzündeki ben de yaşadığı ikilemi de dışa vuruyor. Vücut yaşanmışlıkları bir hafıza gibi arşivliyorsa, yaşadığı kötülükleri de estetik ameliyatlarla kişi hayatının dışına çıkardığı duygusu yaşıyor. İşte bu kötüden, yetersizlikten kurtulmanın verdiği mutluluğu yaşıyor. Yıllarca kendisine yük olmuş bir dertten kurtulmanın rahatlığına erişiyor.
Benzer hikayeleri çoğaltabiliriz. Ameliyat, kıl yoldurma kimliğe, kimliğin sürekliğine saldırı aynı zamanda. Laz burnunu, Laz dilini ve şivesini kendinde yok edenler aynı zamanda Lazcılık (ve bunun bir tür mikro milliyetçiliğini) yapabiliyorlar. Batılılığa özenenler aynı zamanda ‘özel harekât güzellemeleri’ yapıyor, vatan millet Sakarya türküleri söylüyorlar. Ve bu durumda bir çelişki, sakınca, iç çatışma görmüyorlar...
GÜZELLİK ENDÜSTRİSİ VE MÜSLÜMANLAR
İbrahimi dinler insanın gözünü dışarıdan çok içeriye yönlendirmeyi deniyor ve bu dinler insanın arzuları ve trieblerinin etkisinde olduğunu ve bunlarla baş ederek ahirete hazırlanması gerektiğinden söz ediyorlar. (30) İç güzellik bu konseptlerde insanın günahsız yaşaması hali, yani arzularını, sapkınlıklarını terbiye edebilmesi durumu. Huzursuzluk ve mutsuzluk işte bu iç güzelliğe sahip olmama hali olarak sunuluyor.
Bu anlayıştaki temel eğilimlerden biri de mutsuzluktan çevre, sınıfsal durum, içinde bulunan koşullar değil de insanın kendisi, yani iç güzelliğe ulaşamamış olması sorumlu tutuluyor. Burada aynada kendine bakmak çok öne çıkmıyor. Dış güzellik, süslenmek, beğenilmek, yani narsizm es geçiliyor. İnsanın gelişimindeki en önemli olumlu dinamiklerden biri olan narsizmin es geçilmesi, ortadan kaldırılması anlamına gelmiyor. Dinler, milletler aidiyet üzerinden grubun üyelerine kolektif narsizm sunuyor.
Bir Hıristiyan kendi dinini en önemli ve en doğru din olarak görüyor ve bu değerli dine ait olmaktan ötürü de kendini diğerlerinden farklı, önemli buluyor. Bu bir Müslüman için de böyle. İç güzellikle bir Müslüman, Tanrı’nın en sevdiği kul olma yolunu seçerek kendini teselli edebiliyor. Vücuda radikal müdahaleleri bir Müslüman Tanrı’ya itiraz, ya da Tanrı’nın yarattığını beğenmemezlik olarak gördüğünden estetik ameliyatlara mesafeli durmayı deniyor. Bu çaba son yıllarda ciddi bir çatışma alanı gibi görünüyor. Orta ve uzun vadede estetik endüstrisi bu mücadeleyi kazanacak gibi görünüyor.
Cımbız nasıl Müslümanların hayatına girdiyse Tiktok, Instagram da girdi. Artık Youtube imamlarının gözleri de sürmeli. Her ne kadar kolektif narsizme vurgu yapılsa da bireysel narsizm Müslümanlar için de çok ayartıcı. Müslüman kadınlar da sezeryanla doğum yaparak rahim büyümesinden kaçınmaya çalışıyorlar ve bu durumu estetik açıdan (erkeğin hazzı aslında) değerlendiriyorlar.
Güzellik geçici oysa... Güzellik her an bir kazaya kurban gidebilir. Birçok güzel kadın güzelliğine yönelik bir tehdit yaşamıştır. Kezzap sözcüğünü ben güzelliği tehdit olarak kullanıldığı için öğrendim. Güzelliği sahiplenmek isteyen erkeklerin kadının bağımsızlaşmasını engellemek için kullandıkları bir tehdit. Güzele kadın üzerinden ulaşmak isteyen ama ulaşamayan kişinin “ya benimsin ya kara toprağın” söylemine sığındığını biliyoruz.
Kapitalizm birçok alanda güvensizlik ve bu güvensizlikle ilişkili korkular üretir. Sonra da bu korkulara çare satar ve insanları olasılıklara karşı sigortalar. İşte bu güvensizlik ve korku üreten mekanizmaları sonra da sözde güvence sistemiyle güzelliğe de aktarıldı. Güzel bacaklı kadınların bacakları, bazı kadınların yüzü, dudakları, gözleri herhangi bir kazada oluşabilecek güzellik yitimine karşı sigortalanabiliyor.
Yani artık bir başka sigorta sistemini de güzellik endüstrisi sunuyor. Bugün, gece ve gündüz, gençlikte ve yaşlılıkta kullanılan kremler, boyalar ve rujlar ayrıca çeşitli sigorta işlevleri görüyor. Endüstri ayrıca yıpranmayı ya da verdiği sözün gerçekleşmemesinden ötürü de tüketici kişiyi sorumlu tutuyor. Kullanacağınız ürünler saatlerine kadar ayrıntılandırılmış ve böylece kişinin kendisini denetlemesi, vücudunun/güzelliğinin bekçisi haline gelmesi amaçlanıyor. Sabah kremi, sonra sabah maskesi, daha sonra bir başka krem, mevsime göre öğlen başka bir krem, hava rüzgarlıysa daha başka bir krem, akşam cilt bakımı, yüz temizliği, dinlendirici krem... İnsan tüm gününü ve ömrünü güzelliğe harcayarak güzel kalmayı deniyor.
Güzellik uğraşısı hayatın kendisi, hatta anlamı oluyor sanki. Hayatın güzellik üzerinden bu kadar denetlenmesi içimizdeki kaosla ilgili olabilir. Günümüzü, hayatımızı denetleyerek, organize ederek aslında içimizdeki kaosu da denetlemeyi amaçlıyor olabiliriz. Her şey düzenliyse içimiz de düzenlenebilir.
Yani güzelliği güvenceye almaya çalışırken hayatımızı ve vücudumuzu daha da kurallı, daha da denetlenir hale getiriyoruz. Güzelliği, güzel olmayı bir özgürleşme biçimi olarak seçenler aslında bir dönem sonra sürekli yeni kurallar, yeni yöntemler bularak kendilerini güzelliklerini güvenceye almaya çalışırken özgürlük yitimi, güzelliğe mahkûm olmaya da başlayabiliyorlar.
(23) Paula-Irene Villa, "Der Körper als kulturelle Inszenierung und Statussymbol", Bundeszenrale für
politische Bildung, 23 Nisan 2007, https://www.bpb.de/shop/zeitschriften/apuz/30508/der-koerper-als-kulturelle-inszenierung-und-statussymbol, Erişim tarihi: Ağustos 2023.
(24)Nina Degele, Schönheit - Erfolg - Macht, Bundeszentrale für politische Bildung, 23 Nisan 2007,
https://www.bpb.de/shop/zeitschriften/apuz/30510/schoenheit-erfolg-macht/, Erişim tarihi: Ağustos
25 Alice K. Turner, Cehennemin Tarihi, 2004, Ayrıntı Yay. S. 12
26 Winfried Menningshaus, Das Versprechen der Schönheit [Güzellik Vaadi] (Surkamp, 2019), 3. baskı,
s. 88.
27 age, s. 90
30 Mattias Desmet, Die Psychologie des Totalitarismus [Totalitarizmin Psikolojisi] (Europa Verlag,
2023), s. 21.
Devam edecek
Şahap Eraslan: 1980'de cunta öncesi Almanya'ya gitti. Berlin Teknik Üniversitesi’nde psikoloji bölümünü bitirdi. Daha sonra Humbold Üniversitesi’nde etnoloji okudu. Eş ve aile terapisi, klinik hipnoz eğitimlerini bitirdi. Daha sonra uzun bir eğitim sonrası psikanalist oldu. Uzmanlık alanı kültür psikanalizi ve psikanalitik kültür karşılaştırmaları. Analist/psikoterapist olarak Berlin'de çalışıyor.