Süreyya Karacabey

Süreyya Karacabey

Biz festivaldeyiz

Festival zamanındayız, Amed Tiyatro Festivali zamanı. Değişimin ilk işareti, festival mekanlarındaki çeşitlilikti. Kendi evinde misafir olanların yüzleri gülmeye başlamıştı. Sokaklardaki hava farklıydı, dedim ki, “şehrin kendisi festival olmuş.”

Festival zamanındayız, Amed Tiyatro Festivali zamanı. Yaklaşık on gün süren bu zengin festivalin -günde bir söyleşi, üç oyun- özelliği, ağırlıklı olarak Kürtçe tiyatro yapan toplulukları buluşturması. Süleymaniye, Erbil, Kerkük, Tahran, Duhok gibi şehirlerde yapılan oyunları görme fırsatını sunması. Fakat bu gelişlerin bir bölümünün kendisi ayrı bir festival konusu olacak nitelikte.

Örneğin programda yer alan Kerkük ekibi on altı saatten fazla bekletildikten sonra sınırı geçmelerine izin verilmedi. Nedeni belirsiz. Ya da gelmeyi başaran bazı gruplar, herhangi bir açıklama yapılmadan saatlerce geçiş iznini beklemek zorunda. Karayoluyla sınır geçmenin epey sıkıntılı bir şey olduğunu-tiyatrocular için- bu festival sayesinde öğrendim. Aniden programda oluşan bir boşluk, herkesin hazır olduğu hüzünlü bir boşluk. Dekorlarını toplamış, hazırlıklarını yapmış, bir buluşma heyecanıyla yola çıkmış insanların, geçemedikleri bir sınır. Ve onlar, bu sınıra doğru hep aynı hareketi yapacaklar, bu sene olmadıysa belki gelecek sene geçmeyi başaracaklar.

Festivali düzenleyen Amed Şehir Tiyatrosu ekibi, hatırlarsanız belediye kayyıma teslim edildikten sonra işlerinden atılan sanatçılar. Atıldıktan sonra Amed Şehir Tiyatrosu'nu kurup, geçici bir mekanda, çok ara vermeden oyunlarına başlamışlardı. Sonradan küçük bir sahneye sahip yeni bir tiyatro binasına yerleşip, bütün çalışmalarını burada sürdüreceklerdi. Kayyım zamanı, her gittiğimde bu kalabalık programı tek bir mekanda gerçekleştiriyorlardı. Bu defa festivalin açılışı belediye seçimlerinin hemen arkasına denk geldi ve asıl sahiplerine kavuşan belediyenin de açılış festivali gibi oldu. Yeni eşbaşkanlar, kayyım tarafından atılan sanatçıların festivalinin açılışına gelerek, daha sonra da festivale katılan grupları belediyede selamlayarak, sınırın dışında bekleyenlere evlerinin yolunu gösterdi. Herkese bulaşan bir sevinç.

Değişimin ilk işareti, festival mekanlarındaki çeşitlilikti. Kapalı kapılar açılmış, kendi evlerinde misafir kılınanların yüzleri gülmeye başlamıştı ve bu değişim sadece festivali, seyircileri değil, şehrin büyük bir çoğunluğunu etkilemişti. Sokaklardaki hava kesinlikle geçen senelerden farklıydı, dedim ki, “şehrin kendisi festival olmuş.”

whatsapp-gorsel-2024-04-21-saat-23-40-25-3c341459.jpg

Temkinli bir neşe, sonra hepimizde refleks haline gelmiş bu temkinliliğe yaptığımız eleştiri, sevincin daim olması yolundaki temenniler, sınırdan sadece birilerinin canı istemediği için geçemeyen tiyatrocuların durumuna benzetilmiş bir halk ve “dur bakalım” diyen ve hep arkada asılı duran bir söz balonu.

Az önce Godot'yu Beklerken ile Derweşe Evdi destanını materyal olarak kullanan, Derweş yan Gudũ adlı bir oyun izledik. İki metin üzerinden bütün bir tarihsel geçmişlerine, şimdiki durumlarına ve yapılması gerekenin ne olduğuna dair zekice sorular soran gençlerin yüklü bir tarihi olumlu anlamda hafifleten ironilerine tanık olduğumda, ya çocuklar dedim kendi kendime, hiçbiriniz bu kadar düz aklı hak etmiyorsunuz.

Biz festivaldeyiz. Sanki büyük güçlüklerle buraya gelmemiş gibi davranan toplulukların yüksek enerjilerinin ortasındayız. Salonları dolduran seyircilerin kahkahalarının içindeyiz. Çeşitli dillerin ve lehçelerin ortasında, yeni karşılaştıklarımızla kurduğumuz dostlukların arasındayız. Başka yerlerde yasaklanmış oyunları seyrediyoruz.

Biz festivaldeyiz, birilerinin haksızlık karşısında uzun sürmüş bir inadının içinde, bir gün her şey daha farklı olsun diye hayal kuran gençlerin düşlerindeyiz. Sanki hiç kırılmamış gibi hevesleri, sanki canları hiç yanmamış gibi sorular soran çocukların kalbindeyiz.

Sokaklardaki kalabalığı görünce, ne oluyor diye sordum birine, yarın Amedspor'un maçı var dedi, bir milyon insan gelmiş başka yerlerden. Biletleri karaborsadaymış. Sanki herkes buradaymış gibi bir kalabalık.

Yarın Batman Tiyatrosu'ndan Habil ile Kabil'i izleyeceğiz. Bir kardeş düşmanlığının ilksel haline bakarken, sınırın arkasındaki çocuklarla birlikte, “değişsin artık bu repertuvar sayın seyirci” diyeceğiz. Nerede seyrediyorsan artık, yerinden kalk ve bana mümkünse yan masadaki kayyımı uzat. Sonra kesintiye uğrayacak bile olsa çok güleceğiz.

Biz festivaldeyiz.


Süreyya Karacabey: Süreyya Karacabey Adana'da doğdu. 1992'de Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek Lisans ve doktorasını aynı bölümde yaptı. Dramatik, Yazarlık, Epik Tiyatro, Geleneksel Türk Tiyatrosu, Ortaçağ Tiyatrosu, Radyo Oyunu Yazarlığı derslerini yürüttü. 2010 yılında doçent ünvanını aldı.2017 yılına kadar çalıştığı bölümden 6 Ocak 2017 KHK'sıyla atıldı. Modern Sonrası Tiyatro ve Heiner Müller, Brecht'ten Sonra ve Gündelik Hayata Direnmek başlıklı kitapları ve çeşitli dergilerde yayınlanmış yazıları vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süreyya Karacabey Arşivi