Süreyya Karacabey

Süreyya Karacabey

Yerinde duran zamana lanet olsun

İlhan Sami Çomak, ona yüklenen cezayı doldurdu, otuz yıl. Otuz yıl çok uzun bir zaman, insanı dünyaya ve bütün gezegenlere yabancı hissettirebilecek kadar uzun bir zaman. Çıkması beklenirken 'yok artık' denilecek bir şey oldu.

Herkes bana yaşatılan adaletsizliği hiç olmazsa bir yakınına anlatmalı.Ortada tutarlı bir kötülük var.

1994 yılında 22 yaşındayken örgüt üyeliğinden tutuklanan ve ağır işkencelerden geçirilerek imzalatılan tutanaklarla yargılandığını söyleyen ve bu şüpheli tutanaklar sonucu idam kaldırıldığı için müebbetle cezalandırılan İlhan Sami Çomak söylüyor bunu.

Şair ve yazar İlhan Sami Çomak hakkında verilen kararın yılı 2000. Evet 1994 yılından 2000 yılına kadar verdikleri karara bir delil aramaya çalışmış gibiler. Buralarda yaygın bir uygulama sevgili Marslı kardeşler, önce birini içeri alırlar sonra da hukuka uyması için deliller ararlar, bulamazlarsa da sıkıntı yoktur, çünkü memleketimizde birini mahvetmek için bütün imkanlar seferber edilir, en cömert yerler burasıdır.

Özellikle de “terör örgütü üyeliği” gibi çok kullanışlı, işiteni tedirgin eden, “hay allah o da mı” dedirten türden suçlamalarda işkence altında ifadeler, olmadı gizli tanıklar su gibi akar. Suçlandıysanız masum olduğunuzu ispat yükümlülüğü size aittir, gerçi onun da pek hükmünün olmadığını, geçen yıllarda suçun işlendiği zamana ve mekana çok uzak bir konumda olduğu kanıtlanan birinin cezasının sürmesi göstermiş durumda.

Çomak'ın çırpınışlarını düşünüyorum, iç hukuk yollarının tükenmesini beklerken-bazı durumlarda iç hukuk yolları Karadeniz'in sarp kayalıklarından daha çetindir, uzadıkça uzar, sebep sonuç ilişkisine ait bütün sorulara, “bekle kardeşim” bile denmez, sessizce beklenir. Üstelik bu bekleyiş çoğu zaman bir “adalet” ümidinin kırıntısını bile içermez, burayı geçelim de bari Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuralım denilir. Ha onlar çok mu şahanedir ayrı konu ama sesini işittirmeye çalışan, haksızlığa uğradığını düşünen insan, bazen sadece “evet haksızlık yapılmıştır” denilmesini ister.

Çünkü bu aynı zamanda varlık teyididir, attığınız çığlığa sağır duvarlara karşı, ayrıca nerede “terör” kelimesi duysa yargısız infaz için sıraya giren ruh cellatlarına karşı minik bir tesellidir.Çünkü herkes bilir ki AİHM bu yanlış dediğinde, aaa öyle mi demeyecektir kimse. Duvarlar bildiğini okur, kime ne ceza vereceğini üst bir mahkemeden mi öğreneceklerdir. İlhan Sami Çomak, 2007 yılında AİHM'den “adil yargılanmamıştır” kararını almıştı, asla tutuksuz yargılanma talepleri dinlenmedi, ancak 2013'de yeniden yargılanmasına karar çıktı.

Yıllara dikkat edin sevgili Marslı kardeşlerim, burada zaman sizinkinden ağır geçer, soğuk duvarların ortasında, güneşsiz, havasız geçer. Bir insan ömrü eğer reankarnasyon yoksa-bir defalıktır ve bu yıllar kahırla geçer. 2016 yılında somut bir delil olmamasına rağmen Çomak'ın cezası bir kez daha onanmış oldu. Çünkü devlette devamlılık esastır, önceki meslektaşların yanıldığına ilişkin bir kuşku yaratmaktan daha korkunç bir şey yoktur.

İlhan Sami Çomak, ona yüklenen cezayı doldurdu, otuz yıl. Otuz yıl çok uzun bir zaman, insanı dünyaya ve bütün gezegenlere yabancı hissettirebilecek kadar uzun bir zaman. Ömrümüz geçip gitti deriz ya, öyle bir zaman. Çomak bir şair, o koşullarda belki yazarak katlandı pek çok şeye, belki yazarak kanattı kendini, belki de bazı şeylere katlanacak bir yol yoktur.

Tam çıkması beklenirken “yok artık” denilecek bir şey oldu, gerçi çok oluyor bu “yok artık” denilen şey buralarda. Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu, evet kurul mahkeme değil, Çomak'ın yeterince islah edilmediğine karar verip, üç ay daha yatmasını uygun buldu. Evet biz burada “hapisanede yatmak” diye kullanırız, kapatılma işlemini Marslı kardeşim.

Hukukçular diyor ki, bu kararlar keyfidir, yok kütüphaneden az kitap aldın, yok suyu çok kullandın gibi oldukça ikna edici nedenlere(!) bağlanıyor. İdarenin mahkemeden aşağı bir tarafı mı var, elbette o da gösterecek illet olduğu tutuklulara gücünü. Yeterince islah olmamak, somut delil olmadan otuz yıl yatmak, bütün bunlar için hukuk kitaplarını karıştırmaya hiç gerek yok. Madem Çomak şair, Kafka'dan bilir hepsini.

Ama hayat sevgili Marslı kardeşim, tersinden oynanan bir kumar değil, hepsi kronolojik gelişmeye uygun ve bir sona doğru ilerliyor. Telafisi yok. Sadece yakınlarınıza değil herkese anlatın, olup bitenleri. Kendilerinden bir ömür çalınanlar karşısında boğazımızda bir düğümle yaşamak zorunda kalışımızı. İlhan Sami Çomak bir şairdir, o bitirsin bu yazıyı:

Gecikince

Yaklaştım karanlığın dallarına,

Zambağı gördüm

Suyun kapıları açıktı,

Ve esintide unutulmuş bir şey vardı.

Dağ, bir girdap gibi gölgeledi beni

Yolda toz kaldırdı ellerini

Ağaçlar göğü doldurdu

Boşluk titredi, taş belki itti adımlarımı

Anlamın parlak yıldızıyla ayıldım

Sevincim kenarındayım, zamansızlığa lanet olsun

Güneşin erişmediği yerlere adını yerleştir

Adını anmayan yerlere lanet olsun

Eskiden suskunluğa dönerdim

Belki erişilmez kılardım yağmurun çehresini

Duvar yıkılır,gölgem renge saplanırdı

Çünkü ışık olmayınca düş soluk alamıyor

Çünkü zindelik bir çalkantı olarak adını karatıyor dalgaların

Sesleniyorum dönen kuşlara,

Anın kuşkulu ellerine,

Renk benim neremde?

Ey ötelere dilenen aklım

Estikçe ilerliyor rüzgar

Yerinde duran zamana lanet olsun

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süreyya Karacabey Arşivi