Bomba gibi bir meclis geliyor!

Yeni Meclis’in “bomba gibi” gelmekte olduğu söylenebilir. Zâten hem Cumhurbaşkanlığı ve hem de Meclis çoğunluğu muhalefetteki partilerin kontrolüne geçecekse, bu bile başlı başına bir kazanım olacaktır. Ama, işte büyük bir “ama” var,

Aday listeleri açıklandı. YSK, 19 Nisan’da bu listeleri kesinleştirecek. Listeler de isimler de pek çok tartışma yarattı. İttifak içinde yer alan partilerin kendi isimleriyle ayrı bir liste yaparak seçimlere girme istekleri, üç büyük ittifakta da tartışıldı ama en çok Emek ve Özgürlük İttifâkı’ndaki tartışma kamu oyunda ilgi çekti.

Şimdi, bu tartışmaların bağlamını unutmadan geleceğe bakmanın zamanı. Özellikle muhalefetin Millet İttifâkı ve Emek ve Özgürlük İttifâkı içinde biraraya gelmiş olan siyâsî partilerin, tabandan tavana birlikte yoğunlaşmaları gereken iki hedef var. Biri Cumhurbaşkanı seçimini 1. turda Kılıçdaroğlu’nun kazanmasını sağlamak, ikincisi ise TBMM’ne en yüksek sayıda milletvekiliyle girmek. Bu hedeflerin gerçekleşebilmesi ise, bütün bu süreç boyunca ve özellikle oy verme günü ve sonrasında Yüksek Seçim Kurulu’nun “güvenilmezliği”ni esas alarak oylara sâhip çıkmak.

Aslında buraya kadar bilinmeyen bir şey yok, işin bizzat içinde, mutfağında olanlar bunların farkında. Dolayısıyla, her şey yürürlükteki mevzûata uygun yürütülür ve yürürlükteki mevzûatın öngördüğü biçimde “hukukî” bir seçim süreci yaşanırsa, muhalefetin bu iki hedefi de yakalaması işten bile değil. İktidar ve muhalefet bloklarının yüzde 40-60 civârındaki oy oranları değişmediği sürece, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı kesin sonuç gibi görünüyor. Aynı şekilde, TBMM çoğunluğu da Millet İttifâkı ile Emek ve Özgürlük İttifâkı’nın kontrolüne geçecek. Normal koşullarda gerçekleşeceğini düşündüğüm bu tabloda iki ihtimâl ağır basıyor. Bunlardan ilki, Millet İttifâkı’nın TBMM’de salt çoğunluğu biraz geçmesi ama Anayasa değişikliği için gereken çoğunluğunu yakalayamaması. İkinci ihtimâl ise, Millet İttifâkı da dâhil hiçbir ittifâkın ve partinin TBMM’de çoğunluğu sağlayamaması, yâni 7 Haziran 2015 seçimlerine benzer bir aritmetiğin belirmesi. Ne olabilir?

MİLLET İTTİFÂKININ MECLİS’TE ÇOĞUNLUK OLMASI

Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı, Millet İttifâkı'ndaki parti başkanlarının Cumhurbaşkanı Yardımcısı olduğu bir hükûmet yapısı ile Millet İttifâkı’nın çoğunlukta olduğu bir TBMM, Türkiye’de yönetimi bir süre elinde tutabilir. Fakat bu iktidar yapısı ne kadar uzun ömürlü olabilir, kestirmek zor. İyimser bir tahmin yaparak, diyebiliriz ki ilk icraat, Avrupa ile yakınlaşma bağlamında AİHM kararlarının uygulanması olabilir. Bununla birlikte, ekonomik sorunlar için gereken finansal destek de sağlanmaya çalışılabilir. Aynı bağlamda, kurumsal/yapısal reformlara yönelik adımlar atılarak, Türkiye’de şikâyet edilen “kurumsal çürüme ve yozlaşma”nın giderilmesi için hukuk alanında ciddî düzeltmelere girişilebilir. Anahatları zâten Millet İttifâkı’nın Ortak Politikalar belgesinde açıklanmış bulunan bu tür girişimler, Türkiye’ye bir nefes aldırabilir. Bununla birlikte, bir ittifâkın kurduğu ama “parlâmenter hükûmet” niteliği taşımayan iktidar yapısının, hukuken tüm yürütme yetkisini, hattâ daha da fazlasını Cumhurbaşkanı’nda toplayan bir sistem içindeki sürdürülebilirliği ile ilgili ciddî sorunlar çıkacağını öngörmek kehânet sayılmasa gerekir.

Cumhurbaşkanı’nın, yanında yedi yardımcı ve ittifak üyesi partilere göre bölüştürülmüş bakanlarla birlikte, parlâmenter olmayan bir anayasal sistemde iktidarın sürdürülmesinde ne gibi ciddî sorunların çıkabileceğine dâir işâretleri, ittifâkın aday belirleme sürecinde yaşadığı, kamu oyuna da yansıyan iç çekişmelerde görmüş bulunuyoruz. Bu tecrübe bize gösteriyor ki, ittifakın beş yıllık bir program olarak tasarladığı ve “güçlendirilmiş parlâmenter sisteme geçiş” ve “ortak politikalar” metinleriyle kamu oyuna açıklamış bulunduğu programın, anayasa değişikliği gerektiren parlâmenter sisteme geçiş ayağının imkânsızlaşması durumunda nasıl sürdürülebileceği konusunda bir belirsizlik yaratıyor. Özetle, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olduğu, Millet İttifâkı’nın da Meclis çoğunluğunu elinde bulundurmasına rağmen anayasayı değiştiremeyeceği bir durumda yeni krizlere gebe bir siyâsî hayâta adım atacağımız bence neredeyse kesin gibi.

Bundan uzak durmanın tek yolu, TBMM’de Emek ve Özgürlük İttifâkı’nın desteğini sağlayarak, parlâmenter sisteme geçiş için gereken anayasa değişikliğini gerçekleştirmeye yönelmek ve böylece “beş yıllık program”ı uygulamaya koyabilmek. Bu desteğin sağlanmasının önünde ise ciddî bir zorluk var. O da, İYİP’in Yeşil Sol Parti’ye karşı dışlayıcı tutumu. Bu tutumun değişeceğine dâir bir işâret olmadığı gibi, işleri daha da zora sokacak bir ihtimâl de akla geliyor çünkü Emek ve Özgürlük İttifâkı herhâlde başta “barış ve çözüm”e yönelik reformlar olmak üzere, Kürt sorunu eksenli önerilerinin ciddîye alınmayacağı bir anayasa değişikliğine destek olmaya pek de yanaşmayacaktır. Buna karşılık, Millet İttifâkı da bu önerileri baştan reddetme eğilimini koruyacaktır. Kanımca burada ciddî bir kilitlenme bizi bekliyor.

PARÇALI MECLİS

Seçim sonuçlarının yukarıda tartıştığımdan farklı olarak, parçalı bir meclis aritmetiği ortaya çıkarması da mümkün. Yâni, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı tamam ama, TBMM’de Millet İttifâkı da çoğunluğu elde edemiyor, kısaca hiçbir ittifâkın çoğunluk olmadığı parçalı bir Meclis aritmetiği ortaya çıkıyor. Bu durumda, ne olabilir? Millet İttifâkı ile Emek ve Özgürlük İttifâkı, yukarıdaki seçenekten farklı olarak, yasama faaliyetlerini yürütmek için de işbirliği yapmak zorunda kalacaklardır ki, bu da kolay görünmüyor. Bir taraftan yürütme organının hukukî niteliği ile fiilî durumu arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanan çekişmeler ortaya çıkarken, diğer yandan parlâmento içindeki parçalı yapı nedeniyle yasama faaliyetine hâkim olamayan Millet İttifâkı gerçeği ile yüzyüze gelinecek.

Tekrar hatırlatayım, yürütme hukuken Cumhurbaşkanı’nda, onun bu yetkili yardımcılarıyla ve bakanlarla İttifâkı oluşturan partiler arasında paylaştırması, hukukî bir bağlayıcılık taşımıyor. Dolayısıyla, bir çekişme ânında Cumhurbaşkanı, kendi irâdesini hâkim kılmak isterse, ona anayasal olarak engel olunamaz. Bu zorluğa ek olarak, Meclis’te de çoğunluk yoksa, çekişmeli konular arttıkça krizler de yoğunluk ve derinlik kazanabilir. Üstelik, Emek ve Özgürlük İttifâkı’nı dışlamaya kararlı bir de İYİP gibi bir ortağınız var.

Şimdi, bir önceki paragrafta sözünü ettiğim ihtimâl gerçekleşir de Millet İttifâkı Meclis’te çoğunluğu elde ederse, iktidar bir süre yürüyebilir. Ama, ikinci yâni parçalı Meclis ihtimâli gerçekleşirse, 7 Haziran’a çok benzer bir durum ortaya çıkmış demektir. Sürekli olarak 7 Haziran’a dönüş yapmamın bir sebebi var. Kanımca Millet İttifâkı’nın siyâsî hayâtımızda temsil ettiği bileşim, “istikşâfi görüşmeler” başarılı olabilseydi, AKP ile CHP tarafından kurulabilecek olan koalisyon hükûmetine benzer bir nitelik taşıyor. Bir farkla, Millet İttifâkı’nda “yeni MHP” gibi düşünebileceğimiz bir İYİP de var. Burada ortak nokta, 7 Haziran’da HDP’yi, şimdi de YSP’yi ve Emek ve Özgürlük İttifâkı’nı iktidarın dışında tutmak.

BOMBA GİBİ MECLİS

Evet, Meclis’e pek çok yeni isim geliyor. Partiler milletvekillerini önemli oranlarda yeni isimlerden oluşturmaya çalışıyorlar. Bu yeni isimler arasında kamu oyunda tanınmış, tanındıkları için çokça da tartışılmış, yüksek nitelikli, donanımlı kişiler var. Başta YSP olmak üzere, kadınların ve gençlerin sayısında ciddî bir artış var gibi görünüyor. Bütün bunlara bakarak, yeni Meclis’in “bomba gibi” gelmekte olduğu söylenebilir. Zâten hem Cumhurbaşkanlığı ve hem de Meclis çoğunluğu muhalefetteki partilerin ve ittifakların kontrolüne geçecekse, bu bile başlı başına bir kazanım olacaktır. Ama, işte büyük bir “ama” var, sonrasıyla ilgili bir “ama” bu! Şöyle de diyebilirim: Bomba gibi bir Meclis geliyor ama, bu bomba nasıl bir bomba?

Bir kere, unutmayalım, Meclis’te hatırı sayılır sayıda Cumhur İttifâkı bileşenleri de yer alacaktır. Kanımca, Cumhurbaşkanlığını ve Meclis çoğunluğunu kaybetmiş bir AKP, TBMM’de grup bütünlüğünü korumakta zorlanabilecektir. Böyle bir durumda, Millet İttifâkı’nın ihtiyaç duyduğu anayasa değişikliği için AKP’yi, hattâ belki barajı ancak geçebilmiş bir MHP’yi de yanına çekmesi pekâlâ mümkün olacaktır. Böyle bir durumda, Emek ve Özgürlük İttifâkı’nı bütünüyle dışlayan bir büyük “millî koalisyon” ile karşı karşıya geleceğimiz kesindir. İşte, 7 Haziran’da kurulamayan AKP-CHP koalisyonuna benzer bir siyâsî bileşim, 15 Mayıs sonrasında işlemeye başlayabilecektir.

Bunun dışında, bir ihtimâl daha var. Meclis aritmetiğinin bir çoğunluk iktidarını sürdürmeyi imkânsızlaştırdığı bir durumda, ekonomik kararlardan sosyal politikalara, İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönüş vaadinden mültecilerle ilgili sorunlara, Kürt sorunundan Avrupa ve ABD ile ilişkileri ilgilendiren alanlara dek çok geniş bir yelpâzede her ân patlayabilecek krizlerin habercisi niteliğinde sorunlar bir dizi mini kriz üretecektir. Türkiye’nin anayasal düzeninin temellerinden kaynaklanan daha kapsamlı bir meşrûiyet krizinin târihî görünümleri olan bu mini krizlerin biriktiği belirli momentlerde, ittifâk bileşenlerini ve milletvekillerini birarada tutmakta zorluk yaşanabilir. Bir diğer deyişle, yeni Meclis aritmetiği eğer bu yazıda tartıştığım ihtimâller biçiminde oluşursa, mevcut ittifakların çözülmesine ve milletvekili transferlerine tanık olacağımız bir Meclis olacaktır.

Evet, bomba gibi bir Meclis gelmekte ama, bombanın ne zaman ne şekilde patlayacağını bilmemiz mümkün değil. Belki “millî koalisyon” hâlinde bir faşist patlama, belki bir barış ve demokrasi patlaması...


Levent Köker: Ankara Hukuk Fakültesi mezunu (1980). Yine Ankara'da, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Siyaset Bilimi doktorası yaptı (1987). Gazi Üniversitesi'nde, Siyasal Teoriler doçenti (1990) ve Genel Kamu Hukuku profesörü (1996) oldu. ODTÜ, Bilkent, Atılım ve Yakın Doğu üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı. 1997'de Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin Kurucu Dekanlığını üstlendi. Oxford , Princeton, New School for Social Research ve Northwestern (2017-18) üniversitelerinde konuk araştırmacı olarak çalıştı. Barış İçin Akademisyenler'le birlikte "Bu Suça Ortak Olmayacağız" beyanında bulunduğu için, Yakın Doğu Üniversitesi'ndeki görevinden uzaklaştırıldı (2016). Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi, İki Farklı Siyaset, Demokrasi, Eleştiri ve Türkiye adlı kitapların yazarıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Levent Köker Arşivi