Dara düşen Atatürk’e sarılıyor

Amerika Ulusal Ermeni Komitesi'nin orijinal Disney+ içeriği Atatürk dizi-filmini kaldırttığına dair paylaşım ortalığı karıştırdı. Milliyetçi akıl tutulması nedeniyle akla ve mantığa ziyan gerekçelerle dijital platformlara ceza kesildiği unutuldu.

Çok değil, bir hafta önce medyanın gündeminde RTÜK’ün dijital platformlara para cezaları ve sansür vardı. Gerçi medyanın gündeminde diyerek abartmayalım, medyanın küçük bir bölümünün gündeminde yer aldı bu torba cezalar. Hükümet medyası alkışladı, bağımsız medyanın bir kısmı haber yaptı, konu hakkında az sayıda köşe yazısı yazıldı.

Derken bu hafta herkesin iştahını kabartan bir gelişme oldu. The Armenian National Committee of America-Amerika Ulusal Ermeni Komitesi'nin (ANCA) orijinal Disney+ içeriği Atatürk dizi filmini kaldırttıklarına dair sosyal medya paylaşımı ortalığı karıştırdı. Türkiye’de medya ve siyasetin farklı cepheleri oltaya gelen balıklar gibi meselenin üstüne çöktü. Hiç beklemediğimiz yerlerden kod adı “Ermeni lobisi” başlıklı, gerçeği araştırmaya bile üşenen, ANCA’nın milliyetçi hamasetiyle yarışmak için el büyütüp “hamasetin hasını Ermenilerden daha iyi biz yaparız” alt metinli yazılar, tepkiler gelmeye başladı. Bu arada, Türkiye’de daha birkaç hafta önce akla ve mantığa ziyan gerekçelerle dijital platformlara ceza kesildiğini herkes unuttu. Milliyetçi akıl tutulması, sansür gibi çok önemli bir gündemin üstünü örten şeffaf bir perdeye dönüştü.

DISNEY+ PİYASAYA ATATÜRK’LE GİRMEK İSTEMİŞTİ

Gelin başa gidelim, Atatürk dizi filminin seyrine.

Disney+, dijital platformlar arasında belki de en muhafazakarlarından biri. “Aile değerlerini korumanın” yanı sıra; girdiği ülkelerdeki “milli ve manevi değerler” denilen, ne olduğunu tam anlamadığımız siyasal ve kültürel mayın tarlalarına basmamak için ekstra çaba harcıyor. Netflix’in göstermelik evrensel özgürlükçü değerlerini sahiplenme eğilimi bile yok anlayacağınız. Onun yerine mesela “Modern Family” gibi tam anlamıyla bir aile dizisi olan, cinselliğin neredeyse hiç olmadığı bir dizi Türkiye’de içinde sırf eşcinsel çift var diye +18 uyarısıyla yayınlanıyor. Anlayacağınız, Disney+’nın yerelleşme stratejisi suya sabuna dokunmamaktan ibaret. Ne kadar para, o kadar huzur.

Tabi bazen sırf Netflix’in piyasa hakimiyetini kırmak için ekstrem adımlar da atabiliyor. Türkiye için bu adım, Atatürk dizisi oldu. Disney+, Netflix’in başarısı karşısında bir tür geç kalmışlık sendromuyla dünya pazarına daldı, yerel içerikler üretmek için gaza bastı. Türkiye’de de Netflix, Batılı ve Batı ajanı olmakla suçlanmışken, ülkenin kurucusu hakkında bir dizi çektirmek Disney+’nın imaj çalışması için dahice bir fikir olarak görüldü. Çalışmalar başladı, ünlü oyuncular projeye dahil edildi. Muhtemelen şirketin Türkiye şubesi yaptırdığı piyasa araştırmaları sonucu Atatürk dizisiyle hem seküler, Atatürkçü, genç seyirciyi çekebileceğini hem de Netflix’in “küreselci” olarak damgalanmasıyla yaşadığı sıkıntılardan yırtabileceğini sandı.

Ama olaylar hiç de öyle gelişmedi. Bir yılda Disney+ istediği kârı elde edemedi, çekildiği ülke dışında çok da fazla izlenmeyeceği belli olan filmlere yaptığı yatırımlar bir bir boşa düşmeye başladı. Buna bir de platformda tuttuğu dizi ve filmler için ödediği paralar eklenince imaj çalışmasından daha önemli bir gündem devreye girdi: Para, para, para.

BASINIMIZIN GÖRMEK İSTEMEDİĞİ: HOLLYWOOD GREVİ

Tabi bütün bunlar olurken bir yandan da ABD’de Hollywood grevi başladı. 1960’da televizyonların yaygınlaşmasıyla başlayan büyük grev gibi; bu sefer de şu ana kadar 160 bin senarist ve oyuncu grevde. Türkiye’de grevi basınımız sanki sadece yapay zekaya karşı grev gibi lanse etse de; aslında nasıl ki 60’da televizyonla birlikte filmlerin her eve girmesinin kaymağını büyük prodüksiyon şirketleri yemeye başladıysa, şimdi de dijital platformların sektördeki egemenliğine karşı bir grev bu. Dijital platformlar, büyük prodüksiyon filmler yerine çok daha kısa sürede çekilecek, senarist ve oyuncuları kısa sürelerle, daha az paraya çalıştırabileceği, esnek ve kırılgan bir modeli dayatıyor. Sinema emekçileri de buna karşı greve gitti ve şimdiden Emmy Törenleri ertelendi.

Bunun Atatürk dizisiyle ne alakası var derseniz, çok alakası var. Köşe yazarlarımız, uzmanlarımız milliyetçi hezeyanlara kapılmadan önce biraz düşünseydi bu alakayı açıklamak bana düşmezdi. Ama kimsenin düşünmediği şey şu ki; 1960 grevini gören, oradan öğrenen Walt Disney şirketi, Netflix’e karşı pazardaki yayılmacı stratejisinden istediği kârı elde edemeyip, bir de “anavatanında” kapsamlı bir grevle karşılaşınca tüm stratejilerini değiştirmek zorunda kaldı. Şu an şirket için öncelik, Hollywood grevinde bir uzlaşma zemini sağlamak. Bunu yaparken de zaten kâr etmediği, uzun erimli gördüğü yatırımlarını 2024 sonuna kadar durdurdu. Birçok ülkedeki yerel içeriklerde prodüksiyonlar durdu. Prodüksiyonları biten işleri bile muhtemelen yayınlamayacak. Netflix’in greve yanıtı ise başka bir yazının konusu ama fahiş bir maaşa “yapay zeka uzmanı” iş ilanı çıkarak adeta grevle dalga geçtiğini hatırlatalım şimdilik.

MUHALEFETTEN RTÜK GÖREVE ÇAĞRILARI (!)

Gelelim Atatürk meselesine. Tüm yerli yapımları rafa kaldıran Disney+’nın Atatürk dizisine özel bir muamele çekmesini beklemek abesti ama şirket Türkiye piyasasına girerken uyguladığı popülist stratejiyi yineledi. 2 Temmuz’da tweet attı ve “Orijinal dizi #Atatürk çok yakında, Cumhuriyetimizin 100. yılında yayında.” dedi. Nerede ve nasıl yayınlanacağını belirtmemişti ama doğal olarak paylaşımı yapan Disney+ Türkiye olunca, platformda yayınlanacağını varsaydı herkes. Belki de ta o zamandan platformda değil de, Fox TV’de yayınlanacağı belliydi. Bilemiyoruz.

Bu arada ben milliyetçi olsam Disney+ Türkiye’ye “ABD menşeili bir şirket olarak, bizim cumhuriyetimiz nereden senin oluyor” derdim. Allahtan milliyetçi değilim de hezeyan duygusuna çok hızlı kapılmıyorum.

Bütün bunlar olup biterken bir yandan da ANCA, Atatürk dizisinin iptal edilmesi için sosyal medyada kampanya yapıyordu. Aslında bu kampanya da yeni değil, bayağıdır iptal edilmesi için çağrı yapıyorlar. Ama Disney+ yerli içerikleri iptal edince, anladığımız kadarıyla başarı kazanma hissiyatına delice ihtiyaç duyan ANCA, sanki kendi baskıları sonucu sadece Atatürk dizisi iptal edilmiş gibi sosyal medyada paylaşım yaptı.

Bu arada ortalık 2000’lerin başının Twitter’ı olan sohbet odalarındaki küfürlerin aynısıyla dolmaya başladı. O zamanlar da soykırımdan kurtulan ailelerin ABD’de yaşayan Ermeni çocukları ile Türkiye’nin internetle haşır neşir, sorsanız aydınlıktan ölecek gençleri birbirine ne küfürler ediyordu. Sırf Ermenilere ve Yunanlara küfretmek için İngilizce öğrenen arkadaşlarım bile vardı. Fıkra gibi değil mi? Bir Ermeni, bir Rum, bir Türk internete girmiş ve birbirine İngilizce küfretmeye başlamış…

Dananın kuyruğu da bu fıkrada kopuyor. Yerli ve milli gazetecilerimiz, siyasetçilerimiz her konuda yalancı dedikleri ANCA’nın, bu konuda doğruyu söylediğinden bir dakika bile şüphelenmeden başladı yüz yıllık “Ermeni lobisi” nakaratına. Disney+’nın kapatılmasını isteyen mi dersiniz, RTÜK’ü göreve çağıran mı… Tabi RTÜK durur mu, inceleme başlattığını söyledi.

ANCA, bu kadar güçlü mü? Gördüğüm kadarıyla değil. Diziyi ANCA’nın kampanyası mı iptal ettirdi? Hiç sanmıyorum. Ama ANCA’nın kendine biçtiği başarı, RTÜK’ün eline gökte aradığı fırsatı internette sundu. Daha bir hafta önce “cinsiyet temelli alternatif dünya kurguladığı” gerekçesiyle torba cezalar kesen, geleneksel TV seyircisinin nefes almak için kaçtığı dijital platformları sansür cenderesine sokmak için elinden geleni yapan RTÜK değilmiş gibi muhalif cenahta da bir alkış, kıyamet ki sormayın.

RTÜK’ün idari para cezalarını keserken Eylül’de tüm platformları toplantıya çağırdığı bilgisiyle, RTÜK’ün “Ermeni lobisi” hezeyanları üzerinden kazandığı daha geniş toplumsal meşruiyeti birlikte düşünmek zorundayız. Yoksa emin olun, iktidar her dara düştüğünde Atatürk’ü çağırıp meşruiyet alanını genişletecek.

***

Burada küçük bir parantez açmak istiyorum. ANCA’nın daha içeriğini bilmediği bir dizi hakkında iptal çağrıları çıkması ne kadar hezeyansa, kendi kurucu liderini dünyaya tanıtma işini Disney+ gibi küresel bir yapımdan beklemek de o kadar hezeyan. Al birini, vur ötekine. Ama bu bulanık sularda olanın Türkiye’deki Ermeni toplumuna olacağından korkuyorum. Öyleki Hükümete yakın Ermeni vakıfları açıklama yapmak zorunda kaldı. Siyasetçileri geçiyorum ama meslektaşlarımı ve köşe yazarlarını itidale davet ediyorum. 6-7 Eylül pogromunun “Atatürk’ün evini yaktılar” yalanından çıktığı bir coğrafyada, kelimelerin şehvetine, hepimizi biçimlendiren milliyetçilik hezeyanına kapılmadan mesleğimizi icra etmek mümkün. Yarın öbür bir gün Türkiye’de bir Ermeni kilisesine saldırı olduğunda “ne kadar üzüldüğünüzü” anlatmanız hiçbir anlam ifade etmeyecek. Bilesiniz.

***

SADIK OKURUM DİYARBAKIR CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA ÖZEL TEŞEKKÜR

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu’na geçen hafta yayınlanan “Şöhret olmak isteyen hakim ve savcılar memleketi” başlıklı yazıma gösterdiği ilgiden dolayı teşekkür ederim. Kendilerinin talebiyle hakimlik, erişime engelleme kararı aldırtmış.

TMK madde 6’dan meslektaşlarımıza yapılan zulmü anlattığım yazıyı, şu cümlelerle bitirmiştim: “Bize de dava açılırsa bu sefer şöhret zincirine yeni halka eklenir. Böylesi bir şöhretin hiçbir bedeli olmaz kendileri açısından ama daha önceki örneklerden gördüğümüz üzere koltuğu olur…”

Henüz dava açılmadı. Şimdilik erişim engelleme talebi, itiraz gibi süreçler ilerliyor ama bahsi geçen yazıda detaylarıyla anlatmaya çalıştığım üzere hakim ve savcılar “terörle mücadele görevlisi” olamaz. Fikirlerimi daha detaylıca öğrenmek isterlerse seve seve ifadeye giderim. Malum, hukukun çöktüğü ülkede tüm gazeteciler en az savcı ve hakimler kadar hukuk öğrenmek zorunda kaldık.

Şov yapıp, güç gösterip, yatarı bile olmayan, neresinden tutsan elinde kalan gerekçelerle diğer meslektaşlarıma yaptıkları gibi ev baskınlarına ise gerek yok. Geldiler mi evi çok dağıtıyorlar.


Yıldız Tar: 2013 yılında gazeteciliğe başladı. Etkin Haber Ajansı'nda editör, Özgür Radyo'da program yapımcısı ve sunucusu olarak çalıştıktan sonra 2014'ten beri LGBTİ+ internet gazetesi KaosGL.org'ta sırasıyla muhabir, editör ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Halen bu görevi sürdürüyor. Sol, sosyalist siyasi partilerle LGBTİ+ hakları üzerine röportajları "Yoldaş Ben İbneyim" başlığıyla, trans kadınlarla röportajları "Dönmelere Doyamadık" ve Türkiye'deki LGBTİ+ hareketinin tarihine ilişkin sözlü tarih çalışması "Patikalar: Resmî Tarihe Çentik" ismiyle kitaplaştı. Yazı ve söyleşileriyle T24 ve Gazete Duvar’a katkı sundu. Artı TV’de Odak Ankara programını hazırlayıp sunmaya devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yıldız Tar Arşivi