Yıldız Tar
Çığırtkan işgal: Döndüm ki öpüşüyorlar!
Osmanlı’da bildiğimiz üzere zina ve fiili livata suçtu. Şeriat hukukuna göre cezası döneme göre değişse de, zinada da bazen onun altında değerlendirilen fiili livata yani anal sekste de cezanın verilebilmesi için şahit şartı mevcuttu. Davulla zurnayla yapılan baskınlar, baskının ardından mahalle içerisindeki çığırtkanlık, bazen “suçlunun” boynuna zil takıp gezdirmek gibi yöntemler; cezanın kendisinden daha caydırıcı uygulamalardı.
Coğrafyamızda, cinsellikle bitmek bilmeyen derdimizin kültürel arka planında biraz da “baskın basanındır” zihniyeti yatıyor. Cinsellik saklanması, gizlenmesi, evin yatak odasına hapsedilmesi gereken bir mesele olarak görürken; ayıplı cinsel eylemleri bağıra çağıra ifşa etme refleksimizin ata sporu olması çözülmeyi bekleyen bir muamma olarak ortada duruyor.
En son, öpüşen bir genç kadın ve erkeğe bağıra çağıra “tepki gösteren” kadın videosunu bu bağlamda yeniden düşünmek gerek. Madem ortada ayıp bir şey var, utanç verici bir durum var neden bağırarak herkesin görmesini sağlarsın? Bu meseleyi çözebilirsek belki de cinsellikle derdimizin önemli bir kısmını aşma umudumuz olabilir.
Cinsellik ve utanç el ele ilerleyen meseleler. Ve cinselliğin utançla damgalanması, seyirci isteyen bir eylem. Seyircisi olmayan zina, zina değildir zira. Muhakkak, toplumsal bir birlik halinde izletilmeli ki; iki kişi arasında kimseyi ilgilendirmeyecek mesele kamusal bir sorun olarak icat edilebilsin. Milli birlik ve beraberliğin, Müslüman kardeşliğinin harçlarından biri bu cinsel rejim.
Cinsel rejimi bir ahtapot gibi düşünürsek; ahtapotun gövdesini heteroseksüel olmayan her türden cinsel kimliğin yanı sıra trans cinsiyet kimliklerine duyulan nefret, öfke, hınç ve bazen de gizli kıskançlık duyguları oluşturuyor. Cinsel rejimin makbullük sınırları dışında zamana ve mekana göre değişen şekillerde üremeye yönelik olmayan her türlü cinsel eylem ve bu eylemi uygulayan “failler” de girse de; LGBTİ+’lar vazgeçilmez hücreleri ahtapotun.
Buradan bina edilen kafadan çıkan bir kol, evlilik dışı her türlü cinsel eylemi cezalandırma arzusuyla yanıp tutuşan zinacı anlayış. Bu anlayışın zina tanımı, utandırarak cezalandırma ve cezalandırarak utandırma ikiliği ile toplumu bir taraftan sarıyor.
Bir diğer kol, cinselliğin üreme dışında bir işlevi olduğunu zımnen kabul ediyor. Haz işlevini sadece trans olmayan, heteroseksüel erkeğe layık görüyor. Kadının olmadığı bir ilişkide alabileceği haz, eşcinsellik ima ve olasılığından dolayı mümkün görülmediğinden kadının konumu da tamamlayıcı unsur, hizmet veren, kendi hazzı olmayan, kendi hazzı olduğunda utanması gereken bir yere sabitleniyor. Klasik mesele: Erkek yaparsa aslanım, kız yaparsa “vay orospu”. E bu aslanlar ne yapacak sorusuna hep Başbakan Süleyman Demirel’in “Genelevleri kapatalım da vatandaş bizi mi…” yanıtı, cinsel rejimin de bazı dönemlerdeki yanıtı. Böylece, evlilikte karın tokluğuna, evlilik dışında üç kuruş paraya kadınlar seks işçisi konumuna sabitleniyor. Biri analıkla kutsanıyor, diğeri orospulukla lanetleniyor.
CİNSEL REJİM VE İŞGALCİLİK
Ahtapotun diğer kolu, cinsellikle ilişkili başka bir alanı şekillendiriyor. Romantik çekim veya duygusal ilişkiler. Tam da bu videodaki gibi, duygusal ilgiyi gösterebilecek eylemlere açılan savaş, başka bir alanda sürdürülüyor. İki insanın duygusal yakınlık göstergesi öpüşme eylemi, cinsel alanda kazanılan zaferle ezilmek isteniyor. Savaş sanatında ilkedir, iyi general bilmediği meydanda savaşmaz. Cinsel rejimin yılmaz silahı ahlakçılık da, duygusal ilişkiler alanında yenilme ihtimalinden ölesiye korktuğundan olsa gerek bunu salt cinselliğe indirgemekte beis görmüyor. Cinsellik alanında kazanacağına öyle emin ki, oraya taşıyor savaşı. Tıpkı videodaki kadının dediği gibi: “El ele tutuşuyorlar, sarılıyorlar tamam. Bir de öpüşüyorlar bu ne edepsizlik.” Öpüşmeyip sarılsalardı bu cümle, “el ele tutuşuyorlar, tamam” olacaktı. El ele tutuşsalardı, “yan yana oturuyorlar, tamam”… Örnekler uzadıkça, cinsel rejimin başka bir veçhesini görüyoruz: İşgalcilik.
KADINLARIN SINIRLARINI DA ÇİZER
Ahlakçılık, işgalci bir ideolojidir. Yetinmeyi bilmez. Eşcinsellerin sokakta el ele tutuşmasını taşlarken, heteroseksüellerin öpüşmesine nasıl saldıracağını hesap eder. Seks işçilerinin suratına tükürürken, eve hapsettiği kadınların sınırlarını da çizer. Biteviye bir savaş halidir cinsel rejimin inşası. Her gün yeniden kurulur. Her inşa eylemine de yazının başında bahsettiğimiz çığırtkanlık eşlik eder. Çünkü makbul cinsellik ne kadar mahrem bir eylem olarak görülürse, o sınırlar dışındaki her eylem de ortalığa saçılmalıdır. Bu yolla o kadar çok duygu seferber edilir ki savaş alanına, şaşırmamak elde değil.
Bu duygu bazen hınçtır. Kendisinin uyduğu, uymak zorunda kaldığı kuralları çiğneyenleri ezmek için kuvvetli bir silahtır hınç. Çoğu savaşı da hınç başlatır.
Bu duygu bazen nefrettir. En ölümcülü, en sinsi olanı. Kişisel bir nefretten çok daha öteye uzanan, güçlü bir araçtır nefret. Bilmediğinden değildir nefret. Nefret, hıncın toplumsal ve siyasallaşmış halidir.
Bu duygu bazen kıskançlıktır. Kendi arzularını, kendi hazlarını gerçekleştiremediğinde ortaya çıkar en çok kıskançlık. Kıskançlık, insanın için yer, bitirir. İçin için çürütür ve her çürüme gibi yaygınlaşmak ister. Çoğu dedikodu böyle doğar. Kimin kızı, kimin oğlu ne yapmış?
Bu duygu bazen katıksız öfkedir. “Nevri döner” insanın, nedenini kendi de bilmez. Aldığı cevap “sana ne” olsa ve bu cevap çok basit bir hakikati dile getirse de, öfke mantık aramaz. Öfke, bu duygular içinde belki de en zalim olanıdır. Ahtapotun en güçlü kollarından biridir öfke.
Ve bu duygular o kadar güçlüdür ki, dışa vurulduğunda sadece kendilerini konuşturur. Bu yolla cinsel rejim denen ahtapotun kollarını görürüz ama o kollara hükmeden merkezi gözden kaçırırız. Eşcinseller sokakta el ele yürüyemediği için heteroseksüellerin öpüşemediği gerçeğini unuturuz. Bir sonraki öpüşme videosunda biri daha “baskın basanındır” edasıyla çığırtkanlık yapana dek. Bu döngü de böyle sürer gider, her dönüşünde başka bir cinsellik parçasını daha işgal ederek…
Yıldız Tar: 2013 yılında gazeteciliğe başladı. Etkin Haber Ajansı'nda editör, Özgür Radyo'da program yapımcısı ve sunucusu olarak çalıştıktan sonra 2014'ten beri LGBTİ+ internet gazetesi KaosGL.org'ta sırasıyla muhabir, editör ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Halen bu görevi sürdürüyor. Sol, sosyalist siyasi partilerle LGBTİ+ hakları üzerine röportajları "Yoldaş Ben İbneyim" başlığıyla, trans kadınlarla röportajları "Dönmelere Doyamadık" ve Türkiye'deki LGBTİ+ hareketinin tarihine ilişkin sözlü tarih çalışması "Patikalar: Resmî Tarihe Çentik" ismiyle kitaplaştı. Yazı ve söyleşileriyle T24 ve Gazete Duvar’a katkı sundu. Artı TV’de Odak Ankara programını hazırlayıp sunmaya devam ediyor.