Alp Altınörs
Diyarbakır’da bir gün
Diyarbakır’da güneşli ve sıcak bir gün. Kitap Fuarı’nda programım var. Ama Amed’e varınca, rotayı önce kayyum karşıtı eylemin sürdürüldüğü Lise Caddesi’ne çeviriyoruz. Etrafta yoğun polis ablukası var. Kalabalık bir grup inadına neşeli ve coşkulu biçimde oturuyor. Gençler şarkılar, marşlar söyleyerek atmosferi canlı tutuyorlar. Katılım için 7’den 70’e diyebilirim. Özellikle kadınların katılımı çarpıcı. Hele ki beyaz tülbentli annelerin...
HDP milletvekilleri Meral Danış Beştaş ve Saliha Aydeniz ile sohbete koyuluyoruz. Fuar vesilesiyle Amed’e gelen yazar ve yayıncılardan Ayşe Hür, Hakkı Zariç, Hicri İzgören, Erdoğan Aydın, Emirali Türkmen de oturma eyleminde. Diyarbakır’ın seçilmiş belediye eşbaşkanı Selçuk Mızraklı da geliyor.
Kayyumlara karşı direniş sürüyor
Selçuk eşbaşkan ile de koyu bir sohbete girişiyoruz. İdare Mahkemesi’ne yaptıkları başvurunun 11 Ekim’de sonuçlanacağını, 19 Ekim’de ise, İçişleri Bakanlığı’nın kayyum kararında belirtilen "2 aylık" sürenin dolacağını belirtiyor. (Bu kayyum atamasında "görevden almanın iki aylık" olduğu belirtiliyordu, ancak bu süre tekrar uzatılabiliyor). Bu tarihler kayyum darbesine karşı mücadelenin ivmelenmesi bakımından önemli. Mızraklı, nenesiyle, torunuyla, yaşlısıyla, genciyle bir halkın 19 Ağustos’tan bu yana günbegün direndiğini ve bu halkı hiçbir gücün yenemeyeceğini söylüyor, özgüvenle. Mızraklı’ya göre; kayyumlar mutlaka gönderilecek ve belediye başkanlığı koltuğuna seçilenler tekrar oturacak.
Basın açıklamasında Meral Danış Beştaş’ın polis tarafından sanatçı Dodan’ın söylemesi engellenen "Ay Dilbere" ezgisini söylemesi halkta güçlü bir karşılık buldu. O an, Kürt halkının diline ve kültürüne yönelen saldırılara karşı ne denli hassas olduğunu bir kez daha hissetmemize vesile oluyor. Lise Caddesi’nde coşkuyla, kırk üç gündür süren bu direniş, kayyumların halk tarafından reddedildiğinin bir simgesi. Tabii ki, Mardin’de ve Van’da aynı paralelde süren eylemlerle birlikte.
HDP önüne gitmeyi reddeden anneye gözaltı
Buradan, bir aya yakındır polisin organize ettiği bir eylemin ve ayrıca bizzat polisin kuşatması altında çalışmalarını sürdüren HDP Diyarbakır İl Örgütü’ne geçiyoruz. Bu sinir harbi altında çalışan HDP’lilerle görüşüp, sohbete koyuluyoruz. Konuştuğumuz herkesin ortak yorumu, HDP’nin sergilediği sağduyulu tavrın, devletin oyununu bozduğu yönünde. Bu sebeple, polisin HDP önüne yönlendirdiği şahıslar, özellikle son günlerde saldırgan tavırlar içerisine girmiş. Partiye ve içeri girenlere yönelik küfürlü hakaretler, hatta buz atma gibi fiziki saldırılar da yaşanmış. Ne var ki, İl Eşbaşkanı Zeyyat Ceylan’ın da belirttiği üzere, parti çalışmaları bu ablukaya rağmen kesintisiz ve sistematik olarak sürdürülüyor.
Sohbetimizde, HDP önüne gitmeyi reddeden kanser hastası bir annenin jandarma tarafından evi basılarak gözaltına alınması üzerinde de duruyoruz. Bu gözaltı, devletin HDP önündeki eylemde oynadığı rolü bir kez daha sergiliyor. Basına da yansıdığı üzere, Hani ilçesine bağlı Seren (Serde) Mahallesi'nde ikamet eden kanser hastası, 50 yaşlarındaki Ayla Seyitoğlu'nun evi asker ve korucular tarafından basıldı. Askerlerin Seyitoğlu'na "Çocuğun dağdadır. HDP Diyarbakır il binası önüne gidip, orada otur" dediği, ancak Seyitoğlu'nun bu dayatmayı reddetmesi üzerine gözaltına alındığı belirtiliyor. Yani, HDP önündeki oturma eylemine gitmek konusunda artık sadece (iş, para, ev gibi) çeşitli vaatler değil, gözaltı gibi fiziksel şiddet biçimleri de devreye sokuluyor.
AKP önünde oturmak ‘anayasal suç’
Diğer yandan, kayyum tarafından işten atılan belediye işçileri AKP önünde oturma eylemi yapmak için Diyarbakır Valiliği'ne başvurduğunda ise, gelen yanıt; siyasi partilerin demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu, parti önünde yapılacak oturma eyleminin parti faaliyetlerine engel oluşturacağı için ‘anayasal suç teşkil edeceği’ şeklinde oluyor. Yani oturma eylemi, HDP önünde ve polis organizasyonuyla yapılırsa "demokratik hak", AKP önünde ve yurttaş girişimiyle yapılırsa "anayasal suç" oluyor. Bizzat kendileri de AKP’li olan ve DİSKİ’den atılan bu belediye işçileri ise basına verdikleri röportajda, "Ak Parti’nin AKP’lileştiğini ve kendilerine zulmettiğini" söylediler.
HDP Hazro belediye eşbaşkanı Gülistan Ekti ile de sohbet etme olanağını buluyoruz. Hazro gibi küçük bir ilçede belediye çalışmasının zorluklarını konuşuyoruz. Belediyenin bir köyde yaptığı kadınlara yönelik bir film gösterimini askerlerin silahlarla basmasından bahsediyor. Bir subayın Hazro’da köylülere hitaben "resmi belediye başkanı devletin başkanıdır, kadın olan eşbaşkan örgütün başkanıdır" dediğini ve eşbaşkanlığın devlet tarafından hedefe konulduğunu anlatıyor. Kulp’a yaptıkları bir dayanışma ziyaretine korucular tarafından saldırıldığını ve lince maruz kaldıklarını, polisin uzaktan seyretmekle yetindiklerini söylüyor. Her birisi birer gazete manşeti olabilecek vehametteki bu uygulamaları anlatırken, birden gülümsüyor, "biz hep olağanüstü şartlarda yaşamaya alıştığımız için artık bize normal geliyor".
Kitap fuarına yoğun ilgi
Buradan TÜYAP Kitap Fuarı'na geçiyoruz. Valilik ve kayyum atanan belediye, Kitap Fuarı'ndan desteğini çekmiş. Dahası, kayyum, fuara gitmek isteyen insanlara otobüs ulaşımı da sağlamıyor. Şehrin 7 kilometre dışındaki fuar alanına birçok insan yürüyerek ulaşmaya çalışıyor. Buna rağmen fuarda çok yoğun bir kalabalık vardı. İlk iki günde fuara 58 bin kişinin katıldığı açıklandı. Fuara katılım, Diyarbakırlıların bilgiye, kültüre ve kitaba verdiği değerin somut bir göstergesiydi. Fuardan belediyenin desteğini çeken kayyum ile fuara akın akın giden halk, hep olduğu gibi, yine karşıt taraflarda yer alıyorlardı.
Diyarbakır sancı içinde kıvranıyor, bünyesine dışarıdan zerk edilmeye çalışılan kayyumları geldikleri yere göndermenin yolunu, yöntemini arıyor. Batı’dan yükselen her itiraz, verilen her destek bu direnci bir parça daha güçlendiriyor. Gün boyu sohbetlerin bir diğer ortak noktası, demokrasinin ancak halkların birleşik mücadelesiyle kazanılabileceği oluyor.