Ali Duran Topuz

Ali Duran Topuz

Erdoğan’ın gölgesi ya da ikinci Erbakan savaşı

Cumhurbaşkanı 31 Mart için bizzat sahneye indi, iki sebep var: Seçtiği aday her şeyi yüzüne gözüne bulaştırdı, geçen sene ittifaka seçtiği Yeniden Refah “şahsının gölgesine girmeyi” kabul etmedi.

“Bizim gölgemizde yürüyüp bize çelme takmaya çalışanlar istismarda da sınır tanımıyorlar.” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözü bu. Öfke, kaygı ve hayal kırıklığı dolu sözler:

Hayal kırıklığı var çünkü “gölgesinde yürüyenler”in başka türlü davranması gerektiğini hayal etmiş ama olmamış. Öfke var çünkü “gölge”sine aldığı sandıklarının gölgesi tehdit oluşturuyor. Kaygı var çünkü İstanbul’u kaybetme ihtimali gün geçtikçe artıyor.

Bu sözlerin önü arkası var, bu yazı onlarla ilgili. Başlayalım müsaadenizle.

31 MART’IN İLK ANLAMI: İSTANBUL

Anayasaya aykırı biçimde üçünce defa seçilen cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 31 Mart yerel seçimlerini hem dördüncü defa seçilmenin trampleni yapmaya çalışıyor hem de bizzat kendi hamleleriyle ortaya çıkan kaybetme ihtimaline karşı var gücüyle mukadder sonucu değiştirmeye abanıyor. Girişteki sözler bu çalışmanın, bu abanmanın sözleri.

Malum, 31 Mart seçimleri günden güne tamamen bir İstanbul seçimi olmaya doğru gidiyor, gazeteciler, analistler, gözlemciler, siyasetçiler, seçmenler gelecek yerel seçimlere dair her bahiste lafı fazla geciktirmeden İstanbul seçimlerine getiriyor. Anlaşılan o ki iktidar partisinin, iktidar blokunun üyeleri için de tek mesele şu anda İstanbul seçimleri.

İKTİDARI KAYBA GÖTÜREBİLECEK İKİ NEDEN

İktidar açısından bu seçimler iki aşikar nedenle kayba doğru gidiyor: Kaybı muaccel hale getiren ilk neden, Erdoğan’ın seçtiği aday oldu. Murat Kurum her şeyi yüzüne gözüne bulaştırdı, bulaştırıyor, bulaştıracak.

Fakat kaybı iktidar açısından hem muaccel hem müeccel hale getiren ikinci neden Yeniden Refah Partisi’nin kendi adayıyla girmesi oldu. İktidar adayının (aday olarak seçilmesinin sebebi de olan) çapsızlığı, CHP’li İBB başkanı İmamoğlu’nun seçmenle temas kurma kabiliyetiyle birleşince ve buna bir de iktidarın gidişatından mutsuz olan seçmenin gönlünü ve aklını çelme potansiyeli (hem Erbakan adından hem bu adın çağrıştırdığı politik mirastan ötürü) yüksek olan YRP’nin performansı eklenince, iktidarın İstanbul’u kazanması zora girdi.

Erdoğan da çareyi bizzat sahalara inmekle buldu: Önce daha önce de bol bol denediği duygu siyasetine dayalı bir çıkış yaptı: “Benim için bu (31 Mart seçimleri) bir final.” Hemen akabinde YRP’yi hedefleyen (girişte alıntıladığım) konuşmayı yaptı.

Duygu siyaseti meselesine döneceğim, girişteki konuşmanın hususiyetlerine ve kodlarına bakalım önce, ilk cümle şöyle: “Hiç kimsenin Cumhur İttifakı'nın, AK Parti'nin, şahsımızın gölgesinde yürüyerek sırf bize seçim kaybettirmek için ortada dolaşmasına rıza gösteremeyiz.”

GÖLGE SİYASETİ, SİYASİ GÖLGE

Erdoğan, YRP ile “ittifak”ı “gölgeye alma” olarak kurmuş kafasında anlaşılan; ve anlaşılan Bahçeli ile ortaklığının, partisinin ve bizzat şahsının gölgesi. 2023 14/28 Mayıs seçimlerinden önce YRP ile kurulan ittifak Erdoğan için “şahsının gölgesini genişletme” hamlesi iken YRP için Erbakan gölgesini genişletecek bir taktik hamle imiş.

Aslında bunun böyle olduğu daha YRP ile “ittifak” arasında imzalanıp kamuoyuna açıklanan “protokol metni”nden belliydi. YRP bu metinde, katıldığı ittifakın birçok kararına, politik tercihine ve uygulamasına karşı olduğunu o belge ile ortaya koyuyordu; zaten ‘Cumhur İttifakı’nda başka protokol de yoktu! Erdoğan açısından iktidarın birçok yönünden rahatsız olan seçmeni, eski (DEVA ve Yeniden Gelecek gibi) ortakları yerine iktidarla ittifak yapmış partiye yönlendirerek işine yarayacak bir hamleden ibaretti ittifak. Fakat protokolün YRP açısından tercümesi şöyleydi özetle: Bu ittifaka giriyorum ama (sizinle birlikte benim de) rahatsız olduğum hususların hepsini tek tek protokole yazarak, kayıt altına alarak giriyorum, bu seçimde iktidarın kazanmasını sağlıyor olabilir, sonrasında elbette ben kazanacağım.

Gerçekte Erdoğan, 2023 seçimlerinde YRP ile kurduğu ittifakla, Saadet ve YRP arasındaki “Erbakan’ın mirasçılığı” kavgasını YRP lehine çözmüştü. Protokol, YRP’yi hem iktidar imkanlarından yararlanma imkanı kazanan hem de iktidarın kusurlarını, eksikliklerini, sıkıntılarını (protokol ile) açıkça dile getiren bir parti olarak Saadet’ten önce tercih edilebilir bir parti olarak onaylamak anlamına geliyordu.

İSTİSMAR SİYASETİ, SİYASİ İSTİSMAR

Erdoğan şimdi ise YRP’nin yerel seçim hamlelerini “çelme takma” ve “istismar etme” olarak tanımlıyorsa bunun tek nedeni var: Erdoğan için “siyaset” bugün artık itaat/sadakat ilkelerine dayalı bir tür pragmatik oyun anlayışına (başka bir deyişle bir tür çete hukukuna) denk düşüyor. YRP için ise “siyaset” güç odaklarının, çetelerin filan arasından taktik/stratejik adımlarla sıyrılmaya dayalı bir oyun; malumu ilam olacak ama söylemekte fayda var: Erbakan, Ecevit ile Demirel ile Türkeş ile Çiller ile “ittifak”lar kura kura yol yürümüştü. Erdoğan YRP’ye “sana kazandırdım, bana kaybettiremezsin” diyor, YRP ise “Sana kazandırırken kazandım, daha da kazanacağım, babamız Erbakan gibi” diyor. Böylece Erdoğan, vaktiyle gölgesinden sıyrıldığı Erbakan’ın gölgesini yine üstünde bulmuş oluyor.

Erdoğan’ın, YRP’nin yaptıklarını “istismar” olarak tanımlaması aslında “istismar”ı siyaset haline getiren ve istismar dışında her şeyi gayrı siyasi olarak tanımlayan siyaset tarzının bir gereği.

Erdoğan’ın sözlerinin ilk kısmı hayal kırıklığı, öfke ve kaygı doluyken, ikinci kısmı gönül alma, rıza sağlama peşinde: “Devir kavga veya çekişme değil, birlik olup zulme set çekme devridir. Tıpkı bir duvarın tuğlaları gibi kenetlenerek mücadelemizi sürdüreceğiz. Ayrışmayacağız, birbirimize asla düşmeyeceğiz.”

Kavga, çekişme değil de birlik talep ettiği, öğütlediği kim peki? Yeniden Refah ile birlik olacaksa, çelme takma, iktidarı kaybettirme suçlaması ne olacak? Kime konuşuyor Erdoğan?

Erdoğan, kendi yaptığı hamlelerin yol açtığı tehlikeyi savuşturmak için Yeniden Refah’ı tercih edecek seçmene konuşuyor. Sözlerdeki çelişki, durumdaki çelişkinin bir yansıması: İttifaka alarak bir yandan kendi kaybetmesini engellerken öte yandan siyaseten büyümesini sağladığı partinin kararlarını eleştiriyor hem, hem de ayrı gayrı olmasın telkinleriyle durumu kurtarmaya çalışıyor. Konuşmaya hakim olan ikircikli hava, ortama hakim olana ikircikli havanın yansıması.

31 MART’IN SON ANLAMI: 4. DEFA SEÇİLME

Erdoğan’ın sahne alma mecburiyeti, sahneyi bırakmama arzusuyla da bağlantılı: İstanbul’u kaybederse gerçekten son seçimi olacak fakat kaybetmezse, daha önce de yaptığı gibi “sondan önceki son” makamında kalacak her şey. Anayasa değişikliği hazırlıkları da zaten bununla ilgili: Dördüncü defa seçilmesini sağlayacak değişikliğin peşinde Erdoğan.

Hasılı kelam, Erbakan’ın gölgesinden iç-dış konjonktürel desteklerle ve hiperaktif manevralarla kurtulan Erdoğan, şimdi kendi gölgesi her şeye hakimken bu gölgenin içinden Erbakan gölgesinin yeniden yükselişinin zararlarını engellemeye çalışıyor. Birinci Erbakan savaşını güçlü biçimde kazanmıştı ama ikinci Erbakan savaşını, junyor Erbakan’ın “çelme”siyle kaybetmekten çekiniyor. Erdoğan’a kalan son hamle de böylece çelişkilerle dolu bir konuşmayla, “Biz değil İmamoğlu kazanacak, ona göre…” demek oluyor. Derler ki, güneş batarken gölgeler uzun görünür.

NOTLAR

1- Erdoğan’ın daha önceki “son” laflarının bir özeti burada.

2- Erdoğan sahalara inerken, sahneye çıkarken Filistin meselesine özel önem verdi. Murat Kurum’un “31 Mart’ta Gazze’deki mazlumlar sevinecek” lafının bir gaf değil de özel anlam taşıyan bir çıkış olduğunu anlatma gayreti öne çıktı bu “sahne” alışta.

Fakat bu sahne alışta çoğunlukla “geleceğe” işaret eden Erdoğan’ın geçmişe işaretleri öne çıkıyordu, örneğin “One minute” meselesini hatırlattı. İsrail’i Nazilere benzeten bu çıkış, bugün İsrail ile sürdürülen ticareti unutturur mu, seçimde göreceğiz. Aynı konuşma içinde “Hamas’ı terör örgütü kabul etmeme” erdemi de öne çıkarılıyordu, CHP’lilerin bu konudaki falsolarına atıfla. Fakat bu konuşmanın en önemli özelliği şu: 21 yıl önce söylediklerini hatırlatıyor, 15 yıl önceki bir tiyatral diyalogu öne çıkarıyor, bugün söyleyecek bir sözü yok çünkü, çünkü İsrail yönetiminin yürüttüğü soykırıma bugün güçlü bir cevap vermek yerine ticareti sürdürmeyi seçen bir iktidarı temsil ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ali Duran Topuz Arşivi