Koray Düzgören

Koray Düzgören

Esad da Kürtlere düşman! Daha iyi bir ortak nokta olabilir mi?

Suriye liderinden adeta, 'Sorun Kürtlerin herhangi bir statü kazanmaması ve baskı altında, zorla asimile edilmesi ise gelin işbirliği yapalım' çağrısı…

Bütün gözler ve kulaklar 5 Mart’ta Moskova’da yapılan Putin-Erdoğan zirvesine çevrilmişken Şam’dan ilginç bir mesaj yayınlandı.

Normalde bu mesajın Moskova’daki zirveyle, İdlib’le ilgili olması beklenirdi.

Ama öyle olmadı.

Mesaj Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’dan geliyordu ve doğrudan Suriye Kürtleri ile ilgiliydi.

Esad, Rus Devlet TV’si Rossiya 24’e verdiği bir röportajda, "Kürtlerle Türkiye'ye karşı ortak savaş dışındaki bir hususta anlaşmayız" diyor ve Kürtlerin Suriye’ye ait olduklarını kanıtlamak için İdlib sahasında Türkiye'ye karşı savaşması gerektiğini söylüyor.

Bu kadarla da kalmıyor. Ülkesindeki Kürt sorununun, ‘Yalan ve hayal’ ürünü olduğunu öne sürerek ve bütün tarihi gerçekleri elinin tersi ile iterek, Kürtlerin Türkiye’nin baskısı nedeniyle kuzeye yerleştiğini ileri sürüyor, "Biz de onları Suriye’de misafir ettik" diyor.

Bu açıklama Rusya aracılığıyla Suriye hükümeti ile DSM (Demokratik Suriye Meclisi) ve Özerk Yönetim arasında başlayacak görüşmeler için hazırlık yapılan bir döneme denk gelmesi açısından da önem taşıyor.

Moskova ayrıca, kurulacak Anayasa masasına Kürtleri de dahil edebilmek için buna karşı çıkan Ankara’yı ikna edebilmenin olanaklarını araştırıyor.

Kürtlerin Suriye’nin yeniden yapılandırılmasında önemli bir güç olarak mutlaka yer alması gerektiğini savunuyor.

Bunu da Kürtleri çok sevdiği için yapıyor değil.

Kürtlerin kuruluşuna katılmadığı yeni Suriye’nin daha baştan parçalanacağını, kurulsa da ayakta kalmasının zor olacağını gayet iyi biliyor.

Rusya’nın Suriye’de, Ortadoğu’da ve Doğu Akdeniz’de kalıcı olmasının yolu mümkün olduğu kadar tek parça bir Suriye’den geçiyor.  

Durum böyleyken, Kürtlerin sert tepkiler gösterdiği Esad’ın bu son açıklamaları Moskova’yı da rahatsız edecek gibi görünüyor.

Çünkü, Kürt gerçeğini tümüyle inkar eden ve ülkenin üçte birine hakim bir gücü yok sayan Esad’ın da bu şartlarda, Ankara gibi Kürtleri masanın dışında bırakmak istediği ortada.

KÜRT DÜŞMANLIĞINDA ANKARA İLE ŞAM ARASINDA FARK YOK

Böylece Kürt düşmanlığında, Kürtlerin kendilerini yönetebilmek için herhangi bir statüye sahip olmamaları konusunda Ankara ile Şam arasında bir fark olmadığı iyice ortaya çıkmış bulunuyor.

Bu gerçek zaten biliniyordu ama Kürtlerin, özellikle son beş yıldır, başta IŞİD ve diğer cihatçı çetelerden temizlediği topraklarda, o bölgelerin halklarıyla birlikte oluşturduğu özerk yönetimler gerçeği gözüne alındığında, Şam’la görüşmelerin farklı olacağı beklentisi vardı.

Zaten kendilerinin Suriye’nin bir parçası olduğunu belirterek Şam’la bir noktada uzlaşmaya varılabileceğini söylüyorlar.

Tek istekleri, Şam yönetiminin Kuzey Suriye’de oluşturulmuş olan özerk yapıyı ya da benzer bir yerinden yönetim modelini kabul etmesi.

Dokuz yıldır süren iç savaştan sonra gelinen noktada, hiçbir şey olmamış gibi 2011 yılının şartlarına dönmek elbette mümkün değil.

Kürtler ve SDG (Suriye Demokratik Güçleri) artık uluslararası meşruiyete ve desteğe sahip bir güç olarak Suriye topraklarının üçte birinde, kendi yönetim modellerini uygulayarak yeni ve demokratik bir yaşam biçimi oluşturmanın çabasındalar.

Özellikle IŞİD’le savaşırken ve Suriye topraklarını bu çeteden temizlerken ABD’den aldıkları askeri destek sayesinde önemli bir askeri güce sahip oldukları da bir gerçek.

Şam’la Kamışlı (Özerk yönetimin merkezi) arasında yapılan görüşmelerde Kürtler ve SDG, bu askeri gücün aynı şartlarla Suriye ordusunun bir parçası olmasını kabul edebileceklerini de açıkladılar.  

Söyledikleri şu:

Yeni bir Suriye kurulacaksa eski Suriye’ye ilişkin bütün yapıların, anlayışların ve uygulamaların da değişmesi gerekir.

Dolayısıyla Şam’ın, Kürtler ve diğer Kuzey Suriye halkları ile ilişkileri de daha farklı olmak durumundadır.

Gerçekler ve beklentiler böyledir ama Esad’ın son açıklamaları bu gelişmeleri ve değişimi yok sayar gibidir.

Esad hala Rojava'daki Kürtlere vatandaşlık hakkı tanıdıklarını söylemektedir.

Vatandaşlıktan çıkarttığı Kürtleri hatırlatırcasına bir lütufta bulunmuş gibi konuşmaktadır.

Esad, "Kürt meselesi diyorlar, Suriye’de Kürt meselesi diye bir şey yoktur." dedikten sonra tarihi yeniden yazmaya yöneliyor.

"Suriye’nin kuzeyinde (Rojava’da) yaşayan Kürtler geçtiğimiz yüz yılda Türkiye’nin baskıları sonucu kuzeye yerleşmişlerdir, biz de onları misafir olarak ağırladık. Kürt, Ermeni ve diğer farklı gruplar da Suriye’ye yerleşti. O zaman hiç sorunları yoktu. Aynı zamanda farklı bileşenler de ülkede bulunuyor. Bizim onlarla sorunumuz yok, neden Kürtlerle olsun? ‘Kürt meselesi’ deniliyor. Bence bu terim doğru değildir, bu bir hayal ve yalanın ürünüdür."

ESAD’IN KÜRT TARİHİNİ İNKAR EDEN AÇIKLAMALARI

Esad’ın tarihi gerçekleri inkar eden iddialarına karşı DSM (Demokratik Suriye Meclisi) Başkanı İlham Ahmed cevap veriyor:

"Esad Kürt tarihini inkar eden açıklamaları ile Türkiye’yi memnun etmeyi amaçlıyorsa ona bu açıklamaların Suriye’nin toprak bütünlüğüne hizmet etmediğini açıkça söylemek istiyorum. Ayrıca Suriye içindeki diyaloğa da hizmet etmiyor. Tam aksine Türkiye’nin işgalciliğini teşvik ediyor. Kürtler Huriler ve Mitanilerin torunlarıdır. Kürtler Suriye Devletinin siyasi sınırları belirlenmeden çok önce Efrin, Kobani ve Haseke’nin en eski yerleşik halkıdır" diyor.

Yine Esad’ın konuşmasına dönersek…

Esad, İdlib meselesinin halledilmesinden sonra ne yapmayı planladıklarını  anlatırken yine lafı Kürtlere getiriyor.

"Askeri açıdan şu anki öncelikli hedefimiz İdlib. Erdoğan’ın buraya tüm güçlerini sevk ettiği ortada, elbette ki bunu Amerikalıların talimatıyla yaptı. Bu konuda hiç şüphe yok, zira İdlib’i kurtardıktan sonraki hedefimiz, doğu bölgelerini kurtarmak olacak. Ben birçok kez İdlib’in askeri açıdan bir ön tutunma noktası olduğunu söylemiştim ve onlar, kurtarılmasına engel olmak için tüm güçlerini kullandılar, amaçları bizim doğuya ilerleyemememizdi." diyor.

Bu noktada Kürtleri suçlamayı sürdürerek. "Niçin ABD’ye karşı bir mermi bile sıkmadılar?" diye soruyor.

Ve, "Bu husus dışında hiçbir şekilde onlarla farklı hususta anlaşmayacağız. Türkiye’ye karşı sizinle anlaşacağız diyorlarsa ben hazırım, savaşçılarını getirsinler vatanı ve toprağımızı birlikte aynı cephede koruyalım" diyor.

Tabii burada Kürtlerin ve müttefiklerinin, Suriye topraklarını IŞİD çetecilerinden temizleyebilmek uğruna can veren binlerce savaşçısından söz etmiyor.

Kuşkusuz Kürtler ve diğer Kuzey Suriye halkları büyük bedeller ödenerek cihatçı çetelerden kurtardıkları Suriye topraklarını sorgusuz sualsiz Esad’a teslim edecek değiller.

Kendilerini yönetebilmek için oluşturdukları yapının bir şekilde kabul edilmesini istiyorlar.

Ama unutmayalım ki buna Esad kadar Ankara da karşı ve Kürtlerin Suriye topraklarında da olsa herhangi bir statü kazanması kesinlikle istenmiyor. Üstelik Türkiye’de şimdi yeniden, "Kürt sorunu yoktur" politikası giderek nerdeyse, "Kürt yoktur" noktasına doğru ilerliyor.

TSK’nın çeşitli bahanelerle Suriye topraklarına girip, sınırlarının ötesinde bir ‘Kürt koridoru’ kurulmasın diye bazı bölgeleri işgal etmesinin temel nedenlerden biri de zaten bu.

Dolayısıyla Esad bir anlamda Ankara’ya da bir mesaj göndermiş oluyor.

"Sorun Kürtlerin herhangi bir statü kazanmaması ve baskı altında, zorla asimile edilmesi ise gelin işbirliği, güç birliği yapalım" der gibi…

Mesele Kürt düşmanlığı olunca aynı anlayıştaki iki ülke, iki lider niye anlaşamasın?

Böyle önemli bir meselede kişisel kızgınlıkların, kırgınlıkların sözü bile olmaz!

Haydi Ankara… Esad’ın çağrısına cevap vermenin tam zamanı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi