Esas mesele katılım oranı ve sandık güvenliği, gerisi teferruat

Herşey, sonucu MHP ve HDP seçmen tabanının tavrı ve olanakları kadar, genel katılım oranının tayin edeceğini gösteriyor. Bu, 16 Nisan referandumunun iki kere iki dört kadar basit denklemi.

Yavuz BAYDAR

16 Nisan gecesi sandıktan ne çıkacak?

Bilinmeyenler öyle çok ki, bilinenleri de gölgeliyorlar. Bu bıçak sırtı yürüyüş, emin olabiliriz ki, 15 Nisan'a kadar aynı belirsizlikler içinde devam edecektir.

Kamuoyu araştırmalarını, anketçilerin açıklamalarını, partilerden gelen beyanatları dikkatle izliyorum. Son güne kadar da izlemeye devam edeceğim. Yani bu analizi aynı konuda yeni veriler ışığında benzerleri izleyecek.

Önce bir-iki ön saptama:

  • Parti parasıyla yapılan araştırma sonuçları, ve dört partiden gelen görüşlere fazla kapılmamak, gereğinden fazla önem atfetmemek şart. Bunlar sahadaki gerçeği anlatmaktan ziyade kendi cephesine oy toplama amaçlı. Hemen tümü ‘temenni' ifade ediyor, bundan emin olabiliriz. Gözümüz, bağımsız araştımalarda olmalı.
  • Evet ve Hayır cephesinden kopan yüksek sesli, sert iddialı ‘açık farkla onlar değil biz öndeyiz' yaygarası, gerçeği ifade etmek yerine, başka bir durumu işaret ediyor: Belli ki, iki tarafın oy dengesi başabaş gidiyor, kılpayı oynuyor. Her iki kesim de, renk vermemeye çalışsa da, tedirgin.
  • Daha önceki seçim ve referandumlardaki kümeleşme içinde görülenden çok daha fazla bir kararsız, ‘mütereddit' kitle var.
  • Katılım oranı ve sandık güvenliği, kararsızların son güne kadar netleşecek kararı kadar önemli.

Şimdi elde birikmiş bazı veriler üzerinden manzaraya bakalım:

Önce ‘yurtdışı'.

Malumunuz, Almanya ve Hollanda krizi, gözlemcilerde referandum sonucu ile ilgili iki görüş doğurmuştu. Bir görüşe göre, Almanya'nın ve bilhassa Hollanda'nın takındığı yasakçı tavır ile süregiden ağız dalaşı Evet oylarının lehine idi. Diğer kesim ise bu tespiti gerçekçi bulmuyor, belirleyici bir faktör saymıyordu.

Özellikle, yurtdışında Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, İsveç ve İsviçre gibi ülkelerdeki Türkiye kökenli seçmenin son dört-beş yıllık türbülans içinde artık saflarını iyice ‘kemikleştirdiği' düşünülüyordu.

Bu büyük ölçüde doğruydu bu.

Ama son gelen bazı haberler, krizin yurtdışındaki Sünni-Milliyetçi kesimde ‘Evet' konusunda beklenmedik bir bölünme yarattığını gösteriyor. Hollanda'da yaklaşık 50'şer cami ile temsil edilen Milli Görüş ve Süleymancılar cenahından yapılan açıklamalar, Erdoğan ve bakanların sözlerinin ülkede yarım yüzyıla yakın geçmişi olan ‘gurbetçi'lerin durumunun aleyhine sonuçlar üreteceğini, ve muhafazakar kesimin bu ülkelerdeki kazanımlarının heba edilmesi risklerini hesaban katarak ‘Evet' oyu kullanmama noktasına yaklaştığını işaret ediyor. Yani, Erdoğan ve AKP oy toplayacağız derken geleneksel tabanda ciddi bir tedirginlik yaratmış, bir bakıma ‘çizmeyi aşmış' durumda.

AKP'ye veri sağlayan ANAR'ın Genel Müdürü İbrahim Uslu'ya göre zaten dış siyasette yaşanan buhranlar sandığa çok yansımıyor. İsrail ile yaşanan krizden 60 gün sonra Türkiye'de belediye seçimleri yapıldığını hatırlatan Uslu, AK Parti'nin 9- 10 puan civarında oy kaybettiğine dikkat çekmiş, ‘uluslararası krizlerin en derinleştiği' anlarda dahi iç kamuoyu için belirleyici olmadığının altını çizmişti.

Dönelim Türkiye'ye.

Kararsızları şimdilik ayırırsak, Evet-Hayır cephesi birbirine çok yakın. Bu konuda partilerden bağımsız seçmen nabzı tutan KONDA ve Metropoll gibi kuruluşlar hemfikir. Hatta, KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır'a göre sonucu bir veya birkaç yüzbin oy belirleyebilir.

Cumhuriyet'ten Erdem Gül'ün derlediği bazı verilere göre, AKP de ‘başabaş' durumun farkında.

"Evet ve hayır oyları arasında kıyasıya bir yarış yaşanıyor" diye yazdı Gül.

"Durum tam anlamıyla başa baş. Nefes nefese bir yarış var. Evet de hayır da öne geçmiş değil. İkisi arasındaki fark, öyle 3 puan, 4 puan değil ancak virgüllerle ifade edilebilir düzeyde. Hatta yüzde 51-49 bile değil. Kararsızlar dağıtıldığında şu anda görünen yüzde 49.9 – yüzde 50.1 denebilir. Bugün itibarıyla virgülle de olsa ipi hangi seçeneğin göğüsleyeceğini ölçmek çok zor. Virgülle hayır da çıkabilir evet de. Şu andaki durum, evet ve hayır arasında anlık ciddi bir kopma olmayacağını gösteriyor. Çünkü artık yavaş yavaş kararsızların azalma eğilimine girdiği görülüyor. Kararsızlar yüzde 12-13’lere kadar inmiş durumda. Zaten son periyotta tüm kozlar kararsızları kazanmak üzerine oynanacak. Referandum büyük ihtimalle iki seçenek arasında az farkla sonuçlanacak. Bu sonucu da büyük oranda bu kararsızlar belirleyecek.

Referandumun sonucunu az sayıdaki bir oy farkı sağlayacağı için sahadaki psikolojik kontrol ve faktörler çok önemli hale gelmiş durumda. Çok büyük gelişmeler olmadıkça kıyasıya yarışın son güne kadar süreceği söylenebilir."

AKP'ye düzenli veri sağlayan ANAR'ın Genel Müdürü İbrahim Uslu, "Oy farkı çok küçük olduğu için ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ diyemeyiz. Bu fark, siyasal olarak anlamlı olabilir ama istatistiksel olarak bir anlam taşımıyor" diyor.

‘Evet' cephesinin ‘bilinmeyeni', MHP seçmeninin ‘son kararı'nın ne olacağı.

Evet, KONDA da Metropoll de, veya partiler adına araştırma yapan diğerleri de AKP içinde ortalama yüzde 5 ve üstü bir kararsız tespit ediyor, ama MHP'liler sonuçta başrol adayı.

MAK Araştırma yöneticisi Mehmet Ali Kulat'a göre, ‘Şu ana kadar AKP, MHP seçmenindeki direnişin yanı sıra kendi içindeki sorunu çözüp dağınıklığı toparlamış değil. Bunun bölgeden bölgeye farklı nedenleri olabilir. AKP yönetiminin tersine yüzde 10’ların üzerinde bir kesimin evet dememesinde paketin iyi anlatılamayışı da etkili. Ama özellikle 15 Temmuz sonrası yaratılan mağduriyetler de etkili. AKP tabanında bir mağduriyet algısı da var.'

MAK, AKP içindeki kararsızları hala yüzde 10 veriyor.

Muhafazakar-milliyetçi kesimi uzun zamandır derinden izleyen ANAR'dan Uslu ise pek aynı fikirde değil:

"AK Parti büyük oranda konsolidasyonu sağladı aslında. Esas MHP'de sorun var. MHP tabanına sorduğunuzda yarısı zaten oy vermeyeceğini söylüyor. Bir de kararsız olanlar var. Onlardan da fire olması durumu yüksek. Şu an ‘Evet' oyları üçte bir civarında görünüyor. O da yüzde 10-11'lik bir partide 3 puana denk geliyor. AK Parti'de fire oranı çok düşük gözüküyor."

Bu son gözlem ve tespit doğruysa (MHP'de üçte bir ‘Evet' tespitini MAK da yapmıştı) MHP'de ‘Evet'e duyulan şüpheyi, ‘Hayır'a temayül artışını, dipten yükselen ve parti adına varoluşsal bir kırılma anını işaret eden bir durumun açıkladığını söyleyebiliriz. Başka bir deyişle, parti içinde 7 Haziran'ın çok öncelerinden başlayan, ta 17-25 Aralık süreci öncelerinde filizlenen muhalefet çıkışının parti tabanında net bir karşılığı var. (Bu açıdan bakıldığında, CHP'nin önemli bir kesimiyle örtüşen ‘Hayır'cı bakış, esasında devletçi cenahta sol ve Kürt kesimlerden ayrı bir muhalif blok oluşturuyor.)

OHAL nedeniyle tam ölçülemeyen bir kesim, Kürt seçmenler. MAK'a ve Andy-Ar'a göre burada kırgınlık, öfke, korku ve açık mağduriyet algısı nedeniyle bulanık bir manzara var.

Var olmasına var da, son Newroz katılımındaki yoğunluk, kitlesel mesajlar, ve Andy-AR'ın ‘HDP'lilerin hapse atılmasından sonra Hayır oylarının konsolide olması' da hesaba katılınca, asıl soru işareti Kürt illerinden Hayır'ın ne ölçüde baskın çıkabileceğine değil, bu oyları gerçeğe yansıtacak sandık güvenliğinin olup olmayacağına bağlı.

Son günlerde bölgede polis ve jandarmanın ısrarla sandıkların birleştirilmesi için YSK'ye yaptığı baskıların sandık güvenliği ve katılımla ilgili şüpheleri derinleştirdiği kesin.

Asıl merak ettiğim nokta, İnsan Hakları İzleme Kurumu (HRW) ve BM verilerine göre yerlerinden zorla göz ettirilen 500 bin dolayında Kürt'ten seçmen olanların kütük kayıtlarının yapılıp yapılmadığı; ne kadarının yapıldığı.

Bu sorunun cevabı çok büyük önem taşıyor.

Benzer bir nokta da, yurtdışında sandık güvenliği ile ilgili.

Kimse pek farkında değil, ama şu:

2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi olsun, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri olsun, seçmen yurtdışında sandık başına OHAL koşullarında gitmemişti. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, iyice kamplaşmış ve karşılıklı nefrete bilenmiş bir Türkiye var. Yurtdışında muhbir ve fişleme iddiaları, soruşturmaları, – oy vermek için kimlik gösterme mecburiyeti ve bu kimliğe el konma korkusu yayıldığı için – şu veya bu kesimden muhalif ‘gurbetçi'leri bu kez sandığa gitmemeye itebilir.

Güçlü bir caydırıcı etkenden söz ediyoruz.

Ve en önemli mesele: Herşey, sonucu MHP ve HDP seçmen tabanının tavrı ve olanakları kadar, genel katılım oranının tayin edeceğini gösteriyor. Bu, 16 Nisan referandumunun iki kere iki dört kadar basit denklemi.

Son iki seçimdeki katılım oranları şöyleydi: 7 Haziran 2015 % 86,43; 1 Kasım 2015 % 87,40. Metropoll araştırma kuruluşunun yöneticisi Prof Özer Sencar, bize kararsızlar ve katılımla ilgili çarpıcı veriler sunmuş bulunuyor.

Metropoll araştırması Türkiye genelinde sandığa gitmeme oranı yüzde 18 iken 18-24 yaş arasında oranın yüzde 46’ya çıktığını ortaya koydu.

Yani yaş grubunun yarıya yakını.

Yaklaşık 6-7 milyon oydan söz ediyoruz.

Tüm yaş gruplarında ‘Evet’ diyecek üniversite mezunu oranı yüzde 26 iken, ‘Hayır’ diyeceklerin oranı yüzde 59.

18-24 yaş grubunda ‘Evet’ diyeceklerin oranı yüzde 37.5, ‘Hayır’ diyeceklerin oranı ise yüzde 43.

Metropoll’ün sahibi Özer Sencar’a göre gençlerin sandığa gitmeme nedenlerinden biri, sonucun belli olduğu izlenimi:

"Referandumun sonucu ne olur’ sorusuna gençlerin yüzde 56’sı ‘Evet çıkar’, yüzde 31’i ise ‘Hayır çıkar’diye yanıt verdi" diyen Sencar‘ın yorumu önemli:

"Türkiye genelinde katılım yüzde 83 civarında görünüyor. Eğer bu seviyede kalırsa‘Evet’ ve ‘Hayır’ oylarının şansı eşit. Ancak katılım yüzde 85’in üzerine çıkarsa ‘Hayır’ çıkma şansı daha güçlü."

Evet, an itibarıyla fotoğraf bu. Yani ‘Evet önde', ‘Hayır fark attı' gibi ala Turka laf ebeliklerine değil, kararsızlardaki oynaklığa, sandık güvenliğine ve katılım oranının artmasıyla ilgili partilerin, özellikle de CHP'nin ne yaptığına odaklanmak çok daha anlamlı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi