Eşsiz kahraman Trump! Vatan sana minnettardır!

Münbiç artık hayal. 'Bir gece ansızın gelebiliriz!'in yerini 'Ülkemize karşı eğitilen DEAŞ artıklarını temizleyeceğiz' ve 'Fırat’ın doğusunu yakında huzur ve emniyete kavuşturacağız' aldı.

"Vatan" derken, tabii ki Türkiye. Tabii ki Trump’ın hem iç hem dış politikada içine ettiği ABD değil.

Neden Türkiye için kahraman oluyormuş ABD’nin bugüne kadar gördüğü en (buradaki sıfatı siz koyunuz) başkan?

Çünkü Trump’ın Suriye’den çekilme kararı, Erdoğan’ın seçim propagandası için paha biçilmez değerdeki "Fırat’ın doğusu" planlarını bitirdi de ondan. Türkiye’nin korkunç bir maceraya atılmasını önlemiş oldu. Daha ne olsun.

Aklınıza hemen yatmadıysa, Suriye’ye fiilen çöreklenmiş dış güçleri ve amaçlarını görelim, sonra konuşalım.

***

1) İran. İran’ı geçelim çünkü Suriye’deki en zayıf dış güç o.

Irak’taki gibi Şii çoğunluk yok burada. Daha önemlisi, "oda sıcaklığı"na gelmekte çok zorlanan köktenci İslami rejim 21. yüzyılda ideolojik olarak kökten sorunlu. Son olarak da insanların kamuya açık yerlerde köpek gezdirmesi ve otomobille dolaştırması yasaklandığına göre işler gerçekten zora binmiş olmalı.

Bunun yanı sıra, Rusya’ya ve Türkiye’ye fazla güvenemeyeceği bir bölgede ABD ve İsrail’in yoğun markajından kurtulmaya çabalıyor İran.

2) ABD: Suriye’de doğrudan önemli bir çıkarı yok, üstelik artık hegemon güç değil. Derdi, buradaki başat dış güç Rusya’yı başıboş bırakmamak. Bunu da sağlamak özellikle Amerikan askerinin hayatı açısından çok maliyetli ve şüpheli. Bu yüzden Trump çekiliyorum dedi Noel’den önce.

3) Rusya: Suriye’deki en önemli dış güç. Derdi, Yakındoğu’ya demir atmak ve böylece SSCB’nin süper devlet mirasını tescil ettirmek. Üç temel yöntemle:

a) Geçen gün meşhur Sedat Peker’in kışlık askerî kamuflaj, çelik yelek, laptop bilgisayar, askerî nitelikli drone, üstün nitelikli dürbün ve 4x4 arazi araçları gönderdiği Özgür Suriye Ordusu ÖSO aracılığıyla K. Suriye’yi vesayetine almak isteyen CB Erdoğan’ı yakınında/kontrolünde tutmak ve bu arada Rus doğalgazını Türk Akımı üzerinden AB’ye satmak;

b) CB Erdoğan vasıtasıyla Batı ittifakını bölmeye çalışmak;

c) En önemlisi, içten ve dıştan saldırı altında bunalmış Esad’ı kanatlarının altına almak ve onu başarıya ulaştırmak suretiyle bölgede kalıcı olmak. Putin bu stratejisini iki koldan götürüyor: Kürtleri Esad’la uzlaştırmaya çabalayarak ve Türkiye’yi Esat’la konuşmaya zorlayarak. Zaten Çavuşoğlu da açıkladı: "Şam’la dolaylı görüşüyoruz".

4) Türkiye: CB Erdoğan’ın tek amacı, dikkatleri fütuhata yöneltmek. Halkımız pek sever fütuhat işlerini; kendini iyi hisseder.

Özellikle 31 Mart öncesinde CB Erdoğan’ı Münbiç Fatihi yapmaya yönelik bu "dış politika", daha önce de epey yazdığım bir iç politika sonucu:

21. yüzyılda iktidarını mağduriyet temeline dayanarak sürdürmek işin nihayetinde "Kara Bittiii!"ye toslayacağından, mahkûmu olduğu 4’lü koalisyonu devam ettirmek lazım: Dinci AKP + Irkçı MHP + eski darbeci Ergenekon + Ulusalcılar.

Ve bu acayip (ama zorunlu) koalisyonun tek ortak paydası, tek yapıştırıcısı olan Kürt düşmanlığını sürdürmek. Sadece ve sadece bu nedenledir ki içte ve dışta Kürtleri vuruyor da vuruyor. "Milli Beka" isimli, adı yeni kendisi klasik icada sığınarak ve bugüne kadar bunun sayesinde gelebilmiş MHP’nin koluna girerek. "Kürtler Türkiye’yi güneyden tehdit ediyor" gerekçesiyle.

Yalnız, bu gerekçeyi duyunca, insanın aklına başka bişey geliyor: Meşhur tapelerden birinde Dışişleri Bakanı A. Davutoğlu, MİT Müsteşarı H. Fidan, Dışişleri Müsteşarı F. Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Org. Y. Güler arasında geçtiği iddia edilen konuşma. Burada, Fidan’a ait olduğu iddia edilen cümle:

"Ben öbür tarafa 4 tane adam gönderirim, 8 tane boş alana füze de attırırım. Problem değil o. Süleyman Şah Türbesi’ne de saldırtırız." 

***

Şimdi tekrar konuşalım Trump’ı niye çok sevmemiz gerektiğini.

CB Erdoğan, tamamen iç politika ihtiyacından kaynaklanan bu Suriye politikasını bugüne kadar Putin ile Trump rekabetine oynayarak götürebildi. Şimdi Trump çekiliyorum deyip, tüm politikasını Esad’ı desteklemek ve Kürtleri kollamak üstüne kurmuş Putin’i yalnız bırakınca, işler değişiverdi.

Putin, bugüne kadar hiç bahsi geçmeyen 1998 Adana Mutabakatı’nı getirip CB Erdoğan’ın önüne koydu ve "Uy bu mutabakata, konuş Esad’la!" dedi.

(İki kelimeyle: Bizim TDP cilt 2 s. 566-567’de anlatılan bu anlaşma, Öcalan’ın Suriye’den ayrılmak zorunda bırakıldığı 17 Ekim tarihinden 2 gün sonra yani 19-20 Ekim’de yapılmıştı. Suriye’nin terör konusunda Türkiye’yle işbirliği yapma taahhüdüydü. Ve bunun üzerine A. N. Sezer ilk resmî ziyaretini Baba Esad’ın cenaze törenine katılmak için Suriye’ye yapmıştı ve orada büyük itibar görmüştü).

Bu Mutabakat’ın, Saddam’la Ekim 1984’te yapılan, karşılıklı olarak birbirinin ülkesine 5 km girmeye olanak tanıyan "sıcak takip" anlaşmasıyla en ufak ilgisi yok. Zaten olsaydı, CB Erdoğan bunu bizzat kendisi getirirdi gündeme; özellikle de Fırat Kalkanı ve Zeytin Harekâtı’nı yaparken.

Dolayısıyla, CB Erdoğan’ın "Bu [Mutabakat] Türkiye'nin herhangi bir olumsuz gelişmede o topraklara girmesinin önünü açıyor" demesi, insanların dış politika olaylarını bilmemesi veya hatırlamamasından yararlanan basit bir seçim manevrasından ibaret.

Üstelik, Baba Esad zamanında imzalanan bu mutabakata Suriye, ülkenin kuzeyinde kontrolü kaybedene kadar uydu.

Fakat 2011’de "Arap Baharı" ortamında Müslüman Kardeşler’in Suriye’yi de ele geçirmesine engel olan Esad’ı düşürmek için Erdoğan rejiminin elinden geleni yaptığı kimsenin sırrı değil: Esad karşıtlarına silah hatta maaş vermek, eğitip sınırdan geçirmek…

Nereden biliyoruz? MİT tırlarını filan bırakın, başlarda "Bize sadece Türkiye yardım ediyor" diye teşekkür eden ve sonra da "TL düştü, artık Suriye lirası olarak ödeyin!" diye şikâyet eden ÖSO komutanlarının demeçlerinden biliyoruz.

***

Şimdi işler bunun da ötesine geçmiş bulunuyor. ABD çekileceğini açıklayınca, Esad kuvvetleri Erdoğan’ın girmek istediği Münbiç’e kaydırıldı. İlaveten, Rus kuvvetleri bölgede sabah-akşam devriye geziyor.

Eğer Trump’ın darbesini yemeseydi, CB Erdoğan, Rusya-ABD rekabetinden yararlanarak Fırat’ın doğusuna sarkabilir ve 31 Mart için gerçekten muazzam bir avantaj elde edebilirdi. Ne gibi? 1974 Kıbrıs çıkartmasından önceki seçimde (1973) % 33,2 oy almış bir Ecevit’in, sonraki seçimde (1977) CHP’nin ömrü hayatı boyunca görüp görebileceği en yüksek oran olan % 41,3’ü sağlaması gibi.

Münbiç artık hayal. "Bir gece ansızın gelebiliriz!"in yerini "Ülkemize karşı eğitilen DEAŞ artıklarını temizleyeceğiz" ve "Fırat’ın doğusunu da çok yakında huzur ve emniyete kavuşturacağız" aldı.

***

Cin gibi adam olan Putin bal gibi biliyor ki Türkiye temelde vazgeçemez Batı’dan. Bu durumda, Türkiye’ye bulaşması zaten mümkün olmayan K. Suriye Kürtleri konusunda Türkiye’ye bir garanti ilan edecek ve karşılığında Türkiye’nin Suriye’ye ve Kürtlere bulaşmasını engelleyecek. Başka bir söyleyişle, Türkiye tarihindeki en riskli, en nafile maceraya girmemizi önlemiş olacak.

Nasıl koymam bu yazının başlığını böyle, nasıl minnettar olmam Trump denen herife!

Not: Hani fıkra vardır, "Öteki dünyada Türkiye’nin halini sorarlarsa, ‘Bekri Mustafa, Yeni Cami’ye imam oldu’ dersin, anlarlar" diye. Aralık ayında RTÜK’ten bol miktarda ceza alan muhalif Fox TV’nin Reis’ten sıkı zılgıt yiyen Fatih Portakal’ı tweet attı:

"E artık koltuğu bırakmanın zamanı gelmiş anlaşılan. Gelmesini bildiğin gibi gitmesini bilmek de önemli. Tekaütlüğüm hayırlı olsun..."

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baskın Oran Arşivi