Cem Erciyes
Gaddarlık
‘Çok Kötü Bir Şey Oldu’ belgeselini izlerken en çok etkilendiğim insanların sergilediği gaddarlık oldu. Sadece kimlikleri ya da düşünceleri nedeniyle hasım belledikleri insanları vahşice katlettiklerinin farkında dahi olmayacak kadar kendinden geçmiş, ya da daha fenası bunu fark ettikleri halde içlerindeki acıma duygusu hiç harekete geçmemiş insanlar. Bir iki değil binlerce, bir şehir dolusu insan. Ve geride bıraktıkları dehşet, acı, hasret duygusu…
Ümit Kıvanç’ın yönetmenliğini yaptığı belgesel, Türkiye’de kolektif hafızamızdaki dehşetli yerini hep koruyacak 2 Temmuz Sivas Madımak Katliamı üstüne yapılmış en önemli çalışmalardan biri. Belgesel korkutucu bir süreye sahip, tam 4,5 saat. Ama tamamını izlemek işten değil. Hem verdiği bilgilere, paylaştığı görüntülere kapılıyor belki de gördüklerinize inanamayarak izlemeye devam ediyorsunuz. Filmde Madımak Katliamı olabildiğince geniş biçimde ele alınıyor ve en önemlisi orada hayatını kaybeden 33 kişi tek tek anılıyor. Yeri asla doldurulmayacak, çoğu genç, pırıl pırıl insanları yakınlarının anlatımlarıyla tanıyoruz, hikayelerini ve geride bıraktıkları o büyük boşluğu, asla kapanmayacak yarayı görüyoruz.
Belgeselin yapımcısı Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu. Film, çok sayıda Alevi kurum ve kuruluşunun desteğiyle yürütülen Madımak Katliamı Hafıza Merkezi (madimak.org) projesi kapsamında çekilmiş. O günlere ait basın taranmış, en önemlisi katliam gününe dair video kayıtlarından yararlanılmış. Türkiye’de ve Avrupa’da yaşayan 127 kişiyle görüşmeler yapılmış.
İçlerinde hayatını kaybedenlerin yakınları da var katliamdan canını kurtaranlar da var, Sivaslı esnaf da sorumluluk üstlenmiş ama katliamı engelleyememiş vali, belediye başkanı gibi yetkililer de var… Belgesel, Türkiye’de Alevilerin maruz kaldığı tarihsel baskıdan başlayarak Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nin düzenlenmesine ve adım adım gerilimin yükselmesinden bir katliama dönüşmesine kadar yaşananları arşiv görüntüleri eşliğinde anlatıyor. Bir yandan da bize orada ölenleri tanıtıyor…
1993’ten bu yana ‘2 Temmuz’ üstüne çok şey yazıldı, söylendi. Ama sanıyorum ‘Çok Kötü Bir Şey Oldu’ yapılan en kapsamlı ve aydınlatıcı iş. Orada neler olduğunu anlatırken yaşanan acıyı ve geride kalan travmayı da belgeliyor böylece geçmişe olduğu kadar bugüne hatta geleceğe dönük bir işe dönüşüyor.
Yazının başında da söylediğim gibi beni en çok insanların gaddarlığı etkiledi. Binlerce, belgeselden öğrendiğimize göre 15 bin insan, yedi saat boyunca bir otelin önünde durup içeridekilere kin, öfke ve tehdit savuruyor. Öfkeyle besledikleri içlerindeki şiddeti önce sloganlar ve küfürler, sonra taş yağmuru ve en sonunda da ateşle ölümcül bir hale dönüştürüyorlar. Tam bir toplumsal histeri, galeyana gelme, linç hali…
Kontrolden çıkmış, aklını kaybetmiş, amacı ve yönü belirsizleşmiş manipülatörlerin kuklasına dönüşmüş bir kitle. İnsanlık tarihinin utanç verici sayısız sayfasında kendini gösteren bir toplumsal felaket. Sivas’ın yoksul, eğitimsiz, dindar, milliyetçi, Sünni insanlarından oluşturulmuş bu kitleyi kimin neden kışkırttığı hakkında farklı görüşler var. Ama hemen hepsi de Türkiye’nin derinliklerine işaret ediyor ve ne yazık ki orada kaybolup gidiyor.
İnsan olmaktan çıkıp delirmiş bir kitlenin parçasına dönüşenlerin ne olayların başında ne ortasında ne de çok sonra bir tereddüt ya da pişmanlığa kapılmaları da işin en acı yanlarından biri. Görüntülerde, arkada otel cayır cayır yanarken kameraya gülen, neredeyse eğlenen gençleri izliyoruz… Sonraki günlerde ve yıllarda da Sivas’ın gündeminde ‘Madımak Katliamı’na dair bir pişmanlık, utanç, özeleştiri olmadığını öğreniyoruz. Nasıl olsun? Şehrin el birliğiyle yaktığı 33 kişinin ölüsü çıkartıldıktan sonra otelin tamir edilip kullanılmaya devam ettiğini, hatta giriş katına bir kebapçı dükkanı açıldığını biliyoruz.
O dükkan sonra kapatıldıysa da Madımak Oteli bugün hala aynı adla çalışmaya devam ediyor. Orasının bir müzeye dönüştürülmesi fikri asla benimsenmedi, çünkü Sivas 2 Temmuz Katliamı’yla yüzleşmek istemiyor. Yüzleşmek bir yana, buna dair bir pişmanlık dahi duymuyor gibi…
Belgeseli izlerken görüyoruz ki katliamdan hemen sonra yetkililer, yakalanan katiller, katliama seyirci kalmış şehrin başka insanları ve Sivas’tan çok uzakta, başka kentlerdekiler de orada ölenler için hiç üzülmüyor gibi. O genç insanların hatırasını yaşatması için aileleri tarafından Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaptırılmış mezarların bugün hala zaman zaman saldırıya uğradığını öğrenmek, bu bitmeyen öfkeyi görmemizi sağlıyor. Ama anlamak ne mümkün?
Biz 1993 yılında, Sosyal Demokrat’ların ortak olduğu bir hükümet ülkeyi yönetirken, Anadolu’nun en eski ve önemli kentlerinden birinde Madımak Katliamı’nı neden yaşadık? Birileri, devletin içinde ve toplumsal hayatta görünür olan Alevilere ve solculara göz dağı vermek istedikleri için mi? Ya da tam tersi başka birileri devletin içinde ve toplumsal hayatta gücünü artıran İslamcıların neler yapabileceğini teşhir etmeye karar verdikleri için mi? Ya da milliyetçilerin dile getirdiği gibi dış güçlerin, ABD ve CIA’nin bir oyunu sonucu mu oldu o katliam. Ya da o dönem medyanın dediği gibi bazı Sivaslılar Aziz Nesin’e tahammül edemediği için mi?
Evet planlıydı, birileri o gün çok kötü bir şey olacağını biliyordu. O kötülük çok eski düşmanlıklarla, cahillikle, vicdansızlıkla beslendi ve benzersiz bir gaddarlığa dönüştü. Türkiye’nin Alevileri için unutulmaz travmalardan biri oldu Madımak Katliamı. Tüm demokrat insanları için de öyle… vicdanlara sığmayan isyan ettiren bir şey yaşadık. Ona yol açan gaddarlığa karşı bu ülkenin söyleyecek bir şeyleri olması gerekiyor. Dün, bugün ya da yarın bütün ülke ortak bir vicdanla hareket edemediği sürece ortak bir gelecek hayali kurmak ne kadar mümkün?
Bunun için Sivas Katliamı bir başlangıç olabilir. Ülkenin tüm siyasi liderlerinin, kanaat önderlerinin bu gaddarlığı hep birlikte kınamaya hazır olduklarında, ancak o zaman hepimiz geleceğe güven duyabiliriz. Yoksa toplumsal fay hatlarının tehdidi altında kırılgan, kırıldıkça azalan ve kendine en çok hüznü yakıştıran bir toplum olmaya devam edeceğiz.
Cem Erciyes kimdir?
Gazeteci, yayıncı. 1971 doğumlu Cem Erciyes, İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe 1992’de Dünya Gazetesi’nde başladı. Dünya Kitap dergisi ve kültür sanat sayfalarında çalıştı. 1997 yılında Radikal’e geçti. Kültür Sanat Editörü ve Radikal Kitap Eki Yayın Koordinatörü, Ek Yayınlar Yönetmeni gibi görevler üstlendi… 2016 yılında Doğan Kitap’ın yayın direktörlüğünü üstlendi. Halen bu işi yapıyor. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yazıları yayımlandı. TRT’de, Açık Radyo’da kültür sanat ve tarih programları hazırladı, sundu.