Enver Topaloğlu
Gökçenur Ç.’nin yüzleşme şiirleri
Şairin resmi kayıtlarda yer alan adı bizi, şiir okurlarını çok da ilgilendirmiyor. Önemli olan şairin bilinen, tanınan adı. Müstearmış, mahlasmış ne önemi var. Bu söylediklerimiz yeni şiir kitabına değineceğimiz Gökçenur Ç. için de geçerli elbette. O, bu adla, Gökçenur Ç. olarak tanınıyor, biliniyor.
Gökçenur Ç.’nin “Rüzgâr Böyle Eserken” adlı yedinci şiir kitabı Ocak 2024’te Yitik Ülke yayınlarından çıktı. Şairin bir önceki kitabı “Giderken Öpmeseydin Keşke” 2018’de yayımlanmıştı.
Gökçenur Ç.’nin daha önce yayımlanan şiir kitapları ise şunlar: “Her Kitabın Elkitabı” (Yitik Ülke Yayınları, 2006), “Söze Mezar” (Yitik Ülke Yayınları 2010), “Sırtında Bunca Sözcükle”, (Yitik Ülke Yayınları, 2012), “Doğanın Ölümü” (Yitik Ülke Yayınları, 2014) ve “Issız İncir Ağacı” (Yitik Ülke Yayınları, 2016).
ÇOK DİLLİ ŞAİR
Gökçenur Ç. için çok dilli şair tanımını yapabiliriz, ama bu onun şiir diliyle ilgili değil. Şiir dili Türkçe, yani çok dilli bir şiir yazmıyor. Olabilir, elbette çok dilli şiir de yazılabilir. Modern Türkçe şiirde çok dilli, kozmopolit bir dille yazan şairler de var. Mehmet Yaşın örneğin. Türkçe, Yunanca, İngilizce, Kıbrısça (?) sözcüklerle, seslerler örülü şiirler yazıyor.
Gökçenur Ç. için şiirlerinin birden çok dile çevrildiğine ve birden çok dilde yayımlandığına dikkat çekmek için çok dilli şair tanımını yapıyoruz. Nitekim kaynaklarda, onun şiirlerinin otuzdan fazla dile çevrildiği belirtiliyor. Ayrıca, seçilmiş şiirlerinin de Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Fransa ve İtalya’da çift dilli olarak yayımlandığını kaydedelim.
Şairin başka dillerde okurla buluşan yapıtlarını da hatırlatalım: “Onüç Kuşa Bakmanın Tek Yolu/L’unico Modo Per Verdere Tredici Merli Tutti Assieme” (Türkçe, İtalyanca çift dilli, I Libri Del Merlo Publishing House 2011, Napoli), “Dünyadayız, Dil de Dünyada, Ne Güzel Herkes Burada/U Svetu Smo Mı, U Svetu Su Rečı, Ovde Je Sve Tako Savršeno” (Türkçe, Sırpça çift dilli, Treci Trg Yayınevi, 2012, Belgrad), “Anlatmanın Olanaksılığı/naMemHuk Ha eu3pa3uMomo” (Bulgarca, Small Stations Press, 2016, Sofya) ve “Unutulmuş Şeyler Ansiklopedisi, Enciclopedia lucrurilor uitate” (Türkçe, Romence çift dilli, Editura Casa del Arte Publishing House, 2016, Bükreş) ve “Encyclopaedia of Forgotten Things (İngilizce, Poetrywala Publishing, 2021 Bombay)
ŞİİRE KATKI İÇİN ÇOK YÖNLÜ ÇABA
Gökçenur Ç. yalnızca çok dilli bir şair değil. Aynı zamanda çok yönlü olarak şiir için uğraşan, şiire başka kanallardan da katkıda bulunmak amacıyla çaba sarf eden bir şair.
Örneğin Wordexpress projesini başlatarak çok sayıda çeviri atölyesinin düzenlenmesine önayak oldu. Delta Kültürlerarası Yaratıcı İş Birlikleri Derneği kurucuları arasında yer aldı. Fransa, Lodeve‘de gerçekleştirilen Voix de la Méditerranée festivaline, Hindistan’da düzenlenen Kritya Uluslararası Şiir Festivali’ne ve Nilüfer Uluslararası Şiir Festivali’ne danışma kurulu üyesi olarak katıldı. Makedonya’da yayımlanan Blesok adlı edebiyat dergisinin editörler kurulunda yer aldı.
‘MUTLU AŞK YOKTUR’
“Rüzgâr Böyle Eserken” üç bölümden ve yüz on iki sayfadan oluşuyor. Kitabın kapak tasarımı, grafik tasarımcısı Savaş Çekiç’e ait.
Şairin annesine ithaf ettiği kitap kısa bir sunuşla başlıyor. Gözden kaçmaması gerektiğini düşündüğümüz sunuşta, şairin şiir macerasıyla ilgili önemli bilgiler ve satır aralarında şiirlerin alt metnine ilişkin ipuçları var. “Bir gün bana, seçmen gerek, dediler mühendis mi olacaksın şair mi? Beni her ikisi birden olabileceğime inandıran” diyor ve şöyle devam ediyor Gökçenur Ç.: “Böylece ne zaman hayatta iki şeyden birini seçmem istense, ikisini birden seçebileceğimi öğreten, her şeyi sayesinde yazdığım canım anneme.”
Kitabın bölümlerini oluşturan başlıklardan ilki “Kuşlar Sussun Sen Söyle”. İlk bölümün ve de kitabın ilk şiirinin adıysa “Ben Senden Önce”. Aktaracağımız dizeler adı geçen şiirden:
Oradan oraya sürükledim gölgemi,
ben ezik, ben yazık, yüküm nedir bilmezdim.
Benzemezdik birbirimize bizi zaman benzetti,
ben miskin, ben küskün, ben senden önce…
Bir kalkışın vardı sıkılınca masadan,
ben şaşkın, ben aşık, arkandan gelemezdim.
Güzel günlerimiz oldu seninle
Sevgilim, anlatmakla bitmez,
şimdi dalaşıyorsak ne olmuş,
bu hayat geçirdiğimiz birlikte
bak, neredeyse yirmi beş yıl olmuş.
“Kuşlar Sussun Sen Söyle” başlıklı ilk bölümün beşinci şiirinin adı: “Rüzgâr Böyle Eserken Olabilir miyiz Mutlu?” Öncelikle belirtelim. Basit bir soru “cümlesi” değil bu. Ait olduğu bütünün, dolayısıyla şiirin bir parçası. Ama nasıl bir parça o şiirin omurgasını oluşturan bir dize. Ait olduğu bütünü açıp genişleten bir dize olarak okunup yorumlanabilecek bir dize. Aynı zamanda yer aldığı şiire adını vermiş. Ayrıca ilk bölümü kitaba da ad olmuş. Şiirden bir dörtlük okuyalım:
Arar dururuz, hangi sözcükler iyi gelir hangi yaralara
Oysa yağmurun kapısı hep açık, gerek yok anahtara
Olmuştur güldüğümüz aklımızda yokken bir soru
Rüzgâr böyle eserken olabilir miyiz mutlu?
Şiirin, Aragon’un “Mutlu aşk yoktur” dizesinde dile getirilen duygu ve düşünceyi çağrıştırması nedensiz olmasa gerek. İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı kıyımların, yıkımların neticesinde oluşan umutsuzluk ve mutsuzluk ortamından seslenir o meşhur “Mutlu Aşk Yoktur” başlıklı şiir. Gökçenur Ç.’nin şiirinden de benzer bir duygu ve düşünce yansıyor. Boşuna değil şairin mutlu aşkın bir ütopya olduğunu dile getirmesi. Zaman değişiyor, ama hayat insanı mutlu edecek yörüngeye girmiyor. İnsanın mutlu olmadığı bir dünyada mutlu bir aşk hayatı nasıl olsun ki? Şairin aslında vurguladığı gerçek bu. Yeri gelmişken Aragon’un şiirini de hatırlatmak maksadıyla iki betik aktaralım:
Hiçbir şey elinde değildir insanın:
Ne gücü, ne güçsüzlüğü, ne de yüreği.
Açtığını sansa da kollarını, gölgesi bir haçtır onun.
Paramparça olur avucunda sımsıkı tuttuğu mutluluk.
Bir garip, bir acılı boşluktur günleri.
Mutlu aşk yoktur.
Bir başka kader için giydirilmiş
Silahsız askerlere benzer hayatı.
Çaresiz, kararsız kaldıktan sonra akşamları,
Neye yarar ki sabahları erkenden uyanmaları.
Söyle bunları bir tanem, tut gözyaşlarını.
Mutlu aşk yoktur.
“Kuşlar Sussun Sen Söyle” başlıklı şiirden iki “beyit” okuyarak devam edelim. Şair şiirlerinde bir yandan sevgilisiyle ilişkisini mercek altına alırken bir yandan da eleştiri ve özeleştiri için kendisini teşrih masasına yatırıyor. Yaşantısını, ilişkilerini, birlikteliklerini sorguluyor.
“Beyit” dedik, ama şiirin nazım biçimi, Divan şiirinde olduğu gibi beyitlerden oluşmuyor. Şiirin biçimsel düzenini ikilikler oluşturuyor:
Kim tutunmuş ki rüzgâra, kim taşıyabilmiş yağmuru
Dalına değil birbirine sarılan iki yaprak kokulu
Soruyorum şimdi kendime: biz de çakılacak mıyız yere?
Kuşlar sussun, her şey sussun, sarıl bana. Tek kelime söyleme.
YÜZLEŞMEK ONURLU BİR TUTUM
Aşkın bir boyutu da ilişki. Gökçenur Ç. şiirlerde aşkın “ilişkisi” boyutuyla yüzleşiyor. Ama bununla yetinmiyor diyebiliriz. Daha doğrusu yüzleşmeyi iki kişi arasındaki “aşk ilişkisiyle” sınırlandırmıyor. Ayrıca yüzleşmekle de kalmıyor. Hesaplaşıyor da… Hesaplaşmak için yüzleşme önemli bir adımdır.
Yüzleşmek insanın onurunu, değerini, özsaygısını güçlendiren bir tutumdur, girişimdir. Şairin şiirlerinde bir yandan da yüzleşmenin, insan onuru için önemli bir gereksinim olduğunun altını çizerek hatırlattığını kaydedelim.
Kitabın ikinci bölümünün başlığı “Böyle Yaşanmayabilirdi Tüm Bunlar”. Bir pişmanlığı dile getiriyor gibi. Ancak sadece pişmanlıkla ilgili olarak kalmıyor. Anlakta yelpazesi açılan bir serzeniş. Alıntılayacağımız dizeler bu bölüme adını veren şiirden:
Canın acırken, kafan karışıkken
Bir dövme yaptırmışsın yüzüme
Kendimi tanıyamam, dayanamam bakmaya
Konuşmadan anlaşır kurtlar ama
Unuttum deme, sen konuş ki değişsin
Yüzüme yaptırdığın dövme
Sen de sor, ben soruyorum kendime
Böyle yaşanmayabilir miydi tüm bunlar?
“Rüzgâr Böyle Eserken”de şiirden şiire geçip okunan şiirlerin sayısı arttıkça eksen “birliktelik” temasına doğru kayıyor. Aşkı ise şair zaten kitaptaki şiirlerin de gösterdiği gibi işteş, karşılıklı bir duygusal durum olarak benimsemiş.
“Birliktelik” elbette “ilişkiyi” de çağırıyor, akla getiriyor. Bizim aklımıza gelen şairin de aklına gelmemiş olabilir mi? “İlişki” olmadan birliktelik olmayacağına göre şair “birliktelikle” birlikte “birliktelikteki” “ilişkiyi” de sorunsallaştırıyor.
“Yıldız Yiyenler” başlıklı üçüncü bölümde şairin “düş paydaşı” olduklarından bazıları için yazılmış şiirler bir araya getirilmiş. “Kokular Okulunda Bir Hafta” başlıklı şiirde Latife Tekin çıkıyor karşımıza, “Tastamam Mustafa”da Mustafa Atapay. Bir başka şiirde “bir mahlas olmaktan çıkıp şiir kişisine dönüşmüş” Ahmet Çelebi var.
“İşte Böyle Anlatırdı Ahmet Çelebi Şiirin O Şaşaalı Günlerinde Rüzgârdan Dinlediklerini:” başlıklı şiir, şairin olduğu kadar modern Türkçe şiirin de “cep kanonu” gibi adeta, yani öyle okunabilir. (Parantez açıp not düşelim; “cep kanonu”, “cep antolojisi”, “cep seçkisi” adı ne olursa olsun. Modern Türkçe şiirde, kapsam ne kadar daraltılırsa daraltılsın, Nâzım Hikmet’siz her antoloji eksik kalmaya mahkûm gibi. Yanlış anlaşılmasın, böyle bir antoloji yok, bildiğimiz kadarıyla yok.) Adını verdiğimiz şiirden iki betik sunalım:
İlhan,
günlerin geçmek için
kuşlardan kopya çektiği bir imtihan,
geceden topladığı
tüylü otlarla
kaşırmış
şiirin
patlamamış
süt dişlerini
Melih
ölümlü yağmurun
altında bir telmih,
çok okumuş
bir şey bulmuş
bulduğunu unutmuş
ondan sonra ne yazsa
şiir olmuş
SÜREKLİ EVRİM
Gökçenur Ç. daha önceki kitaplarındaki çizgisini sürdürüyor. Yeni kitabındaki şiirlerle de lirik şiirlerin şairi olduğu yönündeki kanıyı pekiştiriyor.
Modern Türkçe şiirde, bilhassa ikibinli yıllardan sonra, oluşan başka şiir kanalları dolayısıyla geleneğin en güçlü hatlarından biri durumundaki lirik şiir için, genişliğinde daralma olduysa da irtifa kaybetmedi diyebiliriz.
Öte yandan şu da bir gerçek ki eski yeni karşılaşmasında çekişme, çelişme, çatışma kaçınılmazdır. Ancak bu karşılaşmanın karşılıklı etkileşim oluşturması da söz konusu. Genellikle yeninin hedefi eskiyi tasfiye etmektir. Ancak değişim çoğunlukla yeninin eskiyi soğurup dönüştürmesi biçiminde gerçekleşir. Bu elbette yeninin, yeniliğin enerjisiyle, gücüyle de alakalı. Şiirde de gerçekleşen aslında daha çok sürekli devrim değil sürekli bir evrimdir.
Cemal Süreya da İkinciyeninin diğer şairleri gibi Garip şiirinin karşısındadır, ama şiirinin ayaklarından biri, karşısında olduğu Garip’tedir. Eskinin tamamen silinmediği yeninin de her alana yayılıp yerleşemediği geçiş süreçlerinde -ki modern Türkçe şiirin geçmiş yüzyılını bir “geçiş yüzyılı” olarak tanımlayarak değerlendirebiliriz- karşıtlar birbirini daha uzağa itmek yerine birbirine doğru çekiyor ve etkileşim daha yoğun olabiliyor. Gökçenur Ç.’nin şiirleri için eskiden ve yeniden etkileşimin usulünce ve kararınca gerçekleştiğini kaydedebiliriz.
Günümüzde lirik şiirin önemli temsilcilerinden biri olan Gökçenur Ç.’nin yapıtıyla ilgili bir şey daha ekleyebiliriz: Kiraz mıdır, şeftali midir, hangisi olduğuna karar vermek zor belki. Ancak şurası açık; Gökçenur Ç.’nin şiirlerinde bir yaz meyvesi tadı var. Lirik şiirin lezzetini vurgulamak için başka benzetmeler de yapılabilir elbette. “Rüzgar Böyle Eserken”, meraklısının ilgisiz kalmayacağı şiirler toplamı…
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eylül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.