Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu

Mehmet İşten’den ‘Sınırda Tahterevalli’

“Sınırda Tahterevalli” Eylül 2024'te yayımlandı. İşten’in ikinci kitabının, “ethos”la “pathos”un “sınır”da “tahterevalli” oyunu olarak da yorumlanabilme imkânı sunan, çok yönlü düşünmeye kışkırtan şiirlerinin ilgiyi hak ettiğini belirtelim.

İlk şiir kitabı “Taşın Fazlalığı Yoktur” 2021’de Natama Yayınları'ndan çıkan Mehmet İşten’in (1966) ikinci şiir kitabı da okurla buluştu.

İşten’in Eylül 2024’te, “Sınırda Tahterevalli” adıyla yayımlanan kitabı altmış altı sayfa, iki bölüm ve yirmi altı şiirden oluşuyor. Kitabın bölüm başlıkları “Pathos” ve “Ethos”. Mehmet İşten’in ilk kitabını elli dört, ikincisini elli yedi yaşında yayımladığına bakmayın. Aslında şiir yolculuğunun başlangıcı 1989’a kadar geri gidiyor. Yani onun şiirinin bir dergide okurla buluşmasından bu yana otuz beş yıl geçmiş. “Sınırda Tahterevalli”, okumayı kitabın adından başlamaya davet eden yapıtlardan. Davete icabet etmemek olmaz. Kaldı ki bu davet olmasa bile bizim tutumumuz biliniyor diyebiliriz.

ŞİİR ADI, ŞİİR KİTABI ADI

Şiir kitaplarının adına ilişkin görüşümüzü birçok defa dile getirdik. Getirmeye de devam ediyoruz. Çünkü şiir kitaplarının okunmaya adından başlandığını, başlanması gerektiğini, başlanabileceğini düşünüyoruz. Şiirler de öyle; şiirler de adından başlanarak okunmalı. Bunun şiire ilgiyi ve yaklaşımı belirlediğini, şiir okuma yöntemi açısından da önemli olduğunu söyleyebiliriz.

Bu bağlamda şunu da ekleyelim: Şiirin yapımında da, okunmasında da etkili olan üç önemli adımdan söz edilebilir: Şiirin adı, başlangıcı ve finali. Aynı şey şiir kitapları için de söylenebilir. Şiir kitaplarında da okuru etkisi altına almak yönünden ad, ilk şiir yani başlangıç ve final son derece önemlidir.

Şiir kitaplarının adının önemiyle başladık; sözü buradan Mehmet İşten’in ikinci kitabının adındaki “sınır”a bağlayıp “tahterevalli”yle devam edeceğiz.“Sınır”, fiziksel olduğu kadar zihinsel, toplumsal ve kültürel alanlarda yaşam üzerinde etkileyici ve belirleyici olan bir olgudur. Aynı zamanda insanın hareketini, düşüncesini ve hayal gücünü de etkiler. “Sınır”ın bir engel olduğu kadar bir geçiş noktası olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Gilles Deleuze ve Félix Guattari’nin “Bin Yayla” kitabında dile getirdiği gibi, sınırlar sabit değil, sürekli yeniden çizilen ve anlam kazanan esnek yapılardır: “Sınır, sadece iki şey arasındaki bir çizgi değildir; bir alandır, bir sürecin hareket noktasıdır.”

İşten’in kitabının adı üzerinden düşünmeye “sınır” mefhumunu, “tahterevalli” metaforuyla birleştirerek devam edelim.

Önce tahterevalli sözcüğünün günlük dildeki ve etimolojik anlamını hatırlayalım. Sözlükler “tahterevalli”yi genellikle sabit kurulan ve iki ucuna en az birer çocuğun oturup birbirini yukarı aşağı indirip kaldırmasına yarayan oyun aracı olarak tanımlıyor.

Orta noktasından beslenen bir kaldıraç da olan o araçla oynanan oyunun adı da “tahterevalli”. Etimolojik kaynaklar, sözcüğün Farsça kökenli ve aslının “yürüyen taht” anlamında “tahtırevan” olduğunu kaydediyor. Fuzuli’nin şu beytini örnek olsun:

Sirişk taht-ı revândur mana vü âh alem
Cefâ vü cevr mülâzım belâ vü derd haşem

Kaynaklarda, sözcüğün çocuk dilinde “tahterevalli”ye dönüştüğü ihtimali üzerinde durulduğunu da kaydedelim.

İşten’ın kitabını okumaya, okuruna bir fotoğraf, (imaj) sunan adından başlarken bu bilgileri yol işareti olarak belirlediğimizi de söyleyelim. “Sınırda Tahterevalli” adının çağrışımıyla oluşan ve bizim için bir tür maymuncuk işlevi yüklenen bir de “denge” mefhumumuz var. Bunlarla birlikte oluşan, sınırdaki bireyin varlığının ve varoluş durumunun “tahterevalli” ve onun hareketiyle temsil edilmek istendiği izleniminden söz edebiliriz.

İnsanın sınırda dengede durmaya çalışırken, her an bir tarafa devrilme ihtimaliyle yaşaması, modern çağın temel kaygılarından biridir. Tahterevalli metaforuyla şairin, sınırın iki ucu arasında gidip gelen bireyin, asla tam anlamıyla bir tarafa yerleşemediğine de işaret etmek istediği düşünülebilir.

Kitabın adının sağladığı “ilk çağrışım edimi” olarak “dengeyi bozmak” ya da “dengeyi yeniden kurmak” deyimlerini de yoruma katabiliriz. Neticede şöyle bir sorunun da karşılığını arıyoruz: Kitaptaki şiirler neyin peşinde? “Sınırda” şiirle “dengeyi bozma oyunu” mu oynanıyor? Yoksa tam tersi, “dengeyi bozma” değil de “denge kurma” oyunu mu amaçlanmış? Şairin derdi, tasası nedir sorusunun, karşılığının olması gerekir. Hayatın rutin döngüsünde denge zaten bozuktur. Bozuk düzende, bozuk sistemde denge mi kalır da denilebilir elbet.

Kitabın adı, şairin bu sorularla ilgili şiirin imkânlarını kullanarak hayata, dünyaya karşı oluşturduğu tepkisel bakışa dikkat çekiyor olabilir. Şairin “dengeyi bozmak” ya da “dengeyi yeniden sağlamak”, “yeni bir denge oluşturmak” üzere duruma, akışa, oluşa müdahalesinin işaretlendiği de düşünülebilir. Ancak bu değerlendirme İşten’in şiirleri için sonuç olarak değil, belki, okumaya başlangıç için önemli olabilir.

DENGE OYUNU

Dengeyi bozmaktan kastımızın ne olduğuna da kısaca şöyle açıklık getirebiliriz: Anormalin normalleşmesi ya da bozulduğu halde dengenin normal kabul edilmesi, yani kırığın yanlış kaynaması gibi bir durumun oluşması karşısında verilen tepki.

Metaforik dil, biraz da bir yorumun içinden bir başka yorumun çıkmasını sağlar. Şiir biraz da bu değil mi: Örneğin bir imgenin, bir dizenin kışkırtmasıyla birden çok sayıda yorum imkânının oluşması. Şiirin, sırf bu nedenle bile okuru olunacak bir tür olduğu savunulabilir. Şiir, sırf bu nedenle bile yokluğu “cehennemin öbür adı” olabilecek bir dil olayıdır denilebilir. Şiirin, sadece çağrışımı tahrik etmesi ve sunduğu farklı yorum seçenekleri için bile tiryakisi olunabilir.

“Sınırda Tahterevalli” adının bir fotoğraf ya da imaj sunduğundan söz etmiştik. O fotoğrafın bir başka çağrışımı da zirveyle çukur, aşağısı ile yukarısı arasındaki hareket imgesi. Bireysel olduğu kadar sosyal boyutu da olan bir inip çıkma, gitme gelme durumunu düşündürmesi. Nâzım Hikmet’in “Bahr-i Hazer”deki kayığı gibi de denilebilir. İniyor kayık, çıkıyor kayık; denizin tahterevallisindeki kayık… Batmakla yoluna devam etmek arasındaki sınırda izlenen kayık… Nâzım Hikmet’in dizelerini hatırlayalım:

Çıkıyor kayık
iniyor kayık,
devrilen
bir atın
sırtından inip
şahlanan
bir ata
biniyor kayık!

ÇOCUKLUK HATIRASI

Denge oyunu demiştik. “Tahterevalli”, aynı zamanda bir çocukluk hatırasıdır. Çocukluk, sınırların henüz keskinleşmediği, hayal gücünün özgür olduğu bir dönemdir. Bu oyunda dengenizi kaybettiğinizde yere düşersiniz. Bununla birlikte “tahterevalli”, çocukluktan yetişkinliğe geçişin bir simgesi olarak da okunabilir. Çocuk, bu oyunda kendi gücünü ve dengesini sınar; ancak aynı zamanda başkalarıyla dayanışmayı, ortaklaşmayı da öğrenir. Bireyin, bir yandan kendi sınırlarını keşfederken diğer yandan başkalarının varlığına bağımlı olduğunu da fark etmesi gibi.

Acaba bir oyun, bir çocukluk hatırası değil de o adlandırma bize bir kriz durumunu yansıtıyor olabilir mi?

“Sınırda Tahterevalli”yi boğulmamak için çırpınma hali olarak da düşünebilir miyiz? Mümkün. “Sınırda Tahterevalli” boğulmamak için çırpınan, bu amaçla ses çıkaran birinin bize yansıyan çığlığı olarak yorumlanabilir. Hatta bütün yorumları içeren bir çıkarımla, kitabın ana temasını bu metafor odağında oluştuğu da söylenebilir.

Sözü daha fazla uzatmadan kitabın ilk bölümündeki ilk şiirden, “Kano”dan bir bölüm sunalım:

gövdem, terası beynim olan apartman boşluğu
herkesin cinayet delillerini sakladığı

sürsün orda bu meşum hikâye
ısrarlar, geçimsiz yurttaşlıklar
işte orda… on üç yaşında çocukların unutuldukları
herkesten bana sarkan acılar
kana kana öldür beni
toplum dediğin dizboyu ricalar
gerekirse geç gel ya da hiç gelme
ama uğrama bana… karanlık bir jilet taşır tüm uğrayışlar

SINIRDA ÇIRPINMAK

İlk kitabında “taşta fazlalık” bulan anlayışla taşı “köpürtüp taşırarak” karşı karşıya gelen şair, “Sınırda Tahterevalli’de rutini bozmanın bedeli olarak sınırdaki oluşa, sınırdaki çırpınış haline çekiyor dikkatleri diyebiliriz.

Kitabın ikinci bölümünde yer alan “Puzzle” başlıklı şiirin ilk betiğini paylaşalım:

yıkılan bir şeyin parçalarına bakmayı severim
daha önce bütünlüklü olduklarını hatırlatır bana bu
ölmenin canlı oluşun en iyi kanıtı olması gibi
gün içinde bazen
tırtıllar gibi kendini çeke çeke yürürken hayat
büyüleyicidir yıkılan bir şeyin parçalarına bakmak
ki bunu dalıp gitmemizden anlarız
anlarız onların daha önce bütünlüklü olduğunu

Mehmet İşten’in kitabındaki şiirlerde; sınırda “çırpınmanın”, yanlış iliklenmiş düğmelerin, “yanlış hayatları doğru yaşama” çabalarının muhasebesini yaparak bir bilanço çıkardığı da söylenebilir. Muhasebe niye yapılır. Şair hesaplaşmak istiyor ve bunun bir gereği olarak da gardını alıyor. Risk alıyor… Bu da başka türlü bir çırpınma değil mi?

İşten, uygarlaşma süreciyle (o medeniyet diyor. Medeniyet demek daha yerinde olabilir. Çünkü uygarlık medeniyetin anlam genişliğini kapsadığına ilişkin kuşku oluşturuyor.) şimdiki zamanın merceğinden bakarak giriştiği hesaplaşmayı da, yanlış hamleler silsilesinin sahnelendiği günlük hayatın eleştirisini de günlük hayatın diliyle, konuşma dilinin sesine, sözüne, söz dizimine yaslanarak yapıyor. Kısaca söylersek eşyanın tabiatına uygun davranıyor. Ya da başka bir anlamda, nesnel bağlaşıklığın gereğini yerine getiriyor. Şiirini odaklandığı sorunun terminolojisine, literatürüne yaslanarak kuruyor… Onun şiirleri günlük hayata dair, ama temalarında evrensel boyut da, tarihsel derinlik de ıskalanmıyor. Şiirin konuşma diline yaklaşması genellikle riskli bulunur. İşten’in aldığı riskin altında kalmadığı da söylenebilir. Şiirler, iyi ki şair bu riski almış dedirtebiliyor.

MEHMET İŞTEN’İN ŞİİRİ

Kitabın arka kapağında Haydar Ergülen’in kısa bir değerlendirmesi yer alıyor: “Akış şiirdir her zaman. Bu dizeyi yazmasa da dünyaya dolaysız ve yalın bakışın şiire akışı diye görülürdü Mehmet İşten’in yazdıkları. (…) Konuşma şiiri değil ama sürekliliğin ve bakmanın geniş zamanlı şiiri.“

Mehmet İşten’in ikinci kitabındaki şiirlerle ilgili görüşü arka kapakta paylaşılan bir başka şair de Enis Akın: “Basit ve konuşur gibi görünen ama toplamda bir genişliğe ve derinliğe varan, imgeye yaslanmayan, açık sözlü bir şiiri var Mehmet İşten’in. Şair, şiirinin bir merkezi olarak kurguladığı medeniyetle muhasebesini de bu dil üzerinden yapıyor.”

İşten’in kitabı yayımlandıktan sonra düşüncelerini sosyal medya hesaplarından paylaşan şairler de var. Şeref Bilsel onlardan biri. Bilsel, İşten’in kitabına, “dilin inceliklerini iyi biliyor, ayrıntılar, küçük düğümler üzerinden yoğunlaşarak açılıyor şiiri” cümlesiyle dikkat çekerken Yusuf Alper değerlendirmesinde şu ifadelere yer veriyor:

“İlginç ve iyi şair. Konuşma dilinin şiirde ne de güzel kullanılacağını gösteriyor bir yandan. Öte yandan insan derinliklerinden gelen protest, başkaldıran, biraz anarşist bir dille yazıyor. Ama şefkatli bir baba şiirleri bile yazmış çünkü. Toplumun ruhunu iyi gözlemlemiş.”

Sosyal medya hesabından yorum yapan bir başka şair Hüseyin Peker de kısa değinisinde şunları kaydediyor: “Geleneksel şiire fazla yaslananlar, şiirde deneyin, yeni yollar aramanın,araştırmacılığın ne uç noktalara vardığını anlamakta zorlanacaklar, Mehmet İşten, yeni ile modern arası bir söylemle dikkat çekiyor.”

BÖLÜM BAŞLIKLARI

İşten’in, kitabın sonunda yer alan “Son Söz”ünün de önemli olduğunu kaydedelim. Bu bölümde poetikasının ana hatlarını çizerken dile getirdiği “Aynı kalemden çıkan farklı tarzda şiirler olasıdır” tezinin, üzerinde düşünmeye değer olduğunu belirterek kitapta yer alan iki ara başlıkla ilgili şairin, Gazete Duvar’da yayımlanan Okan Çil’le söyleşisindeki açıklamalarını da kısaca hatırlatalım.

Mehmet İşten, Çil’in sorusunu yanıtlarken “Aristotales, Ars Retorica’da retoriğin, yani etkileyici ve ikna edici konuşmanın üç boyutu olduğunu söyler” diye başlıyor söze ve şöyle devam ediyor: “Bunlar logos (bilgi), ethos (ahlak) ve pathostur (duygu). Bunların şiirde de geçerli olduğunu belirtir. Öte yandan pathos, patolojinin de kökenidir. Yani pathos, evet duygudur, ama hastalıklı hale gelmiş, aklın denetiminden çıkmış, çeşitli arızaları, yıkıcı etkileri olan bir duygu durumudur. Ben gençlik dönemimde yazdığım lirik şiirleri pathos adı altında topladım. Bu şiirlerde genç, coşkulu, acılı, isyankâr ve tehditkâr bir özne vardır.

(…) ‘pathos’ gençlik şiirleridir, ‘ethos’ orta yaş şiirleri. Bu durumda bir de ‘logos’, yaşlılık şiirleri borçlanıyorum kendime.”

İkinci bölümdeki “Yokuş” başlıklı iki dizelik şiiri, bilhassa sona bıraktığımızı belirterek alıntılayalım:

herkesin yokuşu farklı
kuşunki rüzgâr

Kitabın sonunda şiirlerin tarihsel dökümünün yer aldığını söylemeden geçmeyelim. “Sınırda Tahterevalli”deki şiirlerin en eskisinin 1999, en yenisininse 2024 tarihli olduğunu buradan öğreniyoruz. Buna göre, kitap aynı zamanda şairin çeyrek yüzyıllık şiir yolculuğunu da içeriyor denilebilir. İşten’in ikinci kitabının, “ethos”la “pathos”un “sınır”da “tahterevalli” oyunu olarak da yorumlanabilme imkânı sunan, çok yönlü düşünmeye kışkırtan şiirlerinin ilgiyi hak ettiğini belirtelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Topaloğlu Arşivi