Enver Topaloğlu
Öngel’in ikinci şiir kitabı: Bir Karanfil Yüzünden
Zaman zaman değiniyor, dikkat çekmeye çalışıyoruz. Şiir, ancak paylaşılırsa, okunursa var olur. Ama hangi sanat yapıtı öyle değil ki… Örneğin çekmecedeki roman, okunmadığı sürece yazarından başka kimin umurundadır.
Şiirin yayın süreci, bilhassa kitaplaşma süreci, onu takiben okurla buluşması gittikçe daha da çetrefil bir hale geliyor. Bunu da sık sık vurguluyoruz. Teknolojik imkânlar alabildiğine artıyor, ama ekonomik koşullar her geçen gün ağırlaşıyor. Yayımlanan şiir kitaplarının sayısıyla satılan kitapların sayısına ilişkin istatistiksel veriler bu konuda karamsarlık yaratıyor. Bunu fırsat olarak değerlendiren büyük yayınevlerinin bir kısmı “şiir satmıyor” gerekçesiyle şiir kitabı yayımlamıyor. Öte yandan her şeye rağmen şiir yayıncılığında ısrarlı olan ve çabaları nedeniyle takdir edilmesi gereken yayınevleri de var.
PİKARESK, İZMİRLİ BİR YAYINEVİ
Mayıs 2020’de kurulan Pikaresk yayınları da şiirde ısrar eden yayınevlerinden biri. İzmir merkezli yayınevinin kuruluşu, dünyayı kasıp kavuran salgınla birlikte, o bilinen büyük kapanma ve sosyal izolasyon koşullarının her yönden ağırlaştığı döneme denk gelir. O süreçte, yeni kurulmuş bir yayınevinin, doğrusunu söylemek gerekirse varlığını koruyup sürdürmesini düşünmek bile hayaldir. Ancak hayal gerçekleşir. Pikaresk, pandeminin ağırlaştırdığı koşullarda direnir, diretir. Pandemi sürecini atlatır. Hem de şiir yayımlamaktaki ısrarını ve inadını sürdürerek.
DÖRT YILDA SEKSEN SEKİZ ŞİİR KİTABI
Yayınevinin dört yıl içerisinde okurla buluşturduğu 110 kitaptan 88’inin şiir yapıtı olduğu bilgisini de kaydedelim. Ayrıca yayınevinin kurucusu ve yayın yönetmeni Ömür Özçetin’in de bir şair olduğunu ekleyelim. Tüm bu bilgilerin bize anlattığı ise, aslında şiirde inat ve ısrar etmeyi sağlayan motivasyonun kaynağının yine şiir olduğu gerçeğidir.
Pikaresk için, pandemi sürecinden hem de şiir yayıncılığından vazgeçmeden çıkmasını ve faaliyetini genişleterek sürdürmesini dikkate alarak pekâlâ, inadın eseri bir yayınevi, diyebiliriz. Ama şiir de zaten öyle değil midir; bir yandan inat ve ısrar için ilham kaynağı olur. Bir yandan da ilgilisinden inat ve ısrar talep eder. Şiirin ilgilisi derken kastımız elbette şair ve okur. Bu arada şunu da belirtmeden geçmeyelim: Eskiden öyleydi; günümüz koşullarında da şiir yayıncılığı her şeye rağmen ticari bir faaliyetten daha fazlasıdır.
ÖNGEL’İN İKİNCİ ŞİİR KİTABI
Pikaresk yayınları yeni şiirleri, yeni şairleri, isimleri okurla buluşturmaya, şiir yayıncılığında ticaretten daha fazlasını yapmaya, hız kesmeden devam ediyor. Yayınevinin Engin Turgut’un yüz betiğini bir araya getiren “Hasert Dersleri”yle hemen hemen aynı günlerde yayımladığı bir başka kitaptan, F. Serkan Öngel’in (1975) “Bir Karanfil Yüzünden” adıyla okurla buluşan yapıtından söz etmek istiyoruz.
Şairin ilk kitabı yayımlandığında şiirlere ilişkin düşüncelerimize “son insan”da yer alan yazımızda yer vermiştik. O yazıdan bir bölüm aktaracağız: “Otuz, otuz beş yıl olmuştur herhalde; tanıştığımızda Serkan Öngel ilk gençliğin heyecanıyla, coşkusuyla dolu, şiir tutkunu ‘politik’ bir gençti. Meraklı, öğrenmeye, araştırmaya, gelişmeye son derece açık, duyarlılığı ve farkındalılığı yüksek bir genç… Elbette şiir de yazıyor. O dönemde yazdığı şiirlerinin birkaçını dergilerde yayımladı. Daha sonra şiir yazdığını, sürdürdüğünü gösterecek bir girişimi olmadı. Olduysa da bizim bilgimiz olmadı. Biz onun ‘şairliğini’ çok erken dönemde okuduğumuz şiirlerinden biliyoruz. Her tutkulu şiir okuru, aynı zamanda bir şairdir denir. Hiç de boş bir söz değildir.
Öngel, geçen süreçte şiir yazmaktan vazgeçmemiş. Oysa verdiği izlenim aksi yöndeydi. Çağımız ‘ekran çağı’, görünmeyen yok sayılıyor. O nedenle biz de ‘göremediğimiz’ için yanılmış olabilir miyiz? Değilmiş hiçbiri. F. Serkan Öngel yazmış, ama yayımlamamış. Çekmecesinde biriktirmiş. Yazdıklarını yeniden yazmış. Bekletmiş, damıtmış.”
BİR ŞİİR TUTKUNU
Öngel, şiir yazıyor; ona elbette şair denilebilir, ama ona en çok “şiir tutkunu” sıfatı uyuyor. Neden böyle düşündüğümüzü açıklamaya çalışalım: Öngel, 2013-2019 yılları arasında, Birgün’de köşe yazarlığı yaptığı dönemde, yazılarının sonunda şiirler paylaşırdı, okurduk. Oysa o yazıların edebiyatla, sanatla doğrudan ilgisi olmazdı. Buna karşın yazar, yazının sonunda bir sürpriz yapar; okura, birkaç dizeyle de olsa, şiirle veda ederdi. Gelişigüzel seçtiğimiz “Gündelik Hayat, Mekân ve Alternatif” başlıklı, 19 Kasım 2014 tarihli yazısı da onlardan biri. Yazı, Nâzım Hikmet’in meşhur dizeleriyle bitiyor:
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Ona, Serkan Öngel’e şiir tutkunu diyoruz. Bunu söylememizin gerekçesi, altını kalın biçimde çizdiğimiz şiire karşı olan tutumudur elbette.
PARÇALI RÜZGÂRDA GÜVERCİN TAKLALARI
İlk kitabı, “Dudağımdaki Rüzgâr” adıyla 2022’de İthaki tarafından yayımlanan Öngel’in “Bir Karanfil Yüzünden” ikinci kitabı.
Şairin ikinci kitabının sayfalarını evire çevire, şiirleri enine boyuna okumaya başlamadan önce ara başlığımızı, kitabın ilk şiirinin ilhamıyla çıkardığımızı kaydedelim. Ama daha önce kitabın adıyla birlikte hayalimizde oluşan resimden söz edelim. O resimde, kitabın adındaki karanfilin yanında rüzgârda kanat açmış bir de güvercin var. Çağrışımla hayalimizde canlanan resimde (image) rüzgârda kanat açmış bir güvercin var; ama dans mı ediyor, rüzgârla oynuyor mu, yoksa boğuşuyor mu, o çok açık ve anlaşılır değil. Şiirin çağrışımıyla puslu aynaya o kadarı yansıyor. Bu hayali görüntünün, aynı zamanda kitaptaki şiirlerin atmosferiyle ilgili olduğunu da söyleyelim. Serkan Öngel’in şiirlerini okurken çağrışımın, dolayısıyla okurun muhayyilesinin önemli olduğunu kaydedelim. Ancak yanlış anlaşılmasın, şair okuru çağrışım çaresizi durumunda bırakmıyor. Bu noktada son derece dengeli, ölçülü.
Kitaptaki şiirlerde “güvercin taklaları” ifadesi yer almıyor olmakla birlikte şiirler okurun zihninde bu ve bunun gibi “gölge imgeler” oluşmasını kışkırtıyor. Ama bir sağanak şeklinde değil. Söz konusu ifadeye ara başlıkta yer verme nedenimiz de bununla ilgili. Öngel’in şiirinin okurun muhayyilesini kışkırtıcı özelliğini vurgulamak istedik.
Karanfil ve güvercin ne kadar çok kullanılmış olursa olsun hâlâ sanatta, edebiyatta, şiirde yüksek anlatım gücüne sahip artık kadim simgeler. Sanat, edebiyat, şiir için her zaman yenilenebilen bir imgesellik içeriyorlar. Onlarla son derece güçlü metaforlar oluşturulabiliyor.
Kitabın ilk şiirinin adından başladık. Kısaca da olsa kitabın adına değinmeden geçmeyelim. Çünkü “Bir Karanfil Yüzünden” deyişinin de çağrışım alanı geniş. Deyişin “bir karanfil”in sebep, fail olduğu olay ya da durumla ilgili oluşan anlamının yanı sıra bir de tamlama, betimleme içeriğinden söz edilebilir. Örneğin, “Bir karanfil yüz” ya da “karanfil yüz” ya da “senin karanfil yüzünden” gibi. Karanfil denilince aksi belirtilmediği sürece akla kırmızı karanfil geldiğini de belirtelim.
BEYAZ KARANFİLLER
Bu arada, “Bir Karanfil Yüzünden” tamlamasının hatıra, Arif Damar’ın “31 Ekim 1964” başlıklı şiirini getirdiğini de belirtelim. Bahse konu şiirden kısa bir bölüm okuyalım:
Suç kanıtı karanfiller beyazdı
Savcı söyledi yazıcı yazdı
Kanlı bir gömlek değildi
Tüfek tabanca bıçak
Karanfildiler
Karanfildiler hem de beyaz
Alındılar durdukları yerden
Açık alandan güneşten
Evlerin bulutların önünden
Yakalandı götürüldüler
Kırk karanfildi kırkı da
Damar, şiirde “beyaz karanfil” yüzünden arkadaşlarıyla birlikte başına gelenleri dile getirmiştir. Daha fazlasını ve ayrıntılı araştırmayı okura bırakalım. Araya yine şiir girsin. Kitabın ilk şiirinden bir bölüm okuyalım:
yüzüm ellerimde
parçalı bir rüzgâr
yaşamın dününden kalan
yüzüm ellerimde
iki damla yaş
kimsesiz bir
kalabalık
yüzüm ellerimde
dikişi üzerinde bir mevsim
belki kış belki bahar
Görselliğin ön plana çıktığı şiirde şairin belirgin duygu durumu hüzün olarak yansıyor. Lirik bir şair Serkan Öngel; şiirleri de lirik bir şairden beklenen nitelikte. Ayrıca kişisel yaşantıdan izler taşıyan “Parçalı Rüzgâr”ın, şairin “iç dökümcü” biçeminin özelliklerini de yansıttığı söylenebilir. Biçimsel ve içeriksel yapıyla ilişkilenen bir başka önemli özelliği de olması gerektiği gibi şairin samimiyetini, sahiciliğini yansıtması.
ŞİİRİN SAMİMİYETİ
Metnin, konumuz özelinde şiirin samimiyetinin ve sahiciliğinin açık olması, okurda herhangi bir ikilem oluşturmaması önemli. Bunu niye söylüyoruz? Şiirde samimiyet ve sahicilik kriterine daha çok sarılalım diye. Çünkü yapay zekânın kullanımı hızla yayılıyor. Bu gelişmede şiiri tehdit eden bir boyutu olduğunu bunun önemsenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Henüz internette ünlü şairlerin adı kullanılarak paylaşılan şiirlerin sahte olduğu anlaşılabiliyor. Ama gelecekte yapay zekâ kullanılarak çok daha “başarılı” ürünler oluşturulabilir. O durumda yapay zekânın şairlik başarısının yapaylığını saptamamız için şiirin samimi ve sahici olup olmaması kritik bir rol oynayacaktır.
Örneğin yapay zekâ tarafından üretilmiş şiiri, hatasız oluşu ele verebilir. Çünkü hata samimiyet ve sahicilikle alakalı bir durumdur. Daha da önemlisi, insan hata yapan bir varlıktır. O nedenle şiirlerdeki hataları, Turgut Uyar’ın ifade ettiği “acemiliğin” değerini daha çok önemsemek gerekir. Hatasız şiir şiire benzer, ama şiir olmaz. Elbette hatayı, kusurdan, arızadan, eksiklikten, akamete uğratan hamlıktan ayrı tutmak gerekir diyelim ve kitaba adını veren gözaltında kayıpları ve onların yakınlarının onurlu direnişini selamlayan şiirden bir bölüm paylaşalım:
beni gözaltına aldılar
bir karanfil yüzünden
günlerden cumartesiydi
bir ağıttı yağan yağmur
ıslanan karıncalar
kadar gençtim
karanfili saygıyla yere bıraktım
kararmış bir mavilik kuşattı etrafımı
yer dalgalandı
bir araç kükredi
kolumdan sürükledi biri
beni gözaltına aldılar
bir karanfil yüzünden
Hüznü kederden ayıran, ince de olsa hüzne içkin ironik bir boyutun varlığı olabilir mi? Öngel’in şiirlerinde hüzün var, ama sanki altta hüzne dahil bir ironi de var ve işliyor gibi. Bir tür neşeli yas gibi denilebilir. Serkan Öngel’in şiirlerini okurken ve değerlendirirken belli belirsiz de olsa şiirlerde ön plana çıkan hüzne içkin biçimde duyumsanan o ironik boyutun da göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
BİR ARKA KAPAK YAZISI
Kitabın arka kapağında Haydar Ergülen’in, “Şiir de Bir Karanfil Yüzünden” başlıklı “şiir gibi” diyebileceğimiz yazısı yer alıyor. Yazının bir özelliği daha var; okuru, kitabın hem başlangıcına götürüyor hem finaline… “Bir Karanfil Yüzünden neler oluyor” sorusuyla başlayan yazısında Ergülen, “Devrim oluyor, her şeyin yalancısı olabilirim, devrim hariç!” diyor ve devam ediyor:
“Karanfil Devrimi olmuştur hem de anlı-şanlı olmuştur! Aşk oluyor. Diyeceksiniz ki aşk her şeyden olabilir, doğru, ama bazı şeyler nerdeyse aşkın tanımıdır, onunla özdeşleşmiştir, kokusu aşkın kokusu, rengi aşkın rengidir. Çocukluk oluyor, bir demet karanfil babanın elinde akşam eve gelmiştir, çocuk karanfili görmüş ve bu hiç unutmayacağı bir film sahnesi gibi kalmıştır aklında. Akşam oluyor. Öyle ya karanfil biraz da akşama yakındır, aşk gibi, şiir gibi, özlem gibi. Yeryüzü oluyor. Şiir hele de yanında bir demet karanfil varsa, nerdeyse tüm tel örgüleri kaldırıyor, sınırları aşıyor, barış çağı demek olan karanfil uygarlığı başlıyor. Memleket oluyor. Memleketin nerdeyse tüm ozanları karanfilin akrabasıdır. Başta Kırmızı Karanfil’iyle Gülten Akın ve Yerçekimli Karanfil’iyle Cansever’lerin Edip. Karanfil şairleri de akraba kılıyorsa, karanfilin şiirinin yeryüzünü kaplaması için çalışan, yazan şairler de gün günden çoğalacak demektir. Karanfilin ve şiirin bir huyu da tıpkı ‘Bu su çoğala çoğala’ gibi çoğalmaktır. Şiir de Bir Karanfil Yüzünden yazılıyorsa, Serkan Öngel’in şiirleri sevinçli, gülüşlü, barışlı bir armağan olarak hep okunacaktır.”
Serkan Öngel’in şiirlerinde kendisi var. Şiirler çoğunlukla da onun yaşantısına duygusal iklimine ilişkin. Öte yandan kendisini, kişisel deneyimini, duygu durumlarını şiirle, yani dilin o “yıldızlı argosu”yla paylaşırken okur olarak bizi de alttan alta kişiselliğimizle, kişisel yaşantımızla, kişisel yaşantımızın zulasında olan sırlarımızla yüz yüze getirdiğini söyleyelim. Öngel’in şiirlerini okumak için çok neden sıralanabilir. Ancak bizim verebileceğimiz ipucu, bu kadarıyla kalsın.