İrfan Aktan
Gölge ve şeriat
Son ana kadar iktidar koltuğuna tırnaklarıyla yapışacağı aşikâr olan AKP’nin muvaffak olabilmek için elindeki tüm silahları, her türlü baskı ve propaganda araçlarını kullanacağı anlaşılıyor. İktidarın elindeki en büyük güç ise, cılız gövdesine karşın haşmetli gölgesi. AKP kendi gölgesini daha da büyük göstermek için bir süredir "şeriat" kılıcını da çekmiş görünüyor.
Erdoğan’ın miting alanlarında Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir çocuğun eline mikrofon vererek "hain" ilan ettirmesi sadece çaresizliğin değil, aynı zamanda yapacaklarının sınırsızlığını da gösteriyor elbette.
Keza gerek kabinede gerekse bürokraside habire değişiklikler yapılması, günaşırı "adam harcanması" iktidarın kontrol edemediği sistemin sınırlı yakıtı haline geldi. Böyle giderse iktidarın su üstünde kalmak için gemide kalan son mürettebatı da denize atmak dışında seçeneği kalmayabilir. Ama buna rağmen kendisini muhalefete karşı haşmetli, "çok tehlikeli" göstermek istiyor. İktidarın "çok tehlikeli" olduğu malûm ama haşmeti meçhul. Çünkü "millet aç" ve iktidar peynir gemisini lafla, din üzerinden kutuplaştırarak yürütmeyi hedefliyor.
Ayrıca mevcut sistem ülke gerçeklerine rağmen dayatıldığı için, kısa vadede bile sürdürülebilir kılınması iktidarın hem ülkeyi hem de kendi kendini yemesini kaçınılmaz hale getiriyor. Kabinede veya bürokraside yapılan sürekli değişiklikler, kendi kendini yeme hâlinin sadece sureti. Ama devletin yapısına mercek tutulduğunda yönetim krizinin ülkeye maliyeti, iktidarın "harcadığı" veya tekrar kullanıma soktuğu insan sayısıyla mukayese edilemeyecek büyüklükte.
AKP’nin iktidarda kalmak için baskı, manipülasyon ve "algı yönetimi" dışında elinde neredeyse hiçbir somut güç yok aslında. Toplumsal dayanaklarını birer birer yitirirken ekonomik veya siyasal açıdan da herhangi bir inandırıcı vaatte bulunamayacak duruma düşmüş iktidarın elindeki yegâne güç, baskı ve manipülasyon araçlarıyla büyüttüğü "gölgesi."
Eğer muhalefet, iktidarın haşmetli gölgesine ışık tutmayı becerebilseydi, arkasında devasa bir toplumsal güç değil, cılız, çelimsiz, dağınık, naçar bir gövde, yahut gölgenin haşmetiyle gövdenin çelimsizliği arasındaki fark çoktan görülmüş olurdu.
Zayıflamış iktidar, muhalefetin kendisiyle değil, haşmetli gölgesiyle savaşmaya devam etmesi için çeşitli araçları devreye sokmayı sürdürüyor.
Geçen hafta Resmi Gazete’de yayınlanan bir genelgede, medyaya yönelik yeni sansür kararı şu ifadelerle ilan edildi: "Medya aracılığıyla milli ve manevi değerlerimizi yıpratmaya, aile ve toplum yapımızı temelinde sarsmaya yönelik açık veya örtülü faaliyetlere karşı Anayasa, kanun ve ilgili diğer mevzuatla düzenlenen müeyyidelerin gereği yerine getirilecek."
Bu genelge, iktidarın son zamanlarda artan bir tazyikle "dinci" uygulamalarını çağrıştıran düzenlemelerinden bir tanesiydi. Bu genelgeye iktidar güdümlü militarist yapıların ordudaki hedefleri ve iktidarın kadın sanatçılar veya sanat üzerinden başlattıkları yeni hedef gösterme operasyonları da eklenince tablo sarihleşiyor.
İktidar kadrolarının önemli bir kısmının, otoriter bir rejimle eşgüdümlü bir din düzenini hâkim kılmaya hevesli olduğuna şüphe yok. Ancak onu buna motive edenin muhafazakâr kitleler olmadığı, AKP tabanının da temel derdinin yoksulluk, açlık olduğu görülüyor.
Fakat AKP’nin muhafazakâr kitleleri yeniden etrafında toplamak için sunacağı ekonomik "ikramiyelerin" kaynağı olmadığı için dincilik gibi "maliyetsiz" bir "yemek" kullanışlı görünüyor. Dahası, muhalefetin böylesi bir gerilimin gölgesinden devşirilecek güçle baş edemeyeceği düşünülüyor.
Koltuğunda bile zor duran ve kendi zayıflığının farkında olan iktidar, iktidarsızlığının kitlelerde görünür olmamasını sağlamaya çalıştığı için en tehlikeli, en büyük "adımları" atabilecekmiş gibi görünmeyi de istiyor.
Dolayısıyla AKP kendisine "ülkeye şeriat getirecek" gücünün atfedilmesini, seküler muhalefetin bu vehme kapılmasını da sağlamaya çalışıyor. Sezen Aksu’dan Gülşen’e kadar, özellikle kadın sanatçıların din, inanç vs, üzerinden hedef alınması da bu stratejinin bir parçasıymış gibi görünüyor.
Elbette haşmetli gölgesinin böylesi büyük bir dönüşüme muktedir olduğunu algılatmak, iktidara hem taban desteğindeki erimeyi saklama hem de korku salma fırsatı tanıyor.
Ama sadece bu da değil. İktidar bu süreçte dinci söylem ve uygulamalarla hem tabanındaki erozyonu engellemeyi, hem de bu girişimlerine karşı seküler kesimlerden gelecek tepkiler üzerinden yeni manipülasyonlar yapmayı tasarlıyor olabilir.
AKP kendisini iktidarda tutacağına inansa, bir gecelik darbeyle, zaten fiilen yürürlükte olan din-devlet birliğini resmileştirebilir. Ama kazın ayağı pek öyle değil. Toplumsal, iktisadi, kültürel, konjonktürel hiçbir vaziyet iktidara böyle bir dayanak veya garanti sağlamıyor. Çünkü böylesi bir hamlenin hem devlet içinde hem de toplumda nasıl karşılık bulacağı henüz kestirilemiyor.
İktidarın yarattığı "gölgeler" elbette fırsat bulunduğunda gerçek bir bedende somutlaşabilir ama bunun için ciddi bir toplumsal destek gerekiyor.
O yüzden iktidar en azından şu aşamada kullanabileceği sınırlı sayıda aparat olduğunun gayet farkında ve attığı hiçbir adımın "net", "mutlak" olmasını göze alamayıp, muhalefeti savaştıracak gölgeler yaratmakla uğraşıyor.
Şu anda esas hedef alanında bulunan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu süreçteki dikkat ve soğukkanlılığı ise iktidarı daha fazla "gerçeğini andıran gölgeler" yaratmaya zorluyor.
Laiklik karşıtı uygulamalarının yaratacağı tepkilerin yeni bir kutuplaşma ve gerilim alanı sağlayacağını hesaplayan iktidar, art arda attığı adımlarla başta CHP olmak üzere seküler muhalefeti, kendi tuzaklarıyla dolu bu karanlık tünele çekmeyi başarırsa işin rengi değişebilir.
Ama Kılıçdaroğlu önceki gün başörtüsüyle ilgili yaptığı açıklamayla o tünele girmeye niyetli olmadığını gösterince iktidarın tepkisini, eline mikrofon verilen bir çocuk üzerinden "hain" ilan edilerek aldı.
Daha ilginci, Kılıçdaroğlu iktidarın bu hamlesine de "pedagojik" yaklaşımla yanıt vererek sosyal medya hesabından "troll ifşaatı" yapıp iktidarın gölgesini yaratan esas odaklardan birine ışık tuttu.
Kılıçdaroğlu’nun "yumuşak güç" stratejisi iktidara bilenmiş kitlelerde tepki yaratsa da, "troller" üzerinden yaratılmak istenen sertliği kesiyor.
Öte yandan iktidarın benzer bir karanlık tüneli Kürt siyasetine karşı da İmralı üzerinden örmeye çalıştığı anlaşılıyor ama bunun bahsini başka bir yazıya bırakmak gerekiyor.