HDP’ye karşı psikolojik harekât

HDP’ye karşı bu psikolojik harekâtın hangi noktalara taşınacağını önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz. HDP’ye oy veren milyonların da bu süreçte bir sözü olacaktır.

Psikolojik harekât, bu ülkenin (ne yazık ki!) iyi tanıdığı bir terimdir. Özellikle darbe dönemlerinde, muhalif kesimleri sindirmek, halkı suni temelde bölmek ve devlet iktidarını güçlendirmek için yürütülür. Planlı bir eylemler silsilesi biçiminde gerçekleşir. Medya etkin biçimde kullanılır. Manipülasyon, algı imalatı, yönlendirme psikolojik harekâtın ana unsurlarıdır. Türkiye’de psikolojik harekâtlar, ezilenlerin siyasetini yürüten kesimlere karşı kesintisiz olarak uygulanmıştır.

HDP’ye karşı, evladının dağa kaçırıldığını iddia eden Hacire Akar’ın polis tarafından HDP önüne yönlendirilmesiyle başlayan eylemler, psikolojik harekâtın yeni bir örneğini oluşturmaktadır. Her ne kadar Hacire Akar’ın oğlu iddiaları yalanlayıp zorla evlendirilmemek için evden kaçtığını bir video röportaj ile duyursa da, Erdoğan Hacire Akar’ı bizzat arayarak (tercüman aracılığıyla) kendisiyle görüştü ve "evladını hainlerin elinden söke söke aldığı" için kendisini tebrik etti!

Polis organizasyonuyla eylem

Bu olay, HDP önüne polis tarafından yönlendirilen ailelerin oturma eyleminin başlangıcı oldu. Diyarbakır Terörle Mücadele Şubesi’nin, çocuğu dağda olan aileleri ‘sohbet’ adı altında görüşmeye çağırarak HDP önüne yönlendirdiği ortaya çıktı. Bu yöntemle görüşülen yüzlerce aile içerisinden, siyasi görüşü AKP’ye yakın olan birkaçını HDP önünde oturmaya ikna eden polis, böylece bu eylemi başlatmış oldu. Dahası, polis anbean eylemi organize etmekte ve yönlendirmektedir. Örneğin oturma eylemine katılmaya çalışan bir kadın, yandaş medyanın ısrarlı sorularına rağmen "oğlumu HDP dağa çıkardı" demediği için, polis tarafından alandan uzaklaştırıldı. Dahası, yıllardır çocuklarından haber alamayan, PKK’nin kaçırdığı asker ve polislerin aileleri de HDP önünde oturdukları halde, Anadolu Ajansı asla onları haberleştirmemekte, görünmez kılmaktadır. Hatta polis hızını alamayarak, İranlı beş gencin ailesini dahi Diyarbakır HDP’nin önüne oturtmuştur!

HDP önünde oturtulan aileler ise evlatlarına seslenerek onları "teslim olmaya" çağırmaktadırlar. 1990’lardaki "Anadoludan Görünüm" programını anımsatan bu sahneler, AKP yanlısı bu kişilerin kesinlikle barış veya Kürt sorununa çözüm gibi bir sorunlarının olmadığını, öznel bilinçlerinin, polise yardımcı olarak evlatlarını teslim olmaya ikna etmek içeriğinde olduğunu sergiliyor. Herhalde PKK "teslim ol" çağrıları ile bitirilebilseydi, 30 yıl önce bitmiş olurdu.

Bu eylemin temel amacının, HDP’yi yıpratmak, bir biçimde dağ ile, Kandil’le irtibatlı göstermek olduğu çok açıktır. Mehmet Metiner gibi kirli şahsiyetlerin, eylemin amacının "HDP’yi kapattırmak" olduğunu yazması dahi yeterince aydınlatıcıdır. Ortada kesinlikle sivil bir eylem yoktur. Polisin HDP aleyhine yürüttüğü bir psikolojik harekât vardır. Bizzat İçişleri Bakanı'nın HDP önüne giderek oradan HDP’yi tehdit etmesi bunu açıkça göstermiştir.

Havuz medya özel harp manşetleriyle devrede

HDP önündeki polis yönlendirmeli eylemle eş zamanlı biçimde, psikolojik harekâtın diğer ayağı, yandaş medya üzerinden yürütülüyor. Yeni Şafak, Star, Akşam ve doğrudan AKP tarafından fonlanan havuz medyasının bütün unsurları, kesintisiz biçimde HDP aleyhtarı propaganda yürütüyor. Yeni Şafak, işi Kulp’taki (çözüm sürecini bitiren Ceylanpınar olayına fazlasıyla benzeyen) karanlık saldırıyı "HDP’nin yaptığı" yalanını manşetine taşıyacak kadar ileri gitti. Bu özel harp manşetinin, 6-7 Eylül (1955) olaylarını başlatan "İstanbul Ekspres" gazetesindeki "Atamızın evi bomba ile hasara uğradı" manşetinden hiçbir farkı yoktur.

Algı imalatı

Geçtiğimiz hafta sonu Şırnak, Dersim ve bazı başka illerde devlet organizasyonuyla yapılan yürüyüşler de bu psikolojik harekâtın bir parçasıdır. Şehirdeki devlet memurlarına katılım zorunluluğu getirilerek, korucu köylerinden insan taşınarak tertiplenen bu yürüyüşler "algı imalatının" çarpıcı birer örneği oldu. Verilmek istenen mesaj: Bölge halkı artık HDP’ye karşı başkaldırıyor! Ama ne hazin ki, bu yürüyüşlere "bölge halkı" değil devlet memurları katılıyor. Gerçek imalatı böyle bir şey işte. Önemli olan gazetelerin basacağı bir fotoğraf karesinin ortaya çıkartılması. Gerisini medya halleder!

Oysa çok değil, daha altı ay önce yerel seçimler yapıldı ve olağanüstü baskılara rağmen halk inat etti, yine HDP’yi seçti. (Şırnak’ta o zaman da asker oylarıyla AKP kazanmıştı!) AKP iktidarı ise, bu halk iradesini tanımayarak üç büyükşehirde kayyum darbesini yaptı.

Kayyumları topluma anlatamadılar

Ancak bu sefer kayyumları topluma anlatamadılar. Diyarbakır, Van, Mardin başta gelmek üzere ısrarlı protestoları önleyemediler. Batı’dan güçlü bir dayanışmanın gelişmesini engelleyemediler. CHP’nin ve hatta AKP muhaliflerinin kayyumları kınamasını durduramadılar. İmamoğlu’nun Diyarbakır ziyaretini öfkeyle izlediler.

Böyle olunca, bir yandan HDP önündeki polis yönlendirmeli eylemi başlatarak gündemi saptırdılar, bir taraftan da CHP’li belediyeleri tehdit etmeye başladılar. Kayyum Bakanı Süleyman Soylu’nun önce "İstanbul’a kayyum meselesini Pazar günü Hakan Çelik’in programında açıklayacağım" diyerek bir nevi aba altından sopa göstermesi, sonra ise "İstanbul belediyesinin terörle bağlantısı olmadığı için kayyum söz konusu değil" demesi de, bu kapsamlı psikolojik harekâtın bir unsuru idi. CHP’li belediyelere açıktan, HDP’li belediyelere kayyum atanmasına sesinizi çıkarmayın deniyordu. Ama diğer taraftan da CHP’li başkanlar saraya davet edilip kayyumlarla aynı masaya oturtularak "özlenen bir fotoğraf" oluşturuluyordu. Hiç kuşkusuz İmamoğlu ve diğerleri, niyetlerinden ayrı olarak, sarayda o masaya oturarak kayyumları meşrulaştıran bir adım atmışlardır. Buna rağmen, İmamoğlu’na kırık sandalye verilerek, mafya usulü bir göz korkutma yapılmıştır.

‘İyi’ Parti saraya meylediyor

İşsizliğin tavan yaptığı, borçlarını ödeyemeyen bir emeklinin Kızılay’da kendisini yaktığı, ekonomik krizin yeni bir safhaya girdiği, Davutoğlu ve Babacan ekiplerinin partileşme adımları attığı bir dönemde AKP iktidarı, bahse konu psikolojik harekâtı başlatarak, muhalefet bloğunu bölmeyi ve özellikle "İyi" (!) partiyi yanlarına çekmeyi hedeflemişlerdir. Muhtemelen bu hedeflerinde başarılı olacaklardır. İYİP’in Leyla Güven’in dokunulmazlığının kaldırılmasını istemesi ve savcıların hızla Güven hakkında soruşturma açması bunun bir göstergesi oldu. Meral Akşener’in Tayyip Erdoğan’la ve oğlu Bilal ile el sıkışır fotoğrafları da aynı mesajı taşıdı.

7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde AKP karşıtı olan MHP’nin ani bir dönüşle AKP stepnesine dönüştüğünü görmüştük. Bugün ise, İYİP’in bu tür bir dönüşümünü görmemiz şaşırtıcı olmayacaktır. Kürt düşmanlığı, MHP’nin bir fraksiyonu olan İyip’i de nihayetinde Saray’ın arka bahçesine doğru götürecektir.

Demokratların yeri

HDP’ye karşı bu psikolojik harekâtın hangi noktalara taşınacağını önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz. HDP’ye oy veren milyonların da bu süreçte bir sözü olacaktır. Bu kadar köklü bir partinin, İçişleri Bakanlığı'nın bir psikolojik harekâtıyla dağıtılabileceğini hiçkimse sanmamalıdır. Her demokratın bu süreçte, durması gereken yer, HDP’nin yanıdır, siyaset özgürlüğünü savunmaktır. 31 Mart – 23 Haziran sürecinin açıkça gösterdiği şey, AKP iktidarını geriletmenin yetmediği, onu tümüyle değiştirmek gerektiğidir. 31 Mart’ta oluşan muhalefet bloğunun parçalanması, AKP’ye iktidarını yeniden güçlendirme şansını sunacaktır.

Bu ülkede halkın iradesi hiçe sayılarak üç büyükşehir belediyesine kayyum atanmıştır. Bunu kabul eden bir muhalefet, kendisinin de ‘seçimlerde’ kazansa dahi iktidarı değiştiremeyeceğini peşinen kabul etmiş demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi