Doğan Özgüden
"İki Devlet-Tek Millet" cürüm ortaklığı...
Türkiye medyasının ve onun koşullandırdığı kamuoyunun dikkatleri bir yandan Devlet Bahçeli'nin İmralı tecridindeki PKK lideri Abdullah Öcalan'ı TBMM'ye davetine, öte yandan TUSAŞ'a yönelik silahlı eyleme odaklanmışken, komşu Azerbaycan'da Erdoğan'ın kankası Aliyev'in işlediği insanlık suçlarının Avrupa Parlamentosu genel kurulunda ezici çoğunlukla mahkum edilmesinden tek kelimeyle dahi söz eden olmadı.
Oysa, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin öngördüğü COP 29'un, yani 29. Taraflar Konferansı'nın 11-12 Kasım 2024 tarihlerinde Azerbaycan'da toplanmasına birkaç hafta kala Avrupa Birliği yasama organı tarafından o ülkedeki rejimi mahkum eden böyle bir kararın alınması büyük bir önem taşıyordu.
Benim için pek de şaşırtıcı değil... Azerbaycan'daki rejim ne yaparsa yapsın, hangi cürmü işlerse işlesin, DEM ve öncülleri hariç, başta AKP ve ana muhalefet CHP olmak üzere TBMM'de grubu bulunan tüm partiler, "İki Devlet-Tek Millet" ilkesine yürekten bağlı olarak Aliyev diktasının kendi halkına yönelik devlet terörü uygulamalarına ve Ermenistan'ı hedef alan saldırı ve işgallerine yürekten alkış tutmuşlardır.
Anımsayalım... Dört yıl önce, 17 Kasım 2020'de, ana muhalefet partisi CHP ve de onun baş müttefiki İYİP değil miydi "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan siyasi partiler olarak, uluslararası camiayı, bugüne kadar Ermenistan'ın işgali ve sorumsuz saldırıları sebebiyle zarar gören Azerbaycan'ın yanında olmaya davet ediyoruz. Bu vesileyle Gazi Meclisimizdeki siyasi partiler olarak, şehit düşen Azerbaycanlı kardeşlerimize Allah'tan rahmet, gazilere acil şifa ve can Azerbaycan'a başsağlığı dilerken, milletimizin dayanışma iradesini bir kez daha güçlü bir şekilde vurguluyoruz” diyerek Dağlık Karabağ'ı işgal tezkeresine "evet" oyu verenler?
2023 genel seçim yenilgisinden sonra CHP'nin genel başkanı değişmiş, ama birçok konuda olduğu gibi, Azerbaycan konusunda da hiçbir tutum değişikliği olmamıştır.
Yeni genel başkan Özgür Özel'in 17 Nisan 2024'te, Strasbourg'taki Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ne gelişinde yaptığı ilk iş, hem özel temaslarında hem de parlamento kürsüsünde, bir süre önce bu kurumdan dışlanmış bulunan Azeri milletvekillerinin tekrar Parlamenterler Meclisi'ne katılmasını sağlamak için çalışmak olmuştu.
Parlamenterler Meclisi'nde yaptığı konuşmada, Türk Devleti'nin Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'de yaptığı ölüm yağdırıcı operasyonlara, Azerbaycan ve Türkiye silahlı kuvvetlerinin Kafkasya'daki ortak işgal ve cankırımı operasyonuna tek kelimeyle dahi değinmeyen Özel, Aliyev rejiminin Avrupa Konseyi'nde temsili konusunda şöyle diyordu:
"Geçtiğimiz dönemde Azerbaycan ile aramızda yaşanan, oylamasına dahil olmadığımız ama doğurduğu sonuçlar açısından da üzüntü duyduğumuz sürecin hızla onarılması gerektiğini düşünüyorum. Konseyin ortak değerlerinin sonuna kadar savunucusuyuz. Ancak Azerbaycan ile yaşanan süreç bugüne kadar verdiği sonuçlar açısından her iki taraf açısından da öğreticidir. Bundan sonra ilişkilerin yeniden tesisi noktasında üzerimize düşecek her türlü katkıyı yapmak üzere bizim için çok önemli bir ülke olan Azerbaycan ile konsey arasında her türlü sorumluluğu almaya hazır olduğumuzu da ifade etmek isterim.”
Hele hele, İsrail'in Filistin topraklarında başlattığı kitlesel imha operasyonları Lübnan'ı ve İran'ı da hedef almakla kalmayıp tüm Orta Doğu ülkelerini tehdit eder bir boyut kazanmışken, 28 Eylül 2024'te, Bakü'de beşincisi düzenlenen Azerbaycan Savunma Fuarı (ADEX)'te Türk savunma şirketi Baykar'ın yanı sıra İsrail Havacılık ve Uzay Sanayii (IAI)'nin de yer alması ibret vericidir. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün raporuna göre İsrail'in askeri silah ihracatının yüzde 17'sinin Azerbaycan'a yapıldığı bilindiğine göre pek de şaşırtıcı değildir.
Fuar sırasında NATO standartlarına uygun hafif silah üretiminde uzmanlaşmış İsrailli AS Holdings ve bu şirketin yan kuruluşu Ari Arms ile Azerbaycan Savunma Sanayii Bakanlığı'na bağlı devlet şirketi Azersilah arasında bir işbirliği anlaşması imzalanmış, buna Türkiye'nin ne iktidar kanadından, ne de ana muhalefet kanadından herhangi bir tepki gelmemiştir.
AVRUPA PARLAMENTOSU'NDA ALİYEV REJİMİNİN MAHKUMİYETİ
Türkiye'deki "İki Devlet-Tek Millet"çi partilerin suskunluğu sürerken, 22 Ekim 2024'de “Azerbaycan'daki durum, insan hakları ve uluslararası hukukun ihlali ve Ermenistan ile ilişkiler” konusu Avrupa Parlamentosu genel kurulunda enine boyuna tartışılmış, 24 Ekim tarihli oturumda da Aliyev rejimini mahkum eden karar tasarısı 31 muhalif oya karşı 453 milletvekilinin oyu ile kabul edilmiştir.
Kararda her şeyden önce COP 29'un, yani 29. Taraflar Konferansı'nın insan haklarını sürekli ihlal eden Azerbaycan'da yapılacak olması kınanarak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği konferanslarının bundan böyle insan hakları sicili kötü olan ülkelerde yapılmamasını sağlamak için ellerinden geleni yapmaları konusunda Avrupa Birliği'ne ve üye devletlere çağrıda bulunuluyor.
Azerbaycan'da insan haklarının sürekli kötüleşmesine, Ermenistan'a yönelik saldırgan tutum da dahil olmak üzere uluslararası hukukun ağır ihlallerine, sivil toplum üzerindeki sert sınırlamalara ve Avrupalı yetkililere rüşvet vermek için kullanılan “havyar diplomasisi” mekanizmalarına atıfta bulunulan AP kararında, Azerbaycan'ın uluslararası hukuku ihlal ederek Ermenistan Cumhuriyeti'ni işgal etmesi, Dağlık Karabağ'daki Ermeni nüfusun etnik temizliğe tabi tutulması ve sekiz eski Dağlık Karabağ/Artsakh lideri de dahil 23 Ermeni'nin Azerbaycan hapishanelerinde esir tutulması da protesto ediliyor.
Kararda ayrıca Avrupa Birliği, Azerbaycan gazına bağımlılığına son vermeye, enerji sektöründe stratejik ortaklığa ilişkin 2022 mutabakat zaptını askıya almaya çağrıldığı gibi, ileride Azerbaycan ile imzalanacak anlaşmalar için de tüm siyasi mahkumların serbest bırakılmasının, yasal reformların uygulanmasının ve ülkedeki insan hakları durumunun genel olarak iyileştirilmesinin şart koşulması talep ediliyor.
AP milletvekilleri, Ermenistan'a yönelik herhangi bir askeri eylemin kabul edilemez olduğunu belirtip bunun AB-Azerbaycan ortaklığı üzerinde ciddi sonuçlar doğuracağı konusunda uyarıda bulunduktan sonra "AB, Ermenistan'ın egemenliğini, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü tehdit eden her kişi ve kuruluşa yaptırım uygulamaya hazır olmalıdır" diyor.
Azerbaycan'ın diplomatik temsilcileri veya Azerbaycan hükümet ve parlamento üyeleri tarafından bugüne dek AB üye devletlerinin seçilmiş yetkililerine yöneltilen hakaretler ve doğrudan tehditlerin şiddetle kınandığı kararda bundan böyle Azerbaycanlı yetkililerin AB kurumlarına girişinin bir sonraki duyuruya kadar yasaklanmasını talep ediliyor.
Bu kararı Adalet ve Demokrasi İçin Avrupa Ermeni Federasyonu (EAFJD) Başkanı Kaspar Karampetyan şöyle yorumluyor: “Bu kararın kabul edilmesi, Avrupa Parlamentosu'nun daha önce aldığı kararların mantıksal bir devamı niteliğindedir. AP milletvekillerinin konuya ilişkin tutarlı ve ilkeli duruşlarını takdirle karşılıyoruz. Bunun aynı zamanda AB yürütme organının Azerbaycan'a yönelik politikasının da yeniden değerlendirilmesine yol açacağını umuyoruz.”
"İKİ DEVLET-TEK MİLLET" CÜRÜM ORTAKLIĞININ MAHKUMİYETİ
Avrupa Parlamentosu, "İki Devlet-Tek Millet"'in aynı zamanda Avrupa Birliği'ne üye adayı olan Türkiye kanadı için de benzer bir karar tasarısını 13 Eylül 2023'te kabul ederek tam üyelik görüşmelerinin askıya alınmasının haklılığını ortaya koymuştu.
Genel kurulda 18'e karşı 434 oyla kabul edilen Avrupa Parlamentosu kararında Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinde "tarafların eşit şartlar altında yarışmadığı” dile getirilerek, iktidarın haksız bir avantajla seçim sürecini yürüttüğü belirtilmiş, “sert, kışkırtıcı ve ayrımcı söylemler ile bazı muhalefet partilerinin destekçilerine yönelik sindirme ve tacizin yanı sıra iktidar partilerinin muhalefeti terörizmle ilişkilendirmesinin süreci baltaladığı” vurgulanmıştı.
Türkiye’deki demokratik gerilemenin yıl boyunca devam ettiğine işaret edilen raporda, bu olumsuz gidişatın durmaktan ya da tersine çevrilmekten çok uzak olduğu vurgulanarak yargının bağımsız olmaması ve yargı sisteminin siyasete alet edilmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin tüm kararlarını tam olarak uygulanmaması, gazetecilere ve bağımsız medyaya yönelik kovuşturma ve sansürün artarak devam etmesi, kadın haklarının giderek daha fazla yok sayılması, cinsiyete dayalı şiddet ve kadın cinayetlerinin artması, Kürt sorunu konusunda ilgili tüm tarafların katılımıyla güvenilir bir siyasi sürecin başlatılmaması kınanıyordu.
Dahası, raporda, tıpkı Azerbaycan'ın Ermenistan topraklarını işgal etmesi gibi, bu işgale destek olup fiilen katılan Türkiye'nin bizzat kendisinin komşu Suriye ve Irak'a yönelik silahlı operasyonlarına karşı şu uyarılar yer alıyordu:
"Avrupa Parlamentosu, Türkiye'nin Suriye'deki askeri müdahalelerini ve Suriye'nin kuzeyindeki bölgeleri yasadışı bir şekilde işgal etmesini, Türkiye ile Suriyeli yerel grupların, Türk işgali altındaki bölgelerde cezasız bir şekilde sivillerin haklarını ihlal etmesini ve özgürlüklerini kısıtlamasını kınar, Suriye'ye yeni bir kara harekatının uluslararası güvenlik açısından ciddi sonuçları olacağını yineler.
"Avrupa Partlamentosu, Türkiye'nin Suriye ve Irak'ın kuzeyinde, özellikle de 2014 yılında IŞİD tarafından soykırıma uğrayan Ezidi nüfusun yaşadığı Sincar bölgesine yönelik hava saldırılarından ve Irak topraklarında devam eden askeri varlığından duyduğu endişeyi ifade eder; sivil halkların hiçbir zaman askeri meşru müdafaanın kurbanı olmaması gerektiğini yineler; Türk makamlarını uluslararası standartlara tam saygı göstererek itidalli davranmaya çağırır."
Bu kararın kabul edilmesinin üzerinden bir yılı aşkın süre geçtiği halde değişen bir şey olmadığı gibi, Türk silahlı kuvvetlerinin Suriye ve Irak'a yönelik operasyonları giderek daha vahim hale gelmiştir.
Çok değil, daha dün, uluslararası medya Rojava'ya art arda yapılan 40 hava saldırısında 14 kişinin can verdiğini duyuruyordu.
Bu nedenledir ki, Türkiye'nin ve İsrail'in el bebek gül bebek dostu Aliyev'in kriminel rejiminin Avrupa Parlamentosu tarafından mahkum edilmesi, aynı zamanda "İki Devlet-Tek Millet" cürüm ortaklığının da mahkumiyetidir...
Doğan Özgüden kimdir?
1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Direniş Belgeleri, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve yedi ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek'e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)