Aris Nalcı
İktidar olmadan, iktidarın diliyle azınlık fırçalamak
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun hastanede yaşanan yangın sonrasında Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Başkanı Konstantin Yuvanidis'le yaptığı telefon görüşmesini kaydedip sosyal medyadan paylaşması üzerine birkaç çift lafımı yazacağım sizlere bu hafta.
Hâlâ seyretmediyseniz bir göz atın da başlayalım:
Türkiye'de bir siyasetçinin her ne sebeple olursa olsun neden ve nasıl bir azınlık vatandaşını asla anlamayacağının bir kez daha kanıtı olarak sayılabilecek bu hareket veya hakaret üzerinden kendi üyesi olduğum topluma (hem Ermeni hem Türk) bir eleştiri olarak da okuyabilirsiniz bu yazıyı.
Baştan belirteyim azınlık vakıflarında yönetici olanların bazıları eleştirilmeye, görevinden edilmeye ve hatta yolsuzlukları sebebiyle mahkemeye sevk edilmeyi hak ediyordur. İçinde yaşadığı Türkiye toplumunun birçok 'Türk' vakfının yöneticisi gibi biz azınlıkların vakıflarında da eskiden beri yolsuzluklar vardı hala da var.
Belki Yuvanidis de bunlardan biridir. Özel bir bilgim yok ama bir belediye başkanı tarafından kamuoyu önünde video çekilip ifşa edilmek, hedefe konmak ve hakaret edilmeyi gerektirmez.
İmamoğlu, Yuvanidis'e "'Orada olsaydım, milleti oradan kovardım' demişsiniz. Kimseyi kovmaya gücünüz yetmez, hele beni hiç yetmez bunu bilin'" demiş ve bu görüşmeyi kaydetmiş. Bu arada biz sadece İmamoğlu tarafını biliyor duyuyoruz, çünkü kaydı alan bu taraf. Ama tapeleri dinleyenler ve haberin detayına bakanlar zaten Yuvanidis'in aslında İBB Başkanı'nı kovmayı kast etmediğini göreceklerdir. Sanki öyleymiş gibi haberi manipüle edip başkana iletenler danışman veya halkla ilişkiler uzmanı mıdır bilmem ama o kadroların çok daha dikkatli seçilmesi konusunda bir uyarı fişeğidir bu hata.
Ya da şöyle diyelim, İBB Başkanı'na göre, bu bir hata mıdır?
Daha önce bu tip gafları olan CHP vekilleri ve genel başkanlarına bakarsak bunun bir hata olup olmadığı konusunda sanırım pek de ortak bir görüş bulamayabiliriz.
Bu biz azınlıklar için, kendini muhalefet , helalleşme gibi kavramlarla yan yana koyan liderlerin samimiyetini de sorgulatır bizlere...
İmamoğlu, belki unutmuştur ama kendisini İstanbul'da seçtiren Şişli, Bakırköy, Yeşilköy, Adalar gibi bölgelerden oy verenlerin önemli bir kısmını oluşturmaktadır azınlıklar.
Öte yandan acaba kendisi, adları yüzlerce yolsuzluğa bulaşmış, bu ülkenin azınlıklarına hakaret eden gazetecilerle, yazarlarla, siyasetçilerle, sporcularla buluştuğunda ya da belediye meclisinde yolsuzluk yapan AKP'li üyelere de Yuvanidis'e çektiği fırçayı çekiyor mudur?
Çekmiyordur tabii ki.
Çekmedi de?
Çektiyse de telefona kaydedip ifşa etmedi.
Görmedik.
E peki gücü bize mi yetiyor?
Evet. Gücü bize yetiyor.
Cumhuriyet tarihinde hep olduğu gibi. Sayın İmamoğlu da o tarihin bir parçası ve o neslin bir ürünü nihayetinde. Daha yapıcı bir dil benimsediği için yine kendimizi mi kandırdık?
Mustafa Sarıgül'ün bile Şişli Belediye Başkanlığı'na seçilirken "ahpariklerim, kuyriklerim" (Ermenice ağabeylerim ablalarım) sözlerine inanmadı mı bu azınlıklar.
Kendisine yakın holdinglerle Sarıyer ve çevresinde Ermenilerin malları üzerinden çevirdiği dolapları zamanın Agos'undan okuyabilirsiniz.
Ama yine de oy verdi azınlıklar.
İnandı.
O kadar bile iyi niyet yeterdi bizim için. En azından bir ışıktı karanlıkta.
Düşünün. Sarıgül diyorum...
Neyse, gelin biraz içeriden azınlık toplumlarından size biraz anlatayım niye böyle olduk diye? En azından benim mensup olduğum Ermenilerden...
Bu ülkede Müslüman Türk olmayanlar çok iyi bilir. Bireysel olarak veya kurumsal olarak bu ülkede varlığınızı sürdürecekseniz, sürekli muhalif olmak toplumunuza yarardan fazla zarar sağlar.
Kendilerine yapılan soykırımlardan kurtulan bu toplumlar bunu çok iyi bilirler. Köyde kalancaksan ağa ile, ağa ile kalacaksan muhtar ile, kaymakamla iyi anlaşacaksın. Hatırlarsınız, okumuşsunuzdur, soykırımdan kurtulan Ermenilerin çoğu o bölgedeki önde gelen siyasetçilerle arası iyi olduğundan kurtulmuştur. Halide Edip gibi biri zorlamasaydı Gomidas gibi bir Ermeni müzikolog kurtulabilir miydi?
Sırtını halka veren, bağımsızlığa inananan, isyan eden Sason'dan, Muş'tan, Van'dan kaç aile kaldı geriye?
Dolayısı ile 100 yıldır alınmış bir ders var. Bireysel olarak muhalefet edebilirsin ama kurumsal muhalefet pahalıya patladı bizlere bu topraklarda.
Bu yüzdendir ki Ermeni toplumunda da diğerlerinde olduğu gibi iktidara yakın, iktidarla iş tutan isimler önemli konumlarda yönetici olabilirler. Olmalarına izin verildi.
Hem devlet tarafından hem de azınlık toplumları tarafından.
Tarih boyunca dini lider olanı da vardır.
Hatta şaşıracaksınız belki Ermeni milli okullarında kurucu olan iktidar ajanı insanlar olmuştur.
Bu, sizin değil belki ama soykırıma uğramış olan toplumlarda, ölüm döşeğindeki bitkisel hayatını en azından bir süre daha devam ettirebilecek oksijeni sağlar.
Geleceğe umutla bakıp bir gün o bitkisel hayattan çıkarsak diye okullarınızı, kiliselerinizi, hastanenizi açık tutmanızı sağlar.
O yüzdendir ki bazı Ermeni zenginleri ve ünlü isimler bazen TSK'ya büyük miktarlarda bağış yaparlar (yaptırılırlar).
Veya devlet erkanı için tebrik mesajları yayınlar. 24 Nisanlarda diasporada soykırımın tanınması için mücadele eden ırktaşlarını kınarlar, (kınattırılırlar).
Aksi taktirde ne olur bu zenginlere biliyor musunuz?
Çok değil daha bir 10 yıl önce yaşandığı için çok iyi hatırlıyorum.
Önce ofislerine maliye gider. İşyerlerinin hesapları içlerindeki paralar bir daha geri alınamayacakmış gibi dondurulur.
Sonra araçları kurşunlanır bir tatil yerindeyken. Ardından mesaj gider: "Tehlikede iseniz gelin şikayette bulunun emniyette konuşalım"
Gidilir, konuşulur, o konuşmada Hrant Dink'in valiliğe çağrıldığı gibi üst düzey bir yetkili daha eklenir. Ve orada güvenlik garantisi verilir.
"Ah buyrun vsvs.. vakfımızın başkanı da buradaydı, o da bağış topluyormuş, siz de katkıda bulunmak istemez miydiniz"
İstersen isteme!
Kendi yarattıkları tehdite güvenlik garantisi verilirken de mesaj iletilir.
Daha yakın bir zamanda bu sistemin nasıl işlediğini Sedat Peker bile ifşa etmişti. Bir polis müdürü aracılığı ile Yedikule Ermeni Hastanesi Vakfı Başkanı Bedros Şirinoğlu'ndan 500 bin TL rüşvet (bence haraç) istendiğini ifşa etmişti.
1965'te ilk kez yurtdışında atalarına yapılan soykırımı anmak için toplanan Ermenilere ilk mesaj da Türkiyeli Ermenilerden gelmiştir. Taksim Meydanı'na çelenk koyup "Türk oğlu Türk" olduklarını kaşelemişlerdir.
Ermeni toplumunda bu kostüme uyan, isimlerden biri bir gün bana " Biz bu ilişkileri tutmasak bu okullar , kiliseler de tek tek kapatılır. Kapatmak kolay ama açmak zor bu ülkede".
İktidar kendine yakın olma şartını koştuğu azınlıkların hayatta kalma stratejisini bastırdıkça yıllar içerisinde ona yakın olan azınlık mensupları da iktidarlaştılar.
İktidar'ın dilini benimseyip, onun yöntemlerini kendilerine ve kurumlarımıza adapte ettiler. İktidar seçim yapmıyorken neden tekele dönmüş olan azınlık vakıfları seçim yapsın ki.
Güç arkasında, beka yanında, seçim neyine gerek.
Üstelik kurum da kör topal yürüyor.
Sinmek ve boyun eğmenin bize bugüne kadar hiçbir şey kazandırmadığını düşüyorum.
Çünkü karşımızda güvenebileceğimiz bir devlet yok.
Bize karşı yok etme siyaseti güden bir yapı ile 100 yıldan fazladır mücadele ediyoruz. Azınlık kurumlarımızı açık tutmak pahasına iktidarla ilişkiyi sağlama alma çabası toplumumuzun içerisinde bulunduğu uzun bitkisel hayat o kadar uzun sürdü ki o bitkisel hayattan çıkıldığında felç olmuş bir Ermeni, Rum, Yahudi veya Süryani toplumu ile karşı karşıya kalma ihtimalimiz çok yüksek.
Ve devletin asıl gayesi de bizi bu ölüm uykusunda mümkün olduğunca uzun tutarak fişimizi çekecek bir tek kişi bile kalmayınca da mumyalayıp müzeye koymak.
İşte tüm bu bilgiler ışığında şimdi başa dönüp o videoyu bir kez daha izleyin.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun yaptığı video video kaydı sizce azınlık vakıflarında demokratikleştirmeye mi yarıyor, yoksa onu komaya sokmak adına bir fiş daha mı çekiyor?
Evet ama diye söze başlayanlar, İmamoğlu'nun vermek istediği mesaj bu olmayabilir. Ama adı Cumhurbaşkanlığı için geçen bir siyasetçinin bu olacakları görebilmesi gerekir. Öte yandan biz ne höt zöt başkanlar gördük. Unutmayın şimdiki Cumhurbaşkanımız da bir dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı idi.
Bir de not:
Sayın İBB Başkanı, aylar önce İstanbul'da Hristiyanların mezarlarının Müslümanlarınkinden küçük olması gerektiğini söyleyen belediyenizin bünyesindeki bir yönetmeliği eleştirmiştim bu köşede. (0,64 metrekareye kaç ruh sığar, artigercek.com 24.09.2021 ,)
Yazım sonrasında bana bir aracı ile acilen bu konunun düzeleceği mesajını göndermiştiniz. Siz azınlık vakıflarını azarlarken belki arada kaynadı gitti ama o yönetmelik hala değişmedi. Bilgilerinize arz ederim.