Aris Nalcı
0,64 metrekareye kaç ruh sığar?
İHD-Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon bu hafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin mezarlıklar yönetmeliğine dikkat çeken bir açıklama yaptı.
İBB Cenaze ve Defin Hizmetleri Yönetmeliği'nde Mezar ebatlarını düzenleyen Madde 6'da tüm mezarlıkların ebatının azami 2.64 m² olarak, "ekalliyet" (azınlık) mezarlıklarının ebatının ise azami 2m² olarak belirlendiği ifade ediliyor.
Türkiye'de çıkarılan her yönetmelik bir başka ayrımcılık içerir. Aslında yönetmeliği çıkaranlar bile bunun ayrımcılık olduğunu bilmez/ sanmaz. Kendi içerisinde tutarlı bir açıklama arama gereği de duymamıştır.
İşte bu yüzden Osmanlı'dan günümüze tüm o ayrımcı içerikler hepsi satır aralarında durmaktadır.
Kim bilir bu yönetmelik ne zaman yazılmıştır.
Kime kaç metrekarelik alan ayrılacağı ne zaman kim tarafından karar alınmıştır? Ermenilere, Yahudilere, Süryani ve Rumlara sorulmuş mudur?
Sanmam.
Bu bahsi geçen son değişiklik 2013'te yapılmış.
Yani AKP yönetimindeyken.
Ama şimdi İHD İBB'den bu ayrımcılığı düzeltmesi için çarı yapıyor.
Mezar yerleri aslında mezarlıklar müdürlüğü tarafından özel izinlerle farklı inşaa edilebilirler. Mesela bizim Şişli Ermeni mezarlığında ihtişamlı edebiyatçılar panteonu vardır. Mezarlıklar bizler için bir ibadet yeri, bir varlığını ve benliğini hatırlama yerleridir.
İşte o yüzden de önemlidir.
Ben İstanbul'da en çok mezarlığa gittiğimde kendimi 'çok' hissederim bana atfedilenin 'azlığın' aksine. Aynı şekilde Türkiye'nin dört bir yanında gittiğimde bana harabe Ermeni mezarlıkları gösterdiklerinde de yine içim yanar.
Aslında ne kadar kalabalık olduğumu hissettirebilecek o mezarlıklar zaten kalabalık olduğumuzu unutalım diye tahrip edilir çoğu zaman da.
Dönelim konumuza. Bu yönetmelikte bir başka ilginç nokta da "Gayrı müslim"lerin "Müslüman", "Müslüman"ların da "Gayrı Müslim"lerin mezarlıklarına gömülemeyeceği.
Bu sadece İstanbul'da değil aslında birçok yerde kabul görmüş bir yönetmelik maddesi.
Ancak gelin görün ki bu madde ne 1980'lerde Levon Ekmekçiyan'ın idamında ne de daha önce öldürülen Ermenilerin mezarları için uygulanmamıştır.
Levon, Edirnekapı mezarlığında bilinmeyen bir yere gömülmüştür.
Aynı şekilde soykırımda öldürülenlerin ise mezarları o yollar, o topraklar oldu.
Dolayısı ile bize layık görülen o 2 metrekarelik alandan çok daha fazlasını kapsamaktayız bugün...
İnsanlar azalırken mezarlıklar azaltıldı....
Eskiden kiliselerimiz ve okullarımız kadar mezarlıklarımız da çoktu.
Alemdağ, Beşiktaş, Beykoz, Davutpaşa, Kartal, Pangaltı ve Eyüp'teki mezarlıklar yok oldu gitti. Şimdi üzerlerine çökenler villalar katlı otoparklar hatta askeriyeler yaptılar...
Evet, askeriye yaptılar...
Harbiye Askeri Akademisi de Pangaltı Ermeni Katolik Mezarlığının üzerine inşa edilen yerlerden biridir.
Pangaltı Ermeni Mezarlığı 1560 yılı civarında Ermenilerin kullanımına sunulmuş.
1930'larda salgınlar nedeniyle mezarlıkların şehir merkezlerinde bulunmasının sağlığa zarar vereceği düşünülerek kullanıma kapatılmış.
Buradaki bazı mezarların Şişli Ermeni Mezarlığı'na taşındığı rivayet edilir...
1930'larda yıkılan mezarlığın bulunduğu bölgede günümüzde Divan Oteli, Hilton Oteli, Hyatt Regency Oteli, Taksim Gezi Parkı, İstanbul Radyoevi ile Askerî Müze'nin bir kısmı ile çeşitli yapılar bulunuyor.
Konuya ilişkin Agos'ta Armaveni Miroğlu, Tamar Nalcı-Emre Can Dağlıoğlu, Kübra Uygur ve Zakarya Mildanoğlu gibi araştırmacıların birçok makalesi yayınlandı ama bilgileri özetleyerek buradan da aktaralım bir kez daha...
Mezarlığın üzerinde bulunduğu topraklar, Kanuni Sultan Süleyman’ın aşçısı Manuk Karaseferyan üzerinden Ermeni cemaatine aktarılmış.
Surp Agop Hastanesi'nde veba salgınında ölenlerin gömüldüğü mezarlık halk sağlığını tehdit ettiği gerekçesiyle 1865'ten sonra kullanılmaz.
Bunun üzerine de boş kalan araziye, Istepan Paşa Aslanyan’ın çabalarıyla, Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi inşa edilir.
1912’de, Belediye, caddeyi genişletmek için, mezarlık arazisine çöker.
Toprak bedeli yerine kemiklerin taşınması için 15 bin altın öder ve çıkar işin içinden.
Mezarlık 1939'a kadar birçok davaya konu olmuş, Ermeni Patrikhanesi açtığı davada "Türkiye'de Ermeni de Patrikhane de yok ki." cevabını alır. Patrikhane'nin 1915'te Kudüs'e sürüldüğü cevabı soykırımın kanıtı gibidir. 39'da çökme tamamlanır ve mezarlıktan çıkan taşlar Prost'un Eminönü meydanının taşları ve Gezi Parkı'nın merdivenleri olurlar...
Yani neymiş.
Bize kendi ölülerinizden az görülen 0.64 metrekare ne ki bugüne kadar alınan binlerce dönümün karşısında.
Yaşarken Kurtuluş'a, Yeşilköy'e, Bakırköy'e, Adalar'a sıkıştırdıkları bizleri ölünce de 2 metrekareye sıkıştırabilirler. Ancak toprağın altındaki bizlerin kemikleri, ya bir toplu konut inşaatında, ya bir park kazısında çıkacaktır ortaya.
Göbeklitepe'deki buluntuların bir kopyasının ABD'deki BM bahçesine hediye edilmesi görüntüsü altında yok edilen mezarlar ne ki...
Surp Agop'un mumunu askerler yaktı
Mezarlıklardan bahsederken. Türkiye insanının dini ve batıl inançlarına da değinerekten şu hikâyeyi size aktarmak istiyorum.
Bu hikâye işe ve Eminönü'ne yürüyerek giden genç Sarkis Seropyan'ın bana aktardığının özetidir...
Genç Seropyan, Surp Agop Mezarlığı'nın şimdi Harbiye Askeri Müzesi olan bölümünün baktığı Cumhuriyet Caddesi'nden yürümektedir. Rüzgâr o kadar çoktur ki kafasını hep eğik tutar ki askeri müzenin (mezarlığın) duvarı aşağıdan gelen rüzgârı kessin.
Bir gün kaldırır kafayı. Bir bakar içeride bir asker bir mum yakıyor.
Sonra her geçişinde bakar oraya. Mum yanıyor.
İleriki yılarda anlar olayı.
1939'dan itibaren boşaltılsa da mezarlık aslında bazı mezarlar veya anıtlar içeride kalmış. Askerler talim alanı olarak kullanıyor.
Surp Agop'un anıt mezarının o mum yanan yer olması ihtimal.
Seropyan diyordu ki:
"Mesela biri kaza kurşununa denk geldi. Kurşun orada bir ağaca girdi. Askerler orada nöbet tutar, ölen asker için hazırol dururlar günde bir kez. Anma gibi. İşte Surp Agop'un mumu da böyle bir şey. Herhalde komutan emretmiştir. Surp Agop'un mumu sönmesin diye her gün bir asker o rüzgârlı havada yakmıştır o mumu..."
Daha adil bir dünya mümkün Sayın Başkan...
Artık İBB Başkanı mı yoksa ülkenin başkanı mı duyar bilmem. Benim için çökme işinde her bürokrat veya siyasetçi bir.
Şu 'az' kalmış Ermeni cemaatine, Rum toplumuna, Süryanilere dokunmayın artık.
Hayatta rahat vermiyorsunuz tamam.
Yavaş yavaş azalıyoruz zaten. İstediğiniz oluyor.
Toprağın üstünden altına giriyor bedenlerimiz daha da azalarak.
Ama bırakın yer üstünde vermediğiniz nefes alanını toprağın altında çok görmeyin...
0,64 metrekareyle memleket kurtulmaz.
Gelin dönün şu hatadan.
Dünya 5'ten büyük ama siz 0,64 metrekarelik olmayın.
Kaynakça:
Tamar Nalcı ve Emre Can Dağlıoğlu'nun makalesi
Zakarya Mildanoğlu'nun makalesi
Armaveni Miroğlu'nun makalesi:
‘Pangaltı Ermeni Mezarlığı (Surp Hagop Mezarlığı)’ (Toplumsal Tarih, no 187)