Cem Erciyes
İyi şeyler
Sanat sezonu Eylül sonunda hızlı bir başlangıç yapar. Bu başlangıcın hızı, eğer o yıl İstanbul Bienali varsa iki-üç kat daha yüksek olur. Bu yıl Bienal yok, ama açılışlardaki dünya çapında isimler adeta bir Bienal yılı kıvamında.
Bienal’in özel bir etkisi var. Çünkü bu önemli etkinlik dünyanın dört bir yanından sanat insanlarını kente çekmişken, bizim sanat dünyamızda da ‘tatlı bir rekabet’ kendini gösterir. Bundan tabii ki biz izleyiciler kazançlı çıkarız. Bu yıl İstanbul Bienal’i yok, ama varmışçasına bir hareketlilik söz konusu. Büyük müzeler ve tanınmış koleksiyonerler iddialı sergilerle İstanbul’un sanat ortamını hareketlendirirken ‘tatlı rekabete’ Kültür Bakanlığı da katılarak en ünlü sanatçıların sergilerini açacağını duyurdu…
Aslında 18. İstanbul Bienali’nin 2024 sonbaharında yani şu sıralar yapılması gerekiyordu. Fakat geçen yıl yaşanan küratör krizinin ardından Bienal 2025 yılına ertelendi. Öyle tahmin ediyorum ki bazı kurumlar bunu beklemiyordu ve şu sıralar ziyaretçilerle buluşan büyük sergilerden bazıları Bienal olacakmış gibi planlandı. Birkaç yıl süren hazırlıklar tamamlanmak üzereyken İstanbul Bienali’nin iptal edilmesi sürpriz oldu. Ama tabii ki kimse planlarını değiştirmedi ve biz de harika sergiler görme şansı bulduk.
İstanbul Modern’de haziran ayında açılan Olafur Eliasson sergisi sürüyor. Eliasson güncel sanatın dünya çapında en ilgi çeken imzalarından biri. Bu serginin yanı sıra İstanbul Modern diğer salonlarında çok popüler bir Japon sanatçıyı, ördüğü kırmızı ağlarla tanınan Chiharu Shiota’yı ağırlamaya başladı. Türk-Japon ilişkilerinin 100. yılı nedeniyle Japonya’nın da desteğiyle açılan sergi Instagram’da en az Eliasson kadar ilgi görüyor…
Pera Müzesi’nde ise Macarların desteğiyle açılan güzel bir sergi var. Çok da meşhur olmayan ama özgün işleriyle sanat tarihinde kendilerine yer edinmiş Dóra Maurer, Vera Molnár, Gizella Rákóczy’nin çalışmalarından örnekler yer alıyor. ‘Hesaplar ve Tesadüfler’ adını taşıyan sergi matematikten, müzikten, bilgisayardan yararlanarak yapılmış resimleri içeriyor. Bu sergi de devletler arası iş birliğinden, 2024’ün Macar-Türk yılı ilan edilmesinden alıyor desteğini…
Sanıyorum en iddialı sergiyi Sakıp Sabancı Müzesi açmış oldu. Savaş sonrası Avrupa resminin efsanevi imzalarından biri olan Georg Baselitz’in en yeni resim ve heykelleri ‘Son On Yıl’ başlığı altında sergileniyor. Baselitz’in Türkiye’de açılan ikinci sergisi bu. Yapı Kredi’nin Beyoğlu’ndaki galerisinde iddialı sergiler açtığı bir zamanda, yirmi yıl kadar önce gelmişti Türkiye’ye. Geçen yıllar içinde Baselitz ismi daha da büyüdü dünyada. Sadece imzası bile yeter ama Sabancı Müzesi’ndeki sergi gayet kapsamlı… Çok sayıda ve büyük boyutlarda resimler, heykeller dolduruyor müzenin salonlarını, bahçesini. Gerçekten de etkileyici ve özel bir sergi bu.
Ama tabii Baselitz, Eliasson gibi ‘çağdaş’ isimlerin hiçbiri bir Picasso etkisi yaratmaz. Malum Sakıp Sabancı Müzesi de yıllar önce açıldığında en büyük etkiyi Picasso sergisi ile yapmıştı. Şimdi Kültür Bakanlığı tarafından Ankara’da bir Picasso sergisi açıldı. Bu sergi, haftaya şehir değiştirecek ve Kültür Bakanlığı’nın ‘Kültür Yolu Festivali’ kapsamında 28 Eylül’de İstanbul’da açılacağını duyurduğu ‘süper sergiler’den biri olarak izleyiciyle buluşacak.
6 Ekim’e kadar sürecek İstanbul Kültür Yolu Festivali kapsamında Picasso’dan başka Andy Warhol, Leonardo Da Vinci, Frida Kahlo, Sebastia Salgado ve Refik Anadol’un sergileri açılacak. Adeta Kültür Bakanlığı ‘herkesin bildiği isimler’den ne bulduysa İstanbul’a getirmiş gibi. Daha açılmadı bu sergiler ama benim bültenlerden anladığım kadarıyla mesela Picasso’nun desen ve afişleri, Frida Kahlo’nun günlükleri, Da Vinci’nin ise makine çizimlerinin canlandırmaları sergilenecek… Eğer tamamını gezebilirsem, bu festivali sizler için ayrıca yazmaya çalışacağım…
Eylül’ün en önemli gelişmelerinden biri ise Mustafa Taviloğlu’nun efsanevi koleksiyonunu sergiliyor olması. Türkiye’de özel koleksiyoncuların öncülerinden biri Taviloğlu. Piyasada gerçek bir efsane. Bir ara müze açması beklendi. Ama olmadı. Şimdi kolesyionunun tamamını duvarlara asıp izleyiciye gösteriyor. Gerçekten ilginç bir gösteri bu. Nihayetinde 903 sanatçıdan 2412 eseri sergileyecek mekan bulmak kolay değil. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Artİstanbul Feshane, Tersane’deki İstanbul Sanat, Kadıköy’deki Müze Gazhane, Mevidiyekoy’deki Likör Fabrikası, Galeri Eyüpsultan ve İş Sanat’ın Kibele Sanat Galerisi ‘Bir Koleksiyoner Hikayesi’ adlı bu dev sergiyi ağırlayacak…
Memlekette siyasi ve ekonomik kriz almış başını gitmişken sanat dünyasının böyle canlı ve zengin etkinliklerle atağa geçmesini ‘iyi şeyler de oluyor’ kabilinden not etmek gerektiğini düşünüyorum. Sponsorlar, koleksiyoncular, sanat kurumları ayakta, onların ekonomik krizden fazla etkilenmediklerini görüyoruz. Bunların önemli bir kısmı ya ücretsiz ya da sembolik fiyatlarla ziyaret edilebilecek kurumlar, mekanlar. O nedenle iyi sanat görmek isteyen, evrensel sanata ulaşmak isteyenler için gerçekten de güzel, etkileyici ve ulaşılabilir bir atmosfer var şu sıralar İstanbul’da. Bunu tabii ki her şeyden çok bu salonlara gidip o işleri görecek sanat izleyicisine borçluyuz. Bu şehirde hala iyi kültür sanatı talep eden birileri ve bu talepleri önemseyenler var. Kültür dünyamız her şeye rağmen ayakta kalmayı başarıyor, bunun da ayrı bir kıymeti var.
Cem Erciyes kimdir?
Gazeteci, yayıncı. 1971 doğumlu Cem Erciyes, İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe 1992’de Dünya Gazetesi’nde başladı. Dünya Kitap dergisi ve kültür sanat sayfalarında çalıştı. 1997 yılında Radikal’e geçti. Kültür Sanat Editörü ve Radikal Kitap Eki Yayın Koordinatörü, Ek Yayınlar Yönetmeni gibi görevler üstlendi… 2016 yılında Doğan Kitap’ın yayın direktörlüğünü üstlendi. Halen bu işi yapıyor. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yazıları yayımlandı. TRT’de, Açık Radyo’da kültür sanat ve tarih programları hazırladı, sundu.