Ayşegül Kars Kaynar

Ayşegül Kars Kaynar

Kafkaesk gerçeklik ve yabancılaşma halleri-I

Zaman zaman Türkiye’yi Kafkaesk sıfatıyla birlikte düşünmek işten bile değil, hele ki son KDV artışlarına karşı hiç bir itiraz yapılmayınca ya da yağmur yağdığında sel olup, insanların ölmesi normalleşince.

Kafkaesk sıfatı, F. Kafka’nın Dava hikayesine referansla, korkutucu ya da tedirgin edici anlamında bilhassa yargısal süreçleri betimlemek için kullanılır. Buna göre mahkemeler eliyle uygulanan baskı, zor, hak gasbı, hürriyetten men etme ya da sanığın bir serbest bırakılıp bir tutuklanmasıyla sürecin sarmala döndüğü vakalar Kafkaesktir. Gezi Davası ve özel olarak Kavala’nın yargılanması için bu analiz yapılmıştır. Bununla birlikte Kafkaesk bir o kadar, gerçeklikten kopma ve uzaklaşma durumunu ifade eder.

Bu sıfatı ünlü avukat J. Verges’in kullanışı ikinci anlamını ön plana çıkarır. “Gerçekte, ne denirse densin, K’nın evreni Nazizmin ya da SSCB’nin evreni değildir” diyor Verges (1). Dava romanının kahramanı Joseph K’nin evreni, yaptığı haber nedeniyle kendini mahkemede bulan bir gazetecinin ya da bir muhalefet liderinin evreni değildir. Daha ziyade varoşların, gecekonduların, genelevlerin, tarım işçilerinin kurduğu çadır mahallelerin evrenidir. Bu evrende yaşayan saçı başı dağınık, güneşten teni kavrulmuş, memeleri sarkmış, okuma yazması ha var ha yok ve belki de çat pat Türkçe bilen bir kadının eline bir mahkeme celbi tutuşturup hakim karşısına çıkardığınızda ortaya Kafkaesk bir manzara çıkar. Kafkaesk hal, kişinin başına gelen duruma tamamen yabancı olduğu, durumu hiç anlamadığı, kendini ifade ve yardımsız hareket edemediği haldir. Durumun baskısı ve şiddeti ne kadar artarsa artsın, süreç ne kadar uzarsa uzasın kadının bir türlü durumunu idrak etmemesi ve dile gelmemesinin yarattığı bunaltıcı havadır.

Kafkaeskin ilk anlamını (korku ve tedirginlik) yerleştiren araç ve politikalar kullanarak ikinci anlamına sahip (bunaltıcı bir sessizlik ve tepkisizlik) bir halk yaratmak, otokrasilerin bir arzusu olabilir. Hatta zaman zaman Türkiye’yi de bu sıfatla birlikte düşünmek işten bile değil, hele ki son KDV artışlarına karşı hiç bir itiraz yapılmayınca ya da yağmur yağdığında sel olup, insanların ölmesi normalleşince. Buna göre de Kafkaesk, baskıcı bir siyasi rejim altında yaşayan ve direnme pratiklerini unutacak derecede örgütlerini, hafızasını ve reflekslerini kaybeden bir halkın, başına gelen her türlü haksızlık ve artan sömürü karşısında gösterdiği kayıtsızlığın ve kitlesel tepkisizliğin sıfatı olur. Halkın, konuşmayı unutmuşcasına hiç bir talepte bulunmamasıdır. Devletin ise halka, karşısındaki iradesiz bir canlıymış gibi, uygun gördüğü muameleyi yapabilmesidir.

Verges’in yardımıyla Kafkaesk terimini yorumlar ve bu sıfatı topluma uyarlarken, bu uyarlamanın sınırlarını da belirtmek lazım. İlk olarak Verges’e göre bireyin toplumsal gerçeklikten uzaklaşması bir idrak ve ifade sorunudur. Bu da Verges’in gerçeklikten kopuşu büyük oranda bir dil ve iletişim eksikliği meselesi olarak gördüğü anlamına geliyor. Ancak gerçekliği idrak ve ifade bahsi açıldığında hesaba katılması gereken bir diğer unsur, ideoloji. Gerçeklikten uzaklaşmayı ideoloji ile birlikte düşündüğümüzde ise Kafkaeske alternatif başka ve daha tanıdık bir kavram, yabancılaşma, çıkar karşımıza. Umarım bu konuya da gelecek yazıda değineceğim.

Referans: J. Verges, Savunma Saldırıyor, Metis Yayınları, sf. 42


Ayşegül Kars Kaynar: 1980 yılında Ankara’da doğdu. 2014 yılında ODTÜ Siyaset Bilimi bölümünden doktora derecesini aldı. 2015 yılında Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin düzenlediği Genç Sosyal Bilimciler Ödülleri’nde doktora tezi kategorisinde ödül ve 2017 yılında Halit Çelenk Hukuk Ödülleri’nde mansiyon kazandı. New School for Social Research ve Hamburg Üniversitesi’nde araştırmacı olarak bulundu ve ardından Humboldt Üniversitesi’nde çalıştı. Çağdaş Türkiye siyaseti, hukuk devleti ve asker-sivil ilişkileri üzerine yayınları bulunmaktadır

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşegül Kars Kaynar Arşivi