Baskın Oran
Kayıp ilanı: Türk dış politikası ve T.C. Dışişleri Bakanlığı
Kalitesi ve tecrübesi Bizans ve Osmanlı’dan süzülerek gelen T.C. Dışişleri Bakanlığı, yaklaşık doksan yıl boyunca TDP’yi (Türk Dış Politikası) inşa etti ve uyguladı. İki temel ilke üzerine:
1) Batıcılık. Çünkü bu politika, 1718 Lale Devri’nden başlayarak 1839 Tanzimat’la kesinleşen temel uygarlık çizgisi;
2) Mevcut sınırları ve Batı-Rusya dengesini koruma politikası. Çünkü Ortadoğu’da taşları yerinden oynatmak fevkalade riskli. Hele de; Arap olmayan, bölgenin doğal lideri Mısır’la sürekli didişen ve üstelik de "eski efendi" olan bir devlet için.
***
Bu TDP yıllardır kayıp. Yerini, 2016’dan sonra dörtnala kalkan EDP (Erdoğan Dış Politikası) aldı. Onun da (TDP’ninkilerin tam zıddı) iki temel ilkesi var:
1) Batı’dan ve özellikle de AB’den uzaklaşıp Rusya’ya yanaşmak. Çünkü Batı kendisinden demokrasi talep ediyor, oysa Rusya’nın hiç böyle bir şartı yok: Hem Batı’yı bölmüş oluyor, hem de kendisi olmadan Ortadoğu’da kımıldaması imkansız bir müşteriye sahip oldu;
2) Dengecilik yerine, şark kurnazlığı yapıp Batı ile Doğu’yu birbirine oynamaya çalışmak. Çünkü artık "dış politika", sırf Erdoğan iktidarını ayakta tutmaya adanmış iç politikanın, İhvan ideolojisi ve Sünni dünya liderliği amaçlı uzantısından ibaret. İktidarın, bütçesi limitsiz bir Diyanet’in yabancı ülkelerde "yerden ısıtmalı" camiler yaptırmasıyla dinî hisleri, Kürt düşmanı bir yayılmacılık yaparak da yerli ve milli hisleri tahrik aracına dönüştü.
Bu EDP, TDP’nin tam aksine, Ortadoğu’ya balıklama dalmış vaziyette. Sadece TSK’yle değil, silahlandırdığı İslamcıları maaşa bağlayıp vekalet savaşı yürüterek Suriye’ye yerleşmeye çalışıyor. Yetinmiyor, sınır ötesi operasyonlarla muhalif kaçırıyor, hatta "etkisiz hale" getiriyor.
Suriye’de tutunamayınca, bataklıktan sıyrılmak için, yine iç savaşın sürdüğü bir başka bataklığa, bu sefer deniz ötesi Libya’ya atlıyor.
Öyle bişey ki, havsala almaz: İç savaşın taraflarından Sarrac’a asker gönderdiğinden bir hafta sonra arabuluculuğa soyunuyor! Hafter’den derhal tehdit geliyor, neyse ki Rusya imdada yetişip ateşkes sağlıyor. Yandaş medya da "Türkiye Barışı" diye manşet atıp milliyetçileri dolduruşa getiriyor.
Oysa böyle yayılmacılıklar için özel şartlar lazım:
1) Ekonomin kırılgan olmayacak;
2) İçeride kamuoyun ortasından bölünmüş olmayacak;
3) Dışarıda herkesle kavgalı olmayacaksın.
Tek Adam Türkiyesi bunların üçüne de çok yabancı.
***
Bakanlık yıllardır kayıp. Yaklaşık 2010’dan itibaren, yabancı dil hatta doğru Türkçe imla bilmeyen Fethullahçı gençler "kursa yollarız" denilerek sınav soruları dağıtılmak suretiyle alındı. Davutoğlu döneminde Osmanlı’nın eski toprakları için ilan edilen "Komşularla Sıfır Sorun" ve "Yumuşak Güç" ilkelerinin, silahlı Neo-Osmanlı politika için bir kuru dere yatağı oluşturduğu sonradan anlaşılacaktı. Çünkü 15 Temmuz 2016 sonrasında Tek Adam Yönetimi başlamış, KHK’lerle tasfiye edilen Fethullahçıların yerine alınan ve amirlerine "Meraba" diye başlayan mesajlar yazacak kadar usul-erkan yabancısı gençler Bakanlığa doldurulmuştu.
TDP’nin yerini EDP alınca T.C. Dışişleri buharlaştı. Ortadoğu’da akıl almaz şeyler yapılmaya başlandı. Çünkü Bakanlık TDP’yi oluşturup uygularken politikacıları bir umman olan uluslararası ilişkiler tarihi konusunda da bilgilendirir, dış politikaya ilişkin söyleyeceklerini yazıp ellerine verirdi. Üstelik, temel uğraşları arasında, bunların kırdıkları muazzam potları bir biçimde tevil etmek, örtmek gibi son derece önemli bir işlev de vardı.
***
Yanlış anlaşılmasın, Bakanlık bürokratı tipik bir devlet memuruydu. Hükümet sonunda neye karar verirse onu aynen uyguluyordu. Ama başka bakanlıklardan ufak bir farkla: Nihai karar mekanizmasını dünya gerçeklerine göre her kademede etkilemeye çalışarak.
Sebebi: Bu bürokratlar, kentli orta sınıfın dil bilir ve iyi fakülte mezunu (Mülkiye, Hukuk…) çocuklarıydılar. Büyük titizlikle yapılan bir sınavdan geçmiş olmanın getirdiği özgüvene sahiptiler. Bakanlığa girince, aynı kültürel ve sınıfsal niteliklere sahip amirler tarafından eğitiliyorlardı. Ve dış politika, ciddi uzmanlık ve dünya bilgisi gerektiren, önüne gelenin uluorta fikir serdedemediği bir özel alandı. Bütün bunların sonucunda Bakanlık, kliantelizm belasının ("sen bana oy ver, ben oğlunu işe alayım") nüfuz edemediği özel bir kurumdu.
Bakanlık bu tartışarak politika oluşturma işine kendi iç bünyesinden başlar ve siyaset makamına kadar ulaştırırdı. Amirlerinin yetiştirdiği gençler gerekli metni yazar, yukarıya götürür, görüşünü orada rahatça savunurdu. Aynı ilke uygulanarak bu metin başkatip, daire başkanı, genel müdür yardımcısı (= büyükelçi adayı), genel müdür derken en yukarıya, yani genel sekreter’e (eskiden: katib-i umumi) kadar giderdi. Adı 12 Eylül darbesinde "müsteşar"a dönüştürülen (ve tüm bakanlık müsteşarları arasında Gazi’nin imzasıyla tek kırmızı plakalı makam arabasına sahip kılınmış) bu en yüksek bürokrat da karar vericilere (bakan ve başbakan) çıkar, Bakanlık’ın gerekçeli görüşünü anlatırdı.
Kontrol edilemez bir sınıf hasedi sonucu "monşer" diye anılan T.C. Dışişleri artık tamamen devre dışı. Zaten T.C. Hükümeti kaldırıldı, TBMM ise konu mankeni. Artık sadece Tek Adam var.
Ama önemli değil. Cumhurbaşkanımız içimizi rahatlatıyor: "Montrö’yü kafaya takmayın yaaa". Ulaştırma bakanımız sevince boğuyor: "Kanal İstanbul’dan yılda 5 milyar dolar bekleniyor."
***
EDP başlayınca Bakanlık bitti ama sadece bu yüzden değil:
Tüm mekanizmasını bozdular. Usta-çırak ilişkisi ve yetişmiş orta kademe kalmadı; artık metinleri doğrudan daire başkanı yazıyor çünkü 2010’dan sonra liyakatli çırak, Fethullahçıların tasfiyesinden sonra ise çırak kalmadı. Zaten Fethullahçılar döneminde 100 dakikada 100 soruluk "ön eleme" sınavı konmuş, hatta şaka yapar gibi 100 kişi birden alınmıştı; mühendisler dahil.
En basit görüşmede bile not tutma âdeti kaldırıldığı için, kurumsal bellek hepten yitirildi.
TDP varken, Bakanlık içinde eşgüdümü sağlayan 3 kademe vardı ve yapılan her şey bunlardan geçerdi:
1) Genel Müdürlükler içi eşgüdüm;
2) Altı genel sekreter (müsteşar) yardımcısından oluşan üst eşgüdüm;
3) Bakanlık görüşünü politikacılara ulaştıran genel sekreter.
Bunların hepsinin yerine artık üç bakan yardımcısı geldi. Şimdi Bakanlık dışından akla ziyan siyasiler "en yukarıdan" emirle büyükelçi yapılıyor. (isimleri lazım değil) Zaten Bakanlık personel genel müdürü de Bakanlık dışından artık.
Bu arada TİKA, MİT ve özellikle de Diyanet dış politikayı ele geçirmiş durumda. Ve bunların yapıp ediverdiklerini yabancı ülkeler (ör. Almanya, İsviçre) Bakanlık’a fatura ediyor.
***
T.C. Dışişleri ve TDP bu travmadan kurtulabilir mi?
1) Teşkilatı ve geleneklerini iyi bilen bir bakanın gelmesi, Tek Adam Rejimi’nin sona ermesi lazım; 2) Tamamen eski liyakat kurallarına uyarak peyderpey 300 kadar kalifiye eleman almak lazım.
Şimdilik halam ile amcam esprisine benzedi ama bu ülkede hiç belli olmaz; bunlar sağlanırsa?
Aynen "Zamanın Ruhu" (zeitgeist) gibi, tarihsel ve geleneksel kurumların da bir "Kurumsal Ruhu" vardır. Yukarıdaki iki şart oluşunca, Dışişleri yaklaşık 5 yıl sonra kendini toparlayabilir.
Aynen, her askerî darbeden sonra tarumar edilmiş Mülkiye’nin kendini toparladığı gibi.
Ve fakülte binasına tabanca doğrultup fotoğraf çektiren, sonra da "Şaka yaptım" diyen bir Ülkücü tosunu asistan yapan bu dinî darbe sona erdiğinde de, SÖKE SÖKE toparlayacağı gibi.