keşke sadece kurban olsa…
hayvanlar, hayatımızın ve siyasetin her alanında ve ânında aklımızda ve yanımızda olmalı; o zaman tabağımızda da git gide daha az yer alacaklarına şüphe yok.
geçtiğimiz haftalarda star gazetesinde, harran üniversitesi’nde bir grup bilim adamının (gerçi videoda bir de kadın var) kurban olarak kesilen hayvanların acı çekip çekmediğini araştırdığına dair bir haber vardı; buna göre kesilmek üzere olan hayvanlar ağrı kesici ve sakinleştirici özelliği olan beta endorfin salgılıyormuş. sizin aklınıza gelen benim de aklıma geldi. peki bu danalar, boğalar ne demeye ortalığı dağıtıyor? hadi diyelim dünya düz, hayvan ne olduğunu anlamadan göçüyor; anasını babasını öpüşürken görmesi sakıncalı bulunan çocuklar neden acemi kasapların elinde can çekişen hayvanları izliyor, kesik başlarla göz göze kalıyor?
5199. sayılı hayvanları koruma kanunu tasarı halindeyken çok kalabalık bir yürüyüşle protesto edilmişti. gezi’nin habercilerinden biri olan eylemin ardından da bu konuda epeyce protesto oldu ama değişiklik yasallaştı. hayvan hakları savunucuları bunun hem eksik olduğunu hem de sahipsiz hayvanlar için katliam anlamına gelecek hükümler içerdiğini söylüyor. kedilerin gözlerini oyanlar, köpeklere işkence edenler de buna güveniyor zaten. oysa bütün canlıların başta acı çekmemek olmak üzere temel hakları var.
ama konu bununla sınırlı değil.
hindistan hükümeti 2015 yılında, yunusları, insan olmayan kişiler (non-humanpersons) statüsüne dahil etti ve su parklarında bulunmalarını ve sömürülmelerini yasakladı. abd’de faaliyet gösteren non-humanrightsproject, insan olmayan hayvanlarla insanların ilişkisini değiştirmeyi ve hayvanlara yasal haklar sağlamayı hedefleyen bir kuruluş. büyük maymunların, fillerin, yunusların ve balinaların bedensel özgürlüklerini sağlamaya çalışıyor, refah içinde yaşamalarını ve onlara saygı duyulması gerektiğini savunuyorlar. abd dışındaki ülkelerde de işbirliği yaptıkları kuruluşlar var.
insan olmayan hayvanlar, özfarkındalık yani benliği hakkında bilince sahip olma, amaçlılık yani belli bir amaçla hareket etme, yaratıcılık, simgelerle iletişim gibi özellikleriyle tanımlanıyor. yeni teknolojiler ve etik enstitüsü (institute for ethics and emerging technologies) bu varlıkların kölelik, işkence, hapsedilme, deney ve doğal olmayan ölümlere maruz kalmamasını sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılmasını hedefliyor. "non-human" terimi robotlar vb. yapay akıl sahibi varlıklar için de kullanılıyor.
köleliğin tekrar yaygınlaştığı bir çağda bu çabaya burun bükenler olabilir. ama bir yandan, gezegendeki hayatın tamamı arasında derin ve güçlü bağlar olduğunu da biliyoruz.
mesele hayvanların nasıl öldüğü, öldürüldüğü kadar, hatta belki ondan daha çok –çünkü her canlı bir biçimde ölür- nasıl yaşadıklarıyla ilgili. hayvan özgürlük hareketi militanlarının özgürleştirdiği ineklerin hayatlarında ilk kez çayır gördükleri videoyu izlediniz mi? sevinçle hoplamaları, yanaklarını çimenlere sürmeleri, mutluluktan delirmiş halleri, yaralı halde kaçan hayvanlar gibi dehşet verici değil ama çok hüzünlü. endüstriyel hayvancılığın acımasızlığının ve akıl almaz vahşetinin -örneğin erkek civcivlerin ezilerek öldürülmesinin- yanında kurban olarak kesilmek hafif kalabilir. diğer yandan, özellikle endüstriyel tavukçuluğun tüketenlerin sağlığını da tehdit ettiği malum.
başta soyu tükenenler olmak hayvanların kürkünün kullanıldığı giysilerle ilgili uzun zamandır yürüyen bir kampanya var; özellikle moda dünyasından ünlü kadınların "kürk giyeceğime çıplak gezerim" sloganıyla kendi çıplak fotoğraflarını yayınladığı bu kampanya haklı olarak büyük destek görüyor. soyu tükenen hayvanlar bir yana, örneğin bir kürk ceket için -çok ufak türler dışında- bir ya da iki hayvanın kürkü kullanılabiliyor. oysa bir hamsi tava porsiyonunda en az 12 can oluyor. ama yiyecek, biraz da kadınlara has bir israf olarak kodlanan giyimden farklı biçimde, ihtiyaç ve sağlığın gerekliliği olarak tanımlanıyor. insan sağlığı, vegan veya vejetaryen olmayı tercih edenlerin karşısına da sık sık çıkartılan bir gerekçe. nitekim hayvanlar üzerinde deney yaparak üretilen ürünlerden kaçınmak çok zor değilken hayvansal deneylere dayanmayan tıp hizmeti almak ne kadar mümkün bilmiyorum. sağlığın bu kadar yüce bir kavram olması tartışılmaya değer bence. daha uzun yaşamak için neleri göze alırsınız, örneğin iki yıl daha yaşamak için kedinizi, köpeğinizi öldürür müsünüz? bir arkadaşınızın kolunu keser misiniz? oysa zaten hayvansal ürünler içermeyen ama temel ihtiyaçlara cevap veren bir mutfak ve hayat aslında büyük ölçüde alışkanlıkların ve üretimin değişmesine bağlı.
hayvanlar için yapılacak çok şey var; kuşları katleden havai fişekleri engellemekten kapının önüne bir kap su koymaya, sirkler ve hayvanat bahçeleri başta olmak üzere hayvan esaretine dayanan eğlencelerin, hayvanlara eziyetin yasaklanması için mücadeleye, hayvanları ya da her türden hayvansal ürünü tüketmemeye, endüstriyel hayvancılığa karşı mücadeleye kadar… ama bunları tartışmak için en uygun zamanın, hem sünnilik hem de alevilik, yani bu toplumun büyük bir kesimi için önemli olan kurban bayramı olduğundan emin değilim. hayvanlar, hayatımızın ve siyasetin her alanında ve ânında aklımızda ve yanımızda olmalı; o zaman tabağımızda da git gide daha az yer alacaklarına şüphe yok.