Enver Topaloğlu
Kırk yıldır ‘Su Çürüdü’
Yayımlanışının kırkıncı yılında, Everest Yayınları, Ahmet Telli’nin (1946) “Su Çürüdü” kitabını, özel bir baskıyla yeniden yayımladı. Böylece “Su Çürüdü”, Ocak 2023 tarihli özel baskısıyla yirmi dördüncü kez okura sunulmuş oldu.
İlk şiiri altmışlı yılların başında yayımlanan Telli, yetmişli yıllarda dergilerde şiir yayımlamayı sürdürür. Şairin şiirleri kitap olarak ilk kez yetmişli yılların sonunda yayımlanır. Aynı yılda (1979), iki kitabı (Yangın Yılları, Hüznün İsyan Olur) birden çıkar. Bir yıl sonra “Dövüşen Anlatsın” (1980), onu takip eden yıl “Saklı Kalan” (1981) okurla buluşur. Telli’nin beşinci kitabı “Su Çürüdü” 1982’de yayımlanır.
Ahmet Telli’nin art arda okurla buluşan ve üst üste yeni baskılar yapan kitaplarının yayımlandığı dönem ve koşullar için olağanüstü kavramı yetersiz kalır.
Şairin ilk kitabının okurla buluştuğu 1979 yılından “Su Çürüdü”nün yayımlandığı 1982’ye kadar olan süreç takvim zamanıyla üç yıldır, ama toplumsal, siyasal, kültürel koşullar ve ortam itibarıyla deyim yerindeyse üç yüzyıl kadar uzun ve zordur.
Dönemi bilenler için hatırlatmış oluruz. Bilmeyenler içinse kısaca değinerek geçelim. 12 Eylül 1980’de gerçekleşen faşist askeri cunta darbesiyle kırk yıldır yaşadığımız Onikieylül rejiminin temelleri atılır. Faşist cunta yönetiminin baskısı ve şiddeti, toplumun sol muhalif tüm kesimlerini hedef alır. Uzun gözaltılar, tutuklamalar, işkenceler sıradanlaşır; yargısız infazların, kıyımların, katliamların ardı arkası kesilmez. Cunta, halkın yanında olan her şeye düşmandır. Hak, hukuk, adalet kalmamıştır. İyiden, doğruluktan, güzelden yana olan her şey engellenir. İnsan hak ve özgürlükleri gibi türküler, şarkılar da sakıncalı bulunur, yasaklanır. Süreğenleşen yasaklamalardan şiir kitapları da payına düşeni alır. Aydınlar, yazarlar, sanatçılar da toplumun tüm muhalif kesimleri gibi sakıncalı sayılır. Ahmet Telli de dönemin emek ve özgürlük mücadelesinin sesini, sözünü şiir olarak kucaklamak, kurmak çabasında bir şair olması nedeniyle faşist Kenan Evren cuntasının gazabına uğrar. Tutuklanır. Aynı zamanda edebiyat öğretmeni olan Telli, meslekten de çıkarılır.
Şair, bu dönemde uygulanan baskının, işkencenin her türden şiddet ve yıldırmaya yönelik uygulamaların, şiirleriyle aynı zamanda tutanakçısı olur. Çünkü, Orhan Koçak’ın dediği gibi “şiir, şiirse eğer unutmaz”. Çünkü
şiir, “şairin kendisinin farkında olduğundan da daha yalnız, daha beter bir hafızadır.”
Üç bölümden oluşan “Su Çürüdü”nün ikinci ve üçüncü bölümü deyim yerindeyse yaşananın doğrudan şiire tercümesidir. Şair bu bölümde yer alan, kitaba adını da veren “Su Çürüdü” başlıklı şiirde, yetmiş iki gün süren işkence ve hücre hapsinde yaşadıklarını kayıt altına almıştır. Arka planda yer alan bilgiler ışığında diyebiliriz ki “Su Çürüdü”, herhangi bir şiir kitabı değildir. Bu savın kapsamını, Ahmet Telli’nin de herhangi bir şair olmadığını belirterek genişletebiliriz. Buna herhalde, “ikinci toplumcu yeni” şiir anlayışının yetmişli yıllardan itibaren önemli temsilcilerinden biri olan Telli’nin şair kimliğini, politik bir kimlik ve tavırla bütünleştirerek sürekli hale getirdiğini de ilave etmek gerekir.
Akif Kurtuluş, “Nida Odağında Ahmet Telli Şiiri” adlı derlemede yer alan “Reddin Hayata Bağladığı Müthiş Gerçek” başlıklı yazısında, daha önceki yapıtlarında çoğunlukla, hatta yoğunlukla sevdadan söz eden Telli’nin “Su Çürüdü”de okurunu aşkla buluşturduğunu kaydeder. Bunun “basit bir değiş tokuş” olmadığını vurgulayan Kurtuluş, “Sevda ne kadar dış dünyaya aitse, dönemin mazmunuysa, ikincisinde, yani aşkta, merkezine kendisini koyar” değerlendirmesini yapar. Kurtuluş’a göre “Su Çürüdü” ilk kitabı otuz üç yaşında yayımlanan Ahmet Telli’nin şiirinde bir sıçramadır. Telli’nin bu yapıtında, “yetmişli yılların mücadeleci/devrimci kişiliğini, bulunduğu düzlemden çekip çıkardığını” belirtir.
MELEZ BİR KAHRAMAN
“Soluk Soluğa” başlığını taşıyan “Su Çürüdü”nün ilk bölümünde hayali bir kahraman anlatılır. Şairin idealize ettiği kahramanın kim olduğu muğlaktır. Şiirin, “o” olarak işaret edilen kahraman kişisi aşkları, anıları, sevgilileri geride bırakarak bilinmez bir maceraya doğru yola çıkar. Şairin üçüncü tekil şahıs olarak anlattığı kahramanı kimdir? Ahmet Telli’nin bilhassa o dönemdeki siyasi tavır ve tutumuna bakılarak bu kişinin devrimci mücadelenin içinden bir militan olabileceği düşünülebilir. Ama şiir, bu ihtimali baştan geçersiz bırakır. Buna ilişkin hiçbir imaya yer verilmez. Denizaşırı gemilerde çalışan denizci, uzun yol şoförü, macera için yollara düşmüş gezgin, altmış sekizin çiçek çocukları gibi biri olabilir mi? Sorunun yanıtı olarak, “hepsi ya da hiçbiri” seçeneği daha yakın görünüyor.
Belki sözcüğün Farsçadaki anlamıyla “serseri” demek daha uygun olabilir. Attilâ İlhan şiirlerinde izi sürülebilecek türden bir “romantik serseri”. Netice itibarıyla şiirin konu aldığı kahramanın kimliği, çağrışıma ve yoruma açıktır. Toparlayalım; tüm muğlaklığıyla birlikte anlatılan şiir kişisi için, şairin tamamen zihninin ürünü, melez bir kahraman tanımı daha yerinde olacaktır. Hayatta karşılığı olmayan, romantik edebiyatta karşılaşılan idealize edilmiş, kurgusal bir kahraman. Öyleyse şunu sorabiliriz: Şair bilinçli olarak mı tercih etmiştir bu kahraman tipini? “Soluk Soluğa” şiirinden iki bölüm aktaralım:
Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de yeni serüvenlere
vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı
Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
- ki onlar daima birer yalnızdırlar
(…)
Biraz da serüven de yaşamak
belki yatkındı büyük yolculuklara
ki serüvenler daima büyük aşklar
ve büyük yolculuklarla başlar
Ahmet Oktay, 1983’te Yazko Edebiyat dergisinde yayımlanan “Kahraman İmgesi ve İçeriği” başlıklı yazısında şiiri ayrıntılı biçimde inceler ve eleştirir. Oktay’ın dikkat çektiği noktalardan biri de “nihilist kahramanın tıpkı Neçayev gibi yaşamı olumsuzlayarak” işe başlamasının sakıncalarıdır.
KURUCU İMGESİ, SES
Ahmet Telli şiirinde ses önemli rol oynar. Hatta denilebilir ki ses başlı başına kurucu bir imgedir. Bir tür lokomotiftir. Üç bölümden oluşan “Su Çürüdü”deki şiirler için de geçerlidir bu saptama.
Nâzım Hikmet, şiirlerinde sokağa sesleniyordu. Orhan Veli şiiri sokağa çıkarmıştı. Şunu da dile getirmeden geçmeyelim: Toplumcu gerçekçiliğe bağlı kalan şairler genellikle sese öncelik vermişler, sesin imgesel değerini de dikkate almışlardır. Altmış sonrası ve yetmiş kuşağı şairlerinin birçoğu gibi Ahmet Telli”nin de şiiri, meydana çıkarmayı, bir tür meydan şiiri kurmayı amaçladığını söyleyebiliriz. Kitabın “Veba” başlıklı ikinci bölümünün ilk şiiri “Acıya Alışılmaz”ın son iki betiğini okuyalım:
Ama acıya alışılmaz yaşanacaksa
geceye boyun eğilmez sürgit
çünkü insanlığımızın tarihi
acılar bittiğinde yazılacak
Ve şimdi acı bir gülüşle
durup anlatıyorsan bütün bunları
duyulsun bir çığlığın dehşeti
acının hesabı sorulsun diyedir
Yetmişli yılların şairinin ön plana çıkan genel eğilimi Telli için de geçerlidir. Yazılan şiir geniş kitlelere seslenecek, onları kucaklayacak nitelikte olmalıdır. Devrim için sürdürülen bir mücadele söz konusudur. Şair o mücadelenin, o kavganın sesi, sözü olma sorumluluğundan kaçmamalıdır. Kabul edilen anlayışa göre mücadeleyi de mücadele edenler anlatmalıdır. Çünkü Telli için dövüşü dövüşenlerden başka kimse anlatabilme yeterliliğinde değildir.
“Su Çürüdü”nün üçüncü bölümünde yer alan ve kitaba da adını veren şiir, hücrede tutulan bir militanın mücadelesinin tutanağı, kaydı gibidir. Gibidir fazla, öyledir. Şair bizzat yaşadığını bu amaçla dönüştürmüştür şiire. Kaldı ki şiir de bir mücadele alanıdır şairin poetikasına göre. Şiir yaşanılana bir misillemedir. Yetmiş iki gün süresince hücrede tutulan ve işkenceye maruz kalan şair, aynı zamanda bir militandır. Şiirin ilk ve son betiklerini okuyalım:
Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnızca
anahtar deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor
içeri.
(…)
Bataklıkdaki suyun da bir su yanı vardır. Çürüyen
bir bedenin bile dayanılabilir kokusuna. Kutuda
kalan son bir yudum su, bu bile değildi artık. Küstü
öldürdü kendini su…
Su çürüdü
adımdan gayrısını bilmiyorum
Birinci bölümün kahramanı ne kadar hayaliyse, alıntılanan bölümden de anlaşılacağı üzere diğer bölümlerdeki şiir öznesi, o kadar somut ve yaşamın gerçekliğiyle bağlaşıklık içindedir. Yani şairin, ilk bölümün aksine ikinci ve üçüncü bölümlerde “objektive correlative” ilkesine bağlı kaldığı görülür.
GÜNCELDEN TARİHSELE
“Su Çürüdü”nün modern Türkçe şiirde, güncelin tarihselleştirilmesi bakımından da önemli bir kaynak olduğunu belirtelim.
Şiirlerin altında değil, ama “içindekiler” bölümünde, yazıldıkları tarihlere de yer veriliyor. Bu bilginin, okur için özellikle yeni kuşak okurlar için yol gösterici olabileceğini söyleyebiliriz.
Ahmet Telli’nin siyasi tavrına karşın şiir anlayışı özellikle, tercih ettiği geleneksel yapı, dil ve söyleyiş tarzı bakımından bugünden geriye doğru bakılarak çelişkili bulunabilir. Telli’nin şiirinde deneysel arayışlardan, yenilik girişimlerinden, sınırları zorlamaktan söz edilemez. Ancak şiirler gibi, şairlerin de çağının şartlarının ve imkânlarının tesiri altında kaldığını göz ardı etmemek gerekir.
Kitabın başında yer alan “ şiirinde şairin kendi kendisiyle hesaplaşmaya girişmesi; neyi, neden yaptığına açıklık getirme gereksinimi duyması dikkat çekiyor. Belki bununla şair, güncelliğe, gerçekliğe bağlı kaldığını, sorumluluğunu üstlenmeyeceği ve hesabını vermeyeceği hiçbir şeyde imzasının olmadığını bilmemizi istenmiştir diye düşünebiliriz. Şiirden bir dörtlük alıntılayalım:
Acılar yaşanıyordu yurdumda
peşpeşe yakılıyordu kentler
Bense hep oralardaydım
daha yangın başlamadan önce
Özel baskıyla yeniden gündeme gelen ve tarihsel bir dönemin içinden seslenen “Su Çürüdü”yü yeni kuşak okurların merak etmesi gerektiği söylenebilir. Kitabı daha önce okuyanlarınsa tekrar okumaları halinde duygu ve düşüncelerinde çok boyutlu bir yolculuk yapmaları muhtemel.
Kaldı ki şiir şiirse her yeni ve yeniden okuma için yolculuk kapısını açık tutar. “Su Çürüdü” de o tür yapıtlardan.
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’de yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.