Alp Altınörs
Kobani – Kumpas Davası’nda kritik bir belge
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kobani – Kumpas Davası’ndaki siyasi kararları, 6-8 Ekim “Kobani Olayları”na dair yine siyasi bir nitelendirme ile savunuldu. Hakim ve savcıların bir etkinliğinde yaptığı konuşmada “6-8 Ekim olayları, asla bir protesto değil, bir terör kalkışmasıydı” dedi.
Bu söylem bana, Kobani – Kumpas Davası’nda savunma tarafının (Av. Öztürk Türkdoğan’ın) mahkemeye sunduğu kritik bir belgeyi anımsattı. Milli Güvenlik Kurulu (MGK), o dönemde yaptığı toplantıda, Kobani protestolarını nasıl nitelendirmiş, hükümete hangi tavsiyelerde bulunmuştu?
MGK’nın 30 Ekim 2014 tarihli toplantısının basın bildirisine göre; yaşananlar “çözüm sürecinin oluşturduğu olumlu atmosferi ve huzur ortamını bozmaya yönelik provokatif olaylar”dı. “Bu kapsamda, milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır.”
Demek ki, “güvenlik” meselelerinde aşırı derecede alerjik olan Milli Güvenlik Kurulu dahi ortada bir “terör kalkışması” görmemiş; tersine (taraflarının kim olduğu herkesçe iyi bilinen) “çözüm sürecini” bozmaya yönelik “paralel yapıların” müdahalesini görmüş, yani Fetullah Gülen Cemaati’ni sorumlu tutmuş.
Bu belge mahkeme heyetine sunulduğunda, heyet hiç yapmadığı bir şey yaparak; belgenin özgünlüğünü internetten teyit etti ve bunu da ara kararına yazdı. Böylece, Ekim 2014’te ortada bir “kalkışma”, “isyan” vb. olmadığı mahkeme kayıtlarına da, MGK basın duyurusu formatında girmiş oldu.
Haydi, bir soru daha soralım: 30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısına kim başkanlık etmişti? O tarihte de Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan başkanlık etmişti. Aynı kişi, 10 yıl sonra, yaşanalara yeni bir siyasi tanım getirerek tarihi yeniden yazmaktadır.
Gerçekte ise, demokratik protestoların da etkisiyle, yine BM, AB, Avrupa Konseyi gibi kuruluşların çağrılarıyla, Kobani’ye yardım koridorunu açan, peşmergenin ağır silahlarıyla Kobani’ye geçişine izin veren de Erdoğan’dan başkası değildi. 29 Ekim 2014’te gerçekleşen bu transfere, silahlı ÖSO mensuplarının da IŞİD’e karşı savaşmak üzere Kobani’ye geçişi eşlik etti. “Çözüm Süreci” aynen devam etti, hatta “Süleyman Şah Türbesi’nin Eşme Köyü’ne taşınması” gibi olaylarla ivme kazandı.
Kobani’de IŞİD kuşatmasının kırılmasını, dönemin Başbakanı Davutoğlu Ocak 2015’te Diyarbakır’daki konuşmasıyla selamladı. Nihayet, 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Mutabakatı’nın ilanı ile “Çözüm Süreci” doruk noktasına vardı. Ne var ki, HDP’nin seçimlere “bağımsız adaylar” yerine parti olarak girme kararı alması sonrasında bu gelişme tersine çevrildi.
Neticede, 10 sene sonra ara ile, aynı olaylara dair tamamen zıt iki “resmi” değerlendirme ile karşı karşıyayız. Buradan türetilen bir dosya ile HDP kriminalize edildi. Dönemin eş başkanları ve MYK üyelerine ağır cezalar verildi. Kobani – Kumpas Davası, AKP iktidarının siyasi rakiplerini yargı eliyle nasıl bertaraf etmeye çalıştığının tipik bir örneğidir.
Alp Altınörs kimdir?
Çevirmen, iktisatçı ve siyasetçi. Avukat bir anne ve babanın çocuğu olarak Ankara’da doğdu. Liseyi TED Ankara Kolejinde bitirdikten sonra, Bilkent Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler eğitimi gördü, ancak yarım bıraktı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Ankara Üniversitesi’nde Rus Dili ve Edebiyat eğitimini halen sürdürmektedir. İspanyolca eğitimini İstanbul Cervantes Enstitüsü’nde tamamladı. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinde çevirmenlik yapmaktadır. "İmkansız Sermaye-21. Yüzyılda Kapitalizm Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır.