'Komodo Isırığı'

'Hayır' galibiyetinin Türkiye için üreteceği tek yeni dinamik, AKP içinde 'Komodor Etkisi'ni tetikleyici özelliği olacaktır. Yani Erdoğan ve ekibinin otokrasi yürüyüşüne karşı hamle, gelse gelse AKP içinden gelecektir. Kısacası, sadece zamana oynanıyor.

Beş gün kala top hala ortada. 
Daha önce de yazmıştım.
'Top bizde' diyenlere fazla kulak asmamakta yarar var.
Referandum öncesi evet ve hayır adeta birbirine yapışık halde koşmakta.
Sadece otoriteleşmeyi kalıcı kılmakla kalmayacak, daha da ötesine geçip totaliterliğin, mutlak polis devleti modelinin kapılarını ardına kadar açacak bir sürecin son dakikalarına girdiğimizde, niye hala belirsizlik egemen, tam olarak anlamak gerek.
Toplumun ta Gezi olaylarından bu yana durmaksızın serseme çevrildiği, artık neyin iyi neyin kötü olduğunu pek ayırdedemez hale getirildiği, korku şırıngasının habire çalıştığı bu sürecin darbe girişimini izleyen son dönemdeki trauma etkisi, OHAL'in mengenesi bu belirsizliği besleyen ana etkenler olabilir.
15 yıllık AKP hikayesinin, 2011 seçimleri sonrasında tamamen katı kimlikler üzerine oturtulan, mevzilerin buna göre sabitlendiği, ve en önemlisi 'genel muhalefet'in içine de birbirine karşıt, kemikleşmiş düşman kimliklerle örülü siyasetinin kapladığı zeminin kalıcı ve zehirli varlığı da artık şüphe götürmüyor.
Kararsızların hala çok yüksek görünmesi, belki de seçmenin geleceğe dair umudunu kestiğinin bir işareti. Bana sorarsanız bu umutsuzluğu en çok ilk veya ikinci kez oy kullanacak - belki de hiç kullanmayacak - olan, muhalif bakışlı ama 'rol modeli' bulamayan genç seçmen oluşturuyor.
50-50 gibi bir bıçak sırtında durumu başka faktörlerle de açıklamak mümkün ama şimdilik burada duralım.
Topu ortalarda gören iki kamuoyu araştırma kuruluşunun son bazı saptamalarına kısa bir bakış atalım.
% 53.3 Evet, % 46.7 Hayır gibi bulgulara ulaşan Gezici Araştırma Müdürü Murat Gezici'nin Cumhuriyet'e sunduğu analizde, dikkate değer birkaç nokta:

•    Türkiye’de 15 Temmuz sonrası milliyetçilik arttı. Muhalefet toplumu konsolide etmekte zayıf kaldı.
•    Sandığa gitmeyen yüzde 15- 17 oranında bir kitle var. Bu seçmen öğrenilmiş çaresizlik yaşıyor, bu seçmene muhalefet umut olamadı: 14 yıllık AKP iktidarının her seçimi kazanması, Erdoğan’ın karizması, muhalefet liderlerine güvenin azalması, kendilerini iktidara taşıyacaklarını ummadıkları için ‘bir oyumla bir şeyi değiştiremem’ dedirtiyor. Sandığa gitmeyenlerin yüzde 55.9 ‘bir oyumla bir şeyi değiştiremem’ diyor. 
•    Sandığa gitmeyenlerin yüzde 44’ü genç.
•    Bu kampanya toplumun 80’i için değil, kararsız olan yüzde 20’si için yapılıyor. Her iki taraf da bu kararsızları sandığa yönlendirmede zayıf kaldı. Sandığa gitmeyenlerin yüzde 75’i hayırcı, yüzde 25’i evetçi.
•    Referandum sonucunu belirleyecek seçmen kitlesi AKP ve MHP’ye oy vermiş merkez sağ seçmen kitlesi. Bu yüzde 70 görünüyor. 
•    Muhalefet merkez sağ seçmenin kaygılarını giderecek tutum geliştirmekte başarılı olmadı. 
•    MHP tabanının yüzde 55’i, HDP seçmeninin de yüzde 15’i evet veriyor.
•    Halk Erdoğan’dan korkmuyor. Aksine toplumun çoğunluğunda 15 Temmuz’dan sonra Erdoğan’a güven arttı. Onu doğal bir lider gibi görmeye başladıklarını görüyoruz. 15 Temmuz olmasaydı hayırlar yüzde 60-65 bandındaydı. 15 Temmuz öncesi başkanlığa destek 35, maksimum 37 civarındaydı. Son dönemde ülkenin bekası için, ülkenin daha iyi bir ekonomiye sahip olması için seçmenin ‘evet’ dediği görülüyor. 
•    Seçmenin referandumda oylanacak değişikliği bilme oranı sadece yüzde 55. Yüzde 45’i bilmiyor. 
•    AKP’lilerin ise yüzde 80’i referandum içeriğini asla bilmiyor. Erdoğan’ın karizmasından ötürü, ‘o yapıyorsa bir bildiği vardır’ diye oy verenler yüksek bir oranda.
•    Erdoğan tekrar doğdu. Çünkü MHP’yle ve MHP tabanı ile barıştı. 14 yıllık iktidarı boyunca Türk milliyetçileriyle, ülkücülerle arasına mesafe girmişti. Bunu kapatmış oldu. Referandumun kazananı Erdoğan olacak. Hayır çıksa bile kazanan o olacak. Çünkü milliyetçilerin ona oy verdiği görülüyor. 
•    MHP seçmeninin en fazla evet gerekçesi, ülkenin bekası söylemi. İdeoloji ile değil, ‘ülke sevdası’ olarak gördükleri için evet dedikleri görülüyor.
•    Evet ve hayır kampanyalarında liderin olduğu tek afiş Erdoğan’a ait. Hayır afişlerinde hiçbir liderin fotoğrafı yok. Evet kampanyasında Erdoğan faktörü, karizması kullanıldı. Evet logoları ile birlikte taşınarak seçmene mesaj verildi. Erdoğan’ın 15 Temmuz gecesi başarısının bir anlamda PR’ı kullanılarak ivme kazanmasını sağladılar.

SONAR Başkanı Hakan Bayrakçı'nın yorumu çelişkili; sadece şu noktaları altı çizilmeye değer buldum:
•    Yüzde 12-15 oranında ‘kararsızım, fikrim yok, cevap yok’ diye görüş belirtmeyen bir kitle var. 
•    2.5 milyon civarında memur var. Bunların hiçbiri ankette ‘hayır’ demiyor. 5 bin kişiyle yaptığınız bir ankette 250 memur olmalı. Bunların hiçbirinde hayır çıkmıyor nedense.
•    Ben olayı başa baş görüyorum. 49.9’da da kalabilir hayır. 55’lere çıkarsa şaşırırım. 40 yıllık tecrübem bu işin kafa kafaya biteceğini söylüyor.

Durumu böyle gören araştırma kuruluşlarının sayısı ikiden fazla.
Böyle biterse, özellikle 52-48 veya daha dar bir banda sıkışacak bir 'evet' galibiyetinin sonucun meşruiyetini daha da keskin biçimde sorgulatacağını, özellikle dış dünyada Türkiye'ye olan güveni ve umut ışığını daha da söndüreceğini, ülkenin bir müddet dış dünyada yüzer gezer halde bırakılacağını öngörebiliriz.
Erdoğan bu yüzden % 55 üzerine çalışıyor, ve eğer bugüne kadarki siyaset mühendisliği ve kurumsal güdüm mahareti beni yanıltmıyorsa, üzerine şaibe düşmesini zerre kadar umursamadan, her türlü aracı kullanarak bu çıtanın üstüne bir 'evet'e oynayacaktır. Bu referandum, Erdoğan'ın ince ince işlediği, Milliyetçi-Mukaddesatçı rejim ve 'Yüce Lider' projesinin nihai ve en can alıcı aşamasıdır; boşa basmamak ve 7 Haziran sonrası gibi bir mayın tarlasına girmemek için elinin altına topladığı bütün mekanizmaları sonuna kadar kullanacaktır.
7 Haziran ve 15 Temmuz kırılmalarına baktığımda, bugünlerdeki 'hayır' söyleminin içine doldurulmaya çalışılan bazı - tabii ki hepsi değil - umut aşılarının beni acı acı gülümsettiğini söylemeliyim.
Eğer galip çıkarsa - ki gayet muhtemeldir - 'hayır'ın her derde deva olacağının üzerinden kurgulanan argümanlar tam hedefi tutturmuyor.
'Hayır' galibiyeti sadece, iyice hız kazanmış bir totaliterleşme rüzgarının önüne zayıfça bir set çekecek, muhalefete biraz daha zaman kazandıracaktır. O kadar.
Böyle bir durumda, iyice katı kimliklerinin içine gömülmüş olan üç muhalefet odağının - Kemalist-Seküler, Kürt ve Milliyetçi - 2019 için kağıt üzerinde gözüken genel seçimlere kadar nasıl bir değişime gideceği, yakınlaşma olup olmayacağı, belki de şimdiden cevabını verebileceğimiz bir durum: Olmayacak.
Unutulmaması gereken bir açmaz var ortada ve bu da 7 Haziran sonrasında kökten gözden geçirdiği koreografiye bakınca anlaşılıyor. Meclis'e HDP'nin 80 milletvekili sokarak sadece Saray'ı değil, özellikle TSK'nın tepesini şoka uğrattığı 7 Haziran'ı izleyen günlerde Deniz Baykal ile görüşmesi, hemen ardından Ceylanpınar bahanesiyle Barış Süreci'ni bitirmesi, MHP ile hızlı yakınlaşma, dokunulmazlıklar meselesinde CHP ile 'fiili işbirliği'nde elde edilen başarı, ve ardından da Suriye ve Kürt siyasetinde memnuniyetsiz bir subay kesiminin derinden budanmasıyla gelişen, TBMM Komisyonu'nun bile bile etkisiz bırakılmasıyla sonuçlanan bir 15 Temmuz hadisesi bir araya geldiğinde, şu soru karşımıza dikiliyor:
Türkiye, devlet ve bürokrasi içi yeni bir konsensüsün sağlandığı bir sürecin dışına düşmeyen bir referandumla mı karşı karşıya?
Mızrak belki de evet ve hayır çuvalına sığmıyor olabilir.
Üzerinde düşünmeye değer.
Her hal-ü karda, 'hayır' argümanlarındaki bazı aşırı iyimser kısımlar, yansıttğım bu tablo içinde Erdoğan'ın TBMM'yi istediği gibi yönettiği, OHAL'i elinde maymuncuk gibi tuttuğu, yargı ve medyaya diz çöktürdüğü gerçeğini gözardı ediyor. Cumhurbaşkanı'nı alet çantası çok zengin. Kendisi de 'ters gidecek işlere' karşı gayet hazırlıklı.
Bu bakımdan referandum 'zaman kazanma'dan ibarettir, diye düşünüyorum.
Komodo Ejderi'ni bilir misiniz?
Endonezya'da yaşayan, dünyanın bu en iri kertenkelesinin ısırığı çok özeldir. Bunlar ağır hareket eden yaratıklardır, genellikle kendilerini küçümseyen tembel büyük baş hayvanlara, mesela mandalara dadanır, habire etraflarında dolaşırlar. 
Avlarının uyuşuk bir anını sabırla kollar, bir fırsatını bulup bacağından ısırırlar. Bu ısırık, ısırılana hafif gelir.
Manda 'yahu git işine kardeşim' dercesine aşağılayıcı gözlerle bakar, ve oradan yavaş yavaş uzaklaşır. Komodo'lar da ağır ağı peşlerinden gelir, uzakta mevzilenip izlerler.
Komodo zehiri çok ağır işler. Kurban ikinci üçüncü günden sonra bir halsizlik hisseder ama hayatını normal devam ettirir.
Ama beş-altı gün sonra 'rehavet' artar. Çünkü zehir kanın pıhtılaşmasını engellemiş, kan kaybı başlamıştır. Giderek bilinç de kapanmaya başlar. Hayvan kolayca yorulur; yakından onu izleyen komodo ekibinin bakışları altında, yaklaşık onuncu gününde bir köşeye yığılır kalır.
Kocaman kertenkeleler ölüm halinden iyice emin olunca üzerine topluca üşüşür, kemiklerine varıncaya kadar temizlerler.
'Hayır' galibiyeti Türkiye'nin şoklanmış siyasetinde işte böyle bir 'Komodo Etkisi' yaratabilir.
Ama ısırık yiyenin siyasi çöküş süreci hem etrafa daha hasarlı, hem de beklenenden çok daha uzun süreli olabilir.
Ne demek istiyorum?
Şunu: 
Kendi kapalı kulvarlarından 'Hayır' kampanyası yürüten muhalefetten, 'evet'i püskürtmek ötesinde bir ortak demokrasi hamlesi, bir alternatif siyasi program beklemek hayalcilik olur.
'Hayır' galibiyetinin Türkiye için üreteceği tek yeni dinamik, AKP içinde 'Komodor Etkisi'ni tetikleyici özelliği olacaktır. Yani Erdoğan ve ekibinin otokrasi yürüyüşüne karşı hamle, gelse gelse AKP içinden gelecektir.
Kısacası, sadece zamana oynanıyor.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi