Alp Altınörs
Küresel ekonomide kara bulutlar
ABD Başkanı Donald Trump, kendi döneminde elde edilen ekonomik büyümeyle sıkça övünüyor, yere göğe sığdıramıyor. Sıkça tekrarladığı bir iddiaya göre, onun başkanlığı altında ekonomi "tüm Amerikan tarihinin en iyi dönemini" yaşıyor. Oysa kısa süre önce, ABD İstatistik Analiz Bürosu (BEA) tarafından yayımlanan revize edilmiş veriler, çok iyimser sonuçlar göstermiyor.
Öncelikle, ekonomik büyüme, ikinci çeyrekte, %2,1’e gerilemiş durumda ─yılın bu dönemi için 2016’dan bu yana en düşük büyüme oranı. 2018’in son çeyreğindeki %1,1 büyüme ile birlikte ele alındığında, ABD ekonomisinin, Trump’ın beklediği yükselişi sergilemediği, halen, 2009’dan bu yana içinde olduğu inişli-çıkışlı durgunluk sarmalında bulunduğu görülüyor. (ABD’de son 10 yılda, yıllık büyüme ortalaması %1,5’tir.)
Şirketlere vergi indirimiyle buraya kadar
Britanyalı Marksist iktisatçı Michael Roberts’ın da vurguladığı gibi, Trump’ın şirketlere getirdiği vergi indirimlerinin ve muafiyetlerinin, bir dönem için yarattığı geçici canlanmanın sınırına gelinmiş görünüyor. Sabit sermaye yatırımlarının da son çeyrekte %0,6 oranında küçülmüş olması bu tespiti destekliyor.
Yatırımlardaki bu düşmenin sebebini, yine revize edilmiş istatistiklerde bulabiliyoruz. Buna göre, ABD’de şirketlerin faaliyetten elde ettikleri kâr oranları, 2014 sonbaharından bu yana düşüyor. Faaliyet kârları 2017 yılı için 93 milyar dolar, ya da %4,4 oranında; 2018 yılı için ise 188 milyar dolar ya da %8,3 oranında düştü. 2019 yılı ikinci çeyreğinde de önceki yıla göre kârlarda %7’lik bir gerileme görünüyor. Faaliyetten elde edilen kâr oranları, borsa, faiz gibi gelirleri dışarıda bırakıyor ve doğrudan üretimden gelen kârları gösteriyor. Bu oranın 2008 krizi düzeyine gerilemiş olması, ABD’de yeni bir daralma olasılığını gündeme getiriyor.
Kârlardaki gerileme, durgunluğa götürüyor
Gerçek kârlardaki bu düşmenin, yatırımlarda durgunluğa ve giderek gerilemeye yol açması, kaçınılmazdır. Zira kapitalizm, kâr için üretimdir. Kapitalizmde, yatırımların motor gücü üretimden gelmesi beklenen kârdır.
Trump’ın şirketlerin vergi yükünü hafifletmesi geçtiğimiz iki yılda ekonomik faaliyete sınırlı bir canlılık getirmiş olsa dahi, Amerikan kapitalizminin bunalımının temeli olan kâr oranlarının düşüklüğü sorunu kısa sürede kendisini yeniden hissettirmiş oldu. İmkânsız Sermaye’de, en ileri kapitalist ülkelerdeki bu kârlılık düşüşünün tarihsel nedenlerini ortaya koymaya çalışmıştım.
Gerçek kârlar 5 yıldır gerilediği halde, aynı dönemde, S&P 500 borsa endeksinin %50 artmış olması, borsayla gerçek ekonomi arasında güçlü bir bağın bulunmadığını ve Amerikan borsasının aşırı değerlendiğini gösteriyor. (The Economist bile, borsadaki yükselişin önemli oranda şirketlerin kendi hisselerini satın almasının sonucu oluşan suni bir artış olduğunu kabul ediyor.)
Bu kâr revizyonlarının ardından, önümüzdeki dönemde borsada güçlü bir düşüş olasılığı beliriyor. Genelde, bu tür borsa şoklarını reel ekonomideki aşağı yönlü hareket izliyor. ABD şirket borçlarının GSYİH’ya oranının da 2008 krizi düzeyinde olduğu görülüyor. JP Morgan’ın tüm ekonomik verileri dikkate alarak hazırladığı olasılık raporuna göre, ABD ekonomisinde durgunluk (resesyon) ihtimali 2019 yılı boyunca %40’ın altına inmedi.
Ticaret savaşları dünya ekonomisini aşağıya itiyor
Keza, ABD mal ve hizmet ihracatında da son çeyrekte %5,2 oranında bir küçülme görüyoruz, ki bu, Trump’ın Çin’e yönelik ticaret savaşının bir etkisidir. Tarife savaşlarının ABD-Çin ticaretini tümüyle kapsaması halinde, 2021 yılında dünya ekonomisinin 600 milyar dolar küçüleceği tahmin edilmektedir. Ne var ki, Trump yönetimi, tam bir şantaj siyaseti izleyerek, başka ülkeleri de tarifelerle tehdit etmeyi sürdürmektedir (son olarak Meksika’yı).
Dünya ticareti, 2018 sonlarından itibaren belirgin bir daralma içerisinde. G-20 Maliye Bakanları toplantısında da, Dünya Bankası raporunda da ticaret savaşları konusunda uyarı yer alsa da, ABD Başkanı Trump, Çin’e yeni tarifeler koymaktan geri durmuyor. Dünya büyümesinin ana taşıyıcısı olan Çin’de imalat sanayii, 3 aydır daralıyor.
Dahası, ABD’nin Çin’e uyguladığı gümrük yaptırımlarının bir benzerini, Japonya da Güney Kore’ye uygulamaya başladı. Seul sokakları, Japonya karşıtı sloganlarla inlerken, dünyanın 3. ve 11. ekonomileri arasında bir ticaret savaşı da sırada gibi görünüyor. Güney Kore, 2019 ilk çeyreğinde gelen %0,4’lük ‘sürpriz’ daralmanın şokunu hükümet yatırımlarıyla güç bela aşmışken, Japonya ile olası bir ticaret savaşının, durgunluğa yol açabileceği belirtiliyor. Güney Kore gibi, Singapur ekonomisinin ikinci çeyrekte %3,4 daralması da dünya ticaretindeki gerilemenin doğrudan bir sonucu olarak görülüyor ve bir alarm zili olarak algılanıyor.
Britanya 2007’den bu yana en büyük resesyon riskini yaşarken, Almanya sanayi üretiminde düşüş görülüyor. İtalya, 2018’de girdiği durgunluktan çıkarken, yakalayabildiği ‘büyüme’ oranı sadece %0,2! 28 yıldır kesintisiz olarak büyüyen Avustralya ekonomisinde bile belirgin bir yavaşlama ve durgunluk ihtimali görülüyor.
FED’in faiz indirimi AKP’yi kurtarır mı?
ABD Merkez Bankası’nın faiz indirimi kararını, ABD ekonomisinde durgunluk alametlerinin belirmesiyle bağlantılı olarak okumak gerekir. FED Başkanı Powell, bu kararıyla, güvenceli bir kazanç getiren tahvil faizlerini indirerek, kapitalistleri risk almaya teşvik etmek, borsaları ve spekülatif alanları canlandırmak istedi. Bunun durgunluğa deva olup olmayacağını göreceğiz.
Her ne kadar AKP Hükümeti’nin bütün umudu ABD’de yeni bir daralmanın doları ucuzlatması ise de, FED açıklamasında faizlerin daha fazla indirileceğine dair bir emare bulunmuyordu.
FED’in bu faiz indiriminin, 2008-'13'teki ucuz dolar dönemine bir dönüş anlamına geldiğini, ya da en azından ona benzer bir durum yaratacağını sanan AKP hükümeti, hızla Merkez Bankası faizlerini indirterek müteahhitleri kurtarmaya girişti. Erdoğan, faiz indirimlerinin süreceğini peşinen ilan etti.
Ne var ki, bugünkü şartlar 2008-’13 döneminden oldukça farklı. Ne Çin’in büyümesi o dönemki kadar (%12’den, bugün %6’nın altına doğru seyrediyor), ne de ABD, doların ucuzlatılmasını gerektirecek bir bunalım içinde. (Dolar endeksi, 2011 Temmuz’unda 80 idi, bugünse yaklaşık 100 düzeyinde). FED kararı, şimdilik, sadece, doların değerini yükseltme politikasına mola verildiği anlamına geliyor.
Daha önemlisi, IIF baş ekonomisti Robin Brooks’un paylaştığı tabloda da görülebileceği gibi, ‘yükselen piyasalara’ yönelik (FED’in son faiz indirimi türünde) teşvikler her seferinde daha az para girişine yol veriyor. 2019 üçüncü çeyreğine de Türkiye gibi ülkelere giden sermaye akımları sıfıra doğru yakınsıyor. Yani, bu araç on yıl önce oynadığı rolü oynamıyor. Ayrıca, Çin’deki yavaşlama derinleşirse, AKP Hükümeti, Çin’den beklediği mega yatırımları da alamayabilir.
Bugünkü dünya ‘daha az küresel’
Ticaret savaşlarının ve emperyalistler arası rekabetin damgasını vurduğu bugünün dünyası, 2008-’13 dönemine göre nispeten ‘daha az küresel’. Dünyanın en büyük iki ekonomisi (ABD ve Çin) ticaret savaşlarına doğru seyreden krizli bir ilişki içinde, birbirlerini aşağıya doğru çekiyor.
Genelde ticaret savaşları Trump’ın ‘çılgınlığına’ mal edilse de, arka planda, emperyalist dünya düzenine içkin hiyerarşi ve rekabeti görmek mümkün. ABD, Çin’in kendisine yetişmesini ve geçmesini kolları bağlı izlemeyecektir. Çin’i ekonomik silahla vurmak fikri ne yeni ne de Trump’a ait. Amerikan ordusu ve hükümetine danışmanlık yapan Edward Luttwak, daha 1999’da, "Bir metaforla ifade edecek olursak, Çin’den yapılan ithalatın durdurulması, Amerika’nın Çin’i hedef alan atom bombasıdır"* demişti. Tabii ki, o ‘atom bombası’ sadece Çin’i değil, tüm dünyayı vuruyor.
Hâlihazırda ekonomik kriz içinde olan Türkiye, Arjantin ve Güney Afrika’nın yanına, İtalya, Almanya, Britanya, Avustralya, Singapur ve Güney Kore’nin de eklenmesi ihtimali giderek artıyor.
Bu tablo, 2008-’13 döneminden çok farklı. O dönemde hem ABD, hem de Avrupa merkez bankaları küresel para sermayeyi kendi dışlarına doğru, özellikle Çin, Hindistan, Güney Kore gibi sanayi ülkelerine doğru ittiler. Bugün tam tersi geçerli. ABD, sanayi üretkenliği yüksek ülkeleri aşağıya doğru çekiyor.
Dünya ticareti gerilerken, ihracata dayalı sanayileşmiş bütün ülkelerin, tabii bu arada Türkiye’nin de etkileneceği, yeni bir küresel daralmanın işaretleri birikiyor.
*Aktaran: Domenico Losurdo, Tarihten Kaçış, s. 176, Yordam Kitap
Not: Yazının sunumunda kullanılan Cai Meng imzalı karikatür China Daily'den alınmıştır.