kürtler ne yapsın?

kürtlerin, seçmeni de dahil olmak üzere gücünü ve enerjisini bir 'ortak' projeye aktarması, köh’ün bir tür ortaklığa teslim edilmesi ne adil ne mümkün ne de yararlı.

herhangi bir tartışmada, hedeflediğimiz değişime neyin hizmet edeceğine göre değil de, bulunduğumuz yapıyı nasıl güçlendireceğine bakarak tutum belirlemek çok kötü ve yaygın bir yöntem. hdp üzerine, soldan ve kürtlerin içinden yapılan eleştirilerin, adeta karşı karşıya durması da bir tesadüf değil, bence tam da bundan kaynaklanıyor.

bence hdp’nin sadece hdp üzerinden tartışılması mümkün olmadığı gibi, bu tartışmanın müphem rivayet ve dedikodular üzerinden yapılması da sorunlu. bunu engellemenin en iyi yolu, partinin, gerçekliğini ve tartışmalarını, diplomatik kuşdilinden uzak durarak, baskı koşulları elverdiğince üyeleriyle ve hatta seçmenleriyle paylaşması gibi görünüyor bana. partinin, toplumun daha fazla siyaset tartışır hale gelmesi, zaten demokratikleşmeden devrime, aklımıza gelebilecek her türden olumlu değişimin temel taşlarından biri.

kürtlerin kendi düşünsel dünyalarını inşa etme çabası uluslaşma sürecinin önemli ve değerli bir parçası. ama bunu yaparken, kemalizmden ödünç alınmış bir hatayla, medeniyeti batı’ya mahsus saymaları, sosyal kuramların batı’da üretildiği ön kabulüyle, sadece batılı düşünürlerden ilham almaları bence sorunlu.  marksizmi en basit bir versiyonuna ve sınırlı bir tarihsel deneyime indirgemek de öyle. komünist düşünce salt sınıflar arası ilişkiyi ele almış ve dünyanın farklı yerlerinde, ulusal kurtuluş mücadelesi veren halklar bu düşünceden ne ilham almış ne de bu düşünceye katkı yapmış gibi tartışmak, tarihi yok saymak demek. belki bunun bir sonucu olarak, emperyalist ülkelerin bölgenin ve tabii kürtlerin durumundaki sorumluluğunun gözardı edilmesi yetmezmiş gibi, bu ülkelere gelişmiş demokrasi atfedilmesi de gerçekliğin tersyüz edilmesi demek. henüz hayatta olanların hatırladığı bir tarihte irlanda’da yaptıkları ortada olan, "üzerinde güneş batmayan" imparatorluk britanya mesela, demokrasi örneği olabilir mi, bunu bir kenara bıraksak bile örnek alınmasının gerçekçi bir yanı olur mu?

hazır bu devletlerden laf açılmışken, şunun altını mutlaka çizmek gerek bence. çok etnisiteli ülkelerin gerçekliğiyle kolonizasyon süreçleri çok farklı, kıyaslanması, birbirine misal teşkil etmesi mümkün değil. yani belçika örneği falan, herhangi bir anlam ifade etmiyor.

ama, kürt hareketini "sol" adına eleştirenlerin önemli bir kısmı da marksizmi, kapitalist sınıflar arasındaki çelişkinin ve mücadelenin tanınmasına ve açıklanmasına indirgeyen bir tefsire başvuruyor, emperyalizm karşıtlığını, vatandaşı oldukları ülkenin güçlenmesini savunmaya yani milliyetçiliğe, veya emperyalist ülkelerin karşısındaki ittifakları, güçleri savunmaya indirgiyor.

bu "hafifletici sebebe" rağmen, hatta belki tam da bu yüzden hatırlamalı: ulusal kurtuluş mücadeleleri tarihinden ilham almak, beslenmek, hiçbir halk özgürlük hareketi için yük değil ve olmadı; yeter ki hamaseti değil tarihi temel alalım.

bütün bunları bir arada düşündüğümüzde, köh’ün, türkiye’nin demokratikleşmesinden daha farklı bir meselesinin bulunduğunu görmek, bunun meşruiyetini tanımanın bir hak değil mecburiyet olduğunu kavramak gerekli ve önemli bence. o meseleyle ilgili türkiye soluna hesap, açıklama vb. bir borcunun olmadığını da. çünkü kürtlerin meşruiyeti "bizim" de meselelerimizi savunmalarına bağlı değil. tam aksine, türklerin o meseleyi gündemine almak, o gerçekliği kavramak gibi bir borcu var.

hdp, başka bir sürü şeyin yanında bunun mümkün olması, bunun mümkün olabilmesi ihtimali üzerine inşa edildi. kürt meselesi türkiye’nin en önemli sorunu mudur; bilemiyorum. türkiye gibi, siyasal, toplumsal, hatta ekonomik olarak birbirinden farklı gerçeklikleri barındıran, bu kadar büyük bir coğrafyanın, "tek bir en önemli sorunu"  var mı, ondan da emin değilim. ama izmir’den şırnak’a kadar her yerde kürt meselesinin en önemli sorunlardan biri olduğuna şüphe yok. o yüzden her kritik siyasal dönemeçte, tüm siyasal odaklar bunun üzerine bir şey söyleme ihtiyacı hissediyor. ve buna, başka bir öncelikler sıralamasıyla karşılık vermek mümkün değil. bu dönemeçlerde de, köh’ün, hdp’nin taşıyabileceğinden daha fazla bir sözünün olması, sadece hakkı değil zorunluluğu da. altını çizerek tekrar etmek istiyorum, kürt meselesinin insan hakları ve demokrasi çerçevesine sığmayacağını söyleyenler yerden göğe haklı. zaten bu çerçeve işi kolaylaştırmıyor da. ama bunun yapıya dair sonuçları da var bence. kürtlerin, seçmeni de dahil olmak üzere gücünü ve enerjisini bir "ortak" projeye aktarması, köh’ün bir tür ortaklığa teslim edilmesi ne adil ne mümkün ne de yararlı. gerek dayanışma amacıyla gerekse mensubu olarak köh için hayatını ortaya koymuş türklerin çok değerli varlığı da, köh’ün dışında hatta karşısında durmuş kürtler de bu durumu değiştirmiyor. 

ama, şunu da unutmamalıyız bence. on yıllar süren göç, izmir’de, bursa’da, istanbul’da ve başka birçok şehirde bir kürt gerçekliği yarattı. kürtlerin buralarda nasıl yaşadığı, nasıl ve hangi koşullarda çalıştığı, dilleriyle olan ilişkileri, gördükleri siyasal baskı, türkiye’nin insan hakları, demokrasi ve sınıf mücadelesinin önemli temaları.

söylediklerimin, büyük ölçüde "söylemesi kolay" tanımlamasını hak ettiğinin farkındayım. bundan ötesi, siyaseti üretenlerin, inşa edenlerin işi. ama hayat ve siyaset birlikten ibaret değil, birlik tek güçlenme aracı değil ve bazı ayrışmalar, bazen güçlenmek anlamına gelebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi