Alp Altınörs
Kuzey Suriye’de denklem değişti
ABD devlet başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilme kararının üzerinden bir hafta geçti. Gelişmeler baş döndürücü hızda. Suriye’nin tarihi yeniden yazılıyor.
AKP iktidarının oluşan boşluktan istifade gerçekleştirdiği harekât, kısa sürede sayısız karşıt eğilimi tetikledi. Uluslararası hukukun bu açık ihlali, neredeyse tüm dünya tarafından kınandı.
Bir yandan ABD’de büyük bir itiraz dalgası yükseldi, diğer yandan Arap dünyasında. Avrupa devletleri (Macaristan hariç) istisnasız karşı çıktı. BM Güvenlik Konseyi’nde kınama kararı çıkmasını ABD ve Rusya’nın birleşik vetosu önledi.
Geçen hafta da bu süreçte Rusya’nın özel rolüne dikkat çekmiştik. Rusya bir yandan Ankara’yı böyle bir harekâta doğru adım adım iterken, diğer yandan da kendi makro planlarını yaptı. Genelde ABD’ye atfedilen "büyük oyun" bu kez Rusya tarafından kuruldu. 15 Temmuz sonrası Rusya ile devlet başkanları düzeyinde kurulan ikili ilişkiye fazlasıyla güvenen Saray çevreleri, anlaşılan o ki ABD’den gelecek tepkiye fazlasıyla odaklandılar. Neticede beklemedikleri bir sonuçla karşılaştılar.
13 Ekim itibariyle Kürtler ve Şam arasında Rusya’nın arabulucuğuyla akdedilen "güvenlik anlaşması" olayların seyrini aniden değiştirdi. Suriye ordusu Menbiç’ten Qamişlo’ya bütün Kuzey Doğu Suriye şehirlerine girmeye, sınır boyuna yerleşmeye başladı. Ankara, "Suriye’nin toprak bütünlüğü adına", "devlet bu bölgelere erişemediği için" Kuzey Suriye’ye girdiğini iddia ederken bir anda karşısında, Suriye devletini ve ordusunu buldu.
ABD devlet başkanı Trump’ın emriyle hızla bütün Suriye’den (el Tanf kampı hariç) çekilen ABD askerleri, yerlerini NATO müttefiki olan Türkiye’ye değil, Suriye ordusuna ve Rusya’ya bıraktılar.
Bütün Kuzey Suriye’ye 30 kilometrelik bir hat boyunca girerek buraya nüfus yerleştireceğini ilan etmiş olan AKP iktidarı, görünen o ki, artık bu hedeflerini gerçekleştiremeyecek. Anlaşılan o ki, Ankara’nın ilan ettiği bu mega hedefler, Şam için Kürtlerin özerkliğinden dahi daha büyük bir ürküntü yarattı.
Aslında Ankara, Rusya’nın harekâta dair gerçek görüşlerini çok da anlayamadı. Uluslararası ilişkileri liderlerin ikili diyaloğundan ibaret sandı. Oysa, Rus basınında çıkan sayısız makalede AKP’nin izlediği "yeni-Osmanlıcı" çizgi eleştiriliyordu. Örneğin, Rus hükümetinin çizgisinde yayın yapan Vzglad.ru portalında yer alan bir makalede, "ABD dışında günümüz dünyasında imparatorluk düşüncesini sürdüren çok az ülke vardır. Bunlar arasında Türkiye, bu fikri pratiğe geçiren yegâne ülkedir. Buna komşu ülkelerin silahlı işgali, Avrupa Birliği veya NATO gibi geleneksel müttefiklerle ilişkilerin yok edilmesi yönünde emperyal hevesler uğruna yapılan tehditler dahil." deniliyordu. Makalede "Türkiye’nin, tarihsel intikamcılığı, yeni devlet ideolojisi katına yükselten belki de dünyadaki tek ülke olduğu" öne sürülüyordu. Hülasa, "yeni-Osmanlıcı" siyaset tarzından Rusya da ABD kadar, hatta gerçekte ondan çok daha fazla rahatsızdı. Ancak Putin-Erdoğan ikili diyaloğu ve ABD’nin Suriye’deki askeri varlığı bunun üzerini örtüyordu.
14 Ekim itibariyle bu örtü kalkmış oldu. Böylece, Suriye toprağında Rusya’nın izniyle gerçekleştirilen diğer harekâtların da meşruluğunun tartışmaya açılacağı bir dönem başlamış oldu.
Özerklik, federasyon gibi Suriye devlet yapısını ilgilendiren sorunlar artık Suriyeli muhataplar arasında tartışılırken, Ankara giderek bu sürecin dışına doğru itilecek gibi görünüyor. Kısacası, belki sınırlı süreli ve sınırlı amaçlı bir harekâta çok da ses etmeyebilecek Rusya, Erdoğan’ın mega hedefleri karşısında oyunun denklemini tümüyle değiştirmeye karar vermiş görünüyor.
Rusya Federasyonu Başkan Yardımcısı Yuriy Uşakov’un "Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü operasyon, bu ülkenin toprak bütünlüğü prensibine tam olarak uygun değil" açıklaması, belki de bu değişikliklerin ilk siyasi ifadesi oldu. Aynı saatlerde Vladimir Putin, Suudi Arabistan’da Kral Faysal ile Kuzey Suriye’deki durumu görüşüyordu. Menbiç’te ise, ÖSO gruplarının ilerleyişi Rus hava kuvvetlerinin bombardımanı ile durduruluyordu.