Ali Duran Topuz

Ali Duran Topuz

Öcalan mühürlü yedi madde bize ne anlatıyor?

Abdullah Öcalan yedi cümle ile genel çerçeveyi ortaya koydu ve “Hazırım” dedi. Peki iktidar/devlet hazır mı? Öyleyse önce tecridin tamamen kaldırılması yani hukukun çalıştırılmaya başlaması gerek.

Genel Çerçeve

MHP lideri Bahçeli’nin 1 Ekim’de tokalaşma jestiyle başlattığı süreçte en kritik eşik aşıldı, DEM Partili Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder ve eski HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın ziyaret ettiği Abdullah Öcalan’dan “genel çerçeve” açıklaması geldi. Metin mevcut haliyle doğrudan Öcalan’ın sözü değil fakat Öcalan’ın ziyaretçilerine söylediklerinin (elbette onayı alınarak) çerçevesini oluşturan bir niyet mektubu niteliğinde.

Zikredilenler, zikredilmeyenler

Mektup hem kamuoylarına, hem DEM partiye, hem iktidar blokuna, hem muhalefet partilerine ve hem de uluslararası camiaya sesleniyor, hitap tarzı kullanılmamış olsa da. Kamuoyları, çünkü hem Türk hem Kürt kamuoyu meselenin her boyutuna aynı yerden, aynı kavramlar eşliğinde ve aynı duygularla bakmıyor, birden fazla kamuoyu var yani. DEM Parti’ye, çünkü zaten (üstelik Bahçeli’nin de onayladığı) doğal muhatap. İktidar blokuna çünkü kendisinden istenileni yapabilmesi için kendi istekleri olduğunu lafzen söylemese de çerçeveyi çizerken ortaya koyuyor. Muhalefet partilerinden umduklarını zaten söylüyor. Uluslararası camia derken, bölgedeki dengelerde etkide bulunmak isteyen herkesin söylenenlere dikkat kesileceğini zaten biliyor. Mektubun doğrudan ilgilisi olan ama hiç zikredilmeyen iki aktör daha var, PKK ve PYD ama işin onlarla ilgili kısmını yazının ilerleyen bölümlerinden anlatmaya çalışacağım.

BAHÇELİ İLE ORTAK NOKTA, AYRIM NOKTASI

Kardeşlik ve barış tamam ama bir de demokrasi var

Metin, zikrettikleri ve etmedikleriyle özel dikkat istiyor, adım adım gitmeye çalışacağım; buyrunuz.
Yayınlanan metin ilk cümlede “Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek” vurgusu ile başlıyor ki bu Devlet Bahçeli’nin bütün nutuklarında yer alan retorik öğeyi benimsediğini gösteriyor. Metnin bitişi yine “kardeşlik” terimini içeriyor ama iki de ek yapıyor, cümleyi aynen alıyorum:

“Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir.” Bu final cümlesinde de Bahçeli’nin iki vurgusu yankılanıyor: Hem dışarda/bölgede barış, hem içerde barış. Ama bir fark var, ne Bahçeli’nin ne de Erdoğan’ın sürece eşlik edeceğine dair bir işaret verdiği “demokrasi” vurgusu. Buraya mim koyalım, döneceğiz.

UZUN UZUN GÖRÜŞÜLMÜŞ

Paradigmanın sahibi yok

Mektup bize Öcalan ile uzun uzun görüşüldüğünü yani bu noktaya gelene kadar bir dizi hazırlık yapıldığını söylüyor. Hatırlanacaktır, Bahçeli’nin çıkışı “yeni paradigma” oluşturma girişimi diye tanımlanmıştı. Erdoğan’ın başdanışmanı Mehmet Uçum, “Devlet yeni paradigma oluşturdu” diyordu. Öcalan da yeni paradigmadan bahsediyor fakat bunu bir kişi ya da kuruma atfetmiyor. Metne göre Bahçeli ve Erdoğan bu paradigmaya güç veren iki isim, Öcalan da pozitif katkı verecek üçüncü kişi ama tek başına hiçbiri paradigmanın sahibi değil. Yani sahipli, patronajlı değil kolektif bir süreç düşünüyor Öcalan.

MEKİK DİPLOMASİSİ VE HEYET YÖNTEMİ

Heyet Trafiği nereye kadar?

Öcalan ile görüşüldüğü açık dedik, ama bütün görüşler üzerinde bir uzlaşıya varılmış demek için henüz çok çok erken. Metindeki, “Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır” ifadesi sürecin ilk aşamasında bir tür mekik diplomasisine şahit olacağımızı ortaya koyuyor. Anlaşılan sürecin bu yeni aşamasında “İmralı heyetleri” bir süre, belki de baştan sona aktif rol oynayacak. Aslında bu “heyet”lerle görüşme yöntemi 2013-15 sürecinde belli bir başarı sağlamış olsa da ciddi sorunlara da açık bir yöntem. Çok muhtemel ki Bahçeli’nin, “Öcalan gelsin TBMM’de DEM Grubu’na hitap etsin” derken, aslında bu heyet yönteminin yol açabileceği bilinen, tecrübe edilmiş sıkıntılarına da vurgu yapıyordu. “Heyet trafiği”nin bir aşamada başka yöntemlere yerini bırakması ihtimal dahilinde yani.
Her noktada uzlaşma yok

Heyet faaliyetleri, aslında Öcalan ile görüşülmüşse de bütün “görüşler” üzerinde uzlaşılmış olmadığının da bir işareti; hatta belki kimi görüşler daha dile getirilmemiş durumda. Görüşme heyeti Öcalan’ın görüşlerini aktarmakla kalmayacak, görüştüklerinin görüşlerini de Öcalan için derleyecektir; dolayısıyla henüz ortada olmayan kimi görüşlerin, yöntemlerin gelişmesi de şaşırtıcı olmayacaktır.

ÖCALAN HAZIR AMA MUHATAPLARI HAZIR MI?

Bir önemli noktada, “Çağrıyı yapmaya hazırım” sözüyle, çağrıyı yapması için beklediği hazırlıklar, yani karşı tarafın yapması gereken hazırlıklar olduğunu da vurgulaması. Bu bakımdan metin bir yanıyla sürecin hâlâ Ömer Öcalan’ın ziyaretinden sonra açıklanan iki cümlenin işaret ettiği yerde olduğunu dile getiriyor; ama elbette o zaman ikinci bir görüşmenin olup olmayacağı bile kuşkuluyken, şimdi “genel çerçevesi” belirlenmiş bir prosedür işletiliyor. İşler hızlanacak yani. Hazırlığın pratiğe dökülmesi zaman alsa da uzun zamana yayılmayacak muhtemelen.

Süreç Üç Aktörle Kalamaz

Bu “hazırlıklar”dan birinin sürecin aktörlerinin şekillendirilmesi olduğu yine açıklanan metinden anlaşılıyor. Öcalan sürecin üç (Bahçeli, Erdoğan ve kendisi) aktörle kalmaması gerektiği fikrinde. Öcalan, 2013-15 döneminde de sürekli vurguladığı “parlamento” zeminine metinde yine güçlü biçimde vurgu yapıyor. Parlamentoyla ilgili ifadede, Ömer Öcalan’ın ziyaretinde söylediği “Meseleyi çatışma ve şiddet zemininden siyaset ve hukuk zeminine taşımaya hazırım” sözü yankılanıyor.

Ana Karargah Parlamento

Siyaset zemini olarak, yeni çözüm sürecinin ana karargâhı parlamento olarak parlamentoyu görüyor. Parlamento sadece mekan olarak değil aktörler açısından da önemli: Hem kendisi bir aktör olarak ve hem de muhalefeti de içeren bir kurum olarak öne çıkıyor. Böylece Öcalan başta CHP olmak üzere bütün muhalif partilerini de “paradigma”ya katkı sağlayacak arasında görmek istiyor.
Bu perspektif, Bahçeli’nin süreci “Öcalan ve DEM Parti gurubu” arasında tutmayı temel alıyor görünen tutumuna pek uygun değil. Yani Öcalan, “Ben konuşayım, DEM Parti dinlesin, başka kimse karışmasın” türü bir yaklaşımı benimsemiyor ki bu sürpriz değil. Elbette başta CHP olmak üzere diğer aktörlerin sürece dahil olması cumhur ittifakının arzuladığı bir şey olmayacaktır; bu nokta hem iktidarın hem de muhalefetin “siyaset” kalibresini göreceğimiz nokta olacak muhtemelen gelecekte.

Demokratikleşme için kılavuz

Parlamento vurgusu, açıklanan metindeki bir cümleye de anlamını veriyor: “Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır.” Öcalan sürece “hızlı bir demokratikleşme paketi”nin eşlik etmeyeceğinin farkında, fakat demokratikleşme perspektifinden vaz geçmek niyetinde de değil ki girişimin “demokratik dönüşüm için … kılavuz” olmasını öngörüyor. Sürece muhalefetin ortaklaştırılması arzusu ve parlamento vurgusu bunu gösteriyor.

KÜRT SORUNU YOK AMA ÇOK ACİL!

Uluslararası Güçlere/ABD’ye Atıf

Bahçeli de Erdoğan meseleyi ele alırken işin acil olduğunu çok vurguladılar ama ya Kürt sorunu diye bir sorunun olmadığını (Bahçeli) ya da kalmadığını (Erdoğan değilse bile kurmayları) söyleyerek, Öcalan-DEM Parti diyalogu üzerinden PKK’nin tasfiyesini dillendirmeden öteye gitmediler. İki nokta hariç: Biri hiç olmayacak biçimde şarta bağlı olarak telaffuz edilen “umut hakkı” ile vurgulanan hukuk meseleleri, diğeri “uluslararası güçlerin bölgeyi şekillendirme arzusu”na atıflar.

Öcalan, yayınlanan kısacık metin içinde “Kürt meselesini” adıyla telaffuz etmese bile temel mesele olduğunu vurguluyor, “uluslararası boyut”u da şu formül ile dile getiriyor:

“Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır.”

Ertelenemeycek olan Kürt meselesidir elbette ve Suriye ile Gazze vurgusu, Erdoğan ve Bahçeli’nin İsrail adı ile kodladığı uluslararası güçlere vurgu anlamına gelir. Bu müdahalenin meseleyi “kangrenleştirmesi” ifadesi ise genelde “dış güçlerin bütün bölgeye müdahalesi”ni, özelde ise Suriye’de YPG ile ABD arasındaki işbirliğine bir göndermeyi kapsıyor. Elbette iktidarın/devletin kaygılarını anladığı mesajını veriyor bir yandan ama öte yandan daha geniş bir perspektife işaret ediyor: Kürt meselesi çözülmedikçe bu müdahaleler olacak ve etkili de olacak. Bahçeli ve Erdoğan’ın “emperyalizmin işleri” olarak kodladığı meseleyi Öcalan, etno-siyasal bir realite vurgusu olarak dile getiriyor. O halde girilen “çözüm süreci”nin iç (hukuki ve siyasi) boyutları kadar dış (yine hukuki ve siyasi) boyutları da masadaki başlıkları oluşturacak.

ÖCALAN’IN HİÇ SÖZÜNÜ ETMEDİKLERİ

Kandil ve PKK niye yok?

Öcalan’ın metninde iki aktör hiç yok: Biri Kandil ve PYD/YPG yani silah meselesi diğeri süreci niye kabul edeceğine, yani Türkiye içinde nasıl bir gelişme tahayyül ettiğine dair bir işaret. Gayet anlaşılır: İkinci meselede her şey “demokratikleşme için kılavuz” oluşturacak şekilde, görüşme sürecinde belirginleşecek. İlk mesele ise zaten “yapmaya hazırım” dediği çağrı için gerekli gördüğü şartların oluşmasından sonra gündeme gelecek; yani heyetin (Pervin Buldan’ın başlayacağını söylediği) görüşmeleri tamamlandıktan sonra. Elbette “Suriye” “düş güçlerin kangrenleştirici müdahalesi” sözüyle PYD’ye değiniliyor aslında fakat başka bir şey söylenmiyor çünkü o kangrenleşmeyi engelleyecek şey bizzat bu sürecin kendisi olarak görülüyor.

Hukuktan Söz Edilmiyor mu?

Hasılı kelam, peşrev bitti ama asıl şarkıya daha geçmedik. Asıl şarkıda “demokrasi” olmak zorunda, ona dair vurgu hiç zayıf değil. Fakat mesela hukuktan hiç bahis yok. Bahçeli, “Umut Hakkı” derken hukuktan söz eder gibiydi ama hukuktan pazarlıkla söz edilmez, dolayısıyla süreç hukuksuz mu olacak? Aslında Öcalan, yeğeni DEM milletvekili Ömer Öcalan’a söylediği sözdeki bir ifadeye dikkat çekiyor bu metniyle hâlâ:“(Koşullar oluşursa) bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.”

Bu son metin, bir yandan koşulların oluşmaya başladığını ümitvar bir biçimde dile getiriyor ama öte yandan oluşumun tamamlanmadığını da ima ediyor. Hukuktan bahis yok, çünkü onu pazarlık konusu görmüyor, o karşı tarafın yapması gereken bir hazırlık. Mesela yine Ömer Öcalan’a söylediği “Tecrit devam ediyor” sözü de hâlâ geçerli; mesele tamam, kapı açıldı, Öcalan damgalı yedi cümle yayınlandı diye bir şey çözülmüş olmuyor.

Önce Tecrit Tamamen Kalkmalı

“Çözüm”e geçiş için, sürecin kamil bir çözüm sürecine dönüşmesi için tecritin kalkması gerekiyor, muhatapların iletişiminin düzenli ve açık biçimde sağlanması gerekiyor. Bahçeli’nin “Gelsin DEM Parti TBMM Grubunda konuşsun” sözü boş bir söz değilse, meselenin aciliyeti laf olsun diye tekrarlanıp durmuyorsa eğer ilk atılacak adımlar hukuk alanında olmak zorunda. Yeni kanunlar, torbalar, paketlerden söz etmiyorum, 2015’ten beri yürütülen “çökertme harekatı” kapsamında kanıksatılan hukuksuzlukların ortadan kaldırılmasından söz ediyorum. İktidarın ve onun Adalet Bakanlığı’nın keyfine kalmış İmralı ziyaretleriyle, yürütülecek bir iş değil bu çünkü. Öcalan “Hazırım” diyor, hep hazır olduğunu söylüyordu zaten ve hazırlıklarını da sürdürüyor, iktidar hazır ise sürecin daha ileri noktalara ulaşabilmesi için Bahçeli’den başkalarının, icra makamlarının konuşmaya başlaması gerekli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ali Duran Topuz Arşivi