Şahap Eraslan
Empati manipülasyonu, empati tacizi ve empatinin sapkınlaşması
Empatideki en önemli yanılgı empatiyi gösteren kişinin acı çekenle, yani mağdurla özdeşleştiğini, acı çekenin yerine kendini koyduğunu sanmamızdır
Breithaupt, empati hissedenin acı çekenden çok, fiktif ya da reel bir kurtarıcıyla özdeşleştiğini yazar. İnsanın kahramanlara özenmesinin, kendisini kahramanın yerine koymasının ve sıkça da mağdur-fail ilişkisinde faile ilgi duymasının altında, mağdurun duygularıyla özdeşleşmenin zorluğu yatar. Mağdurla özdeşleşmek, mağdurun yaşadığı acıların benzerini yaşamak demektir. İşte bu insanı ürkütür. Bu özdeşleşmenin zorluğu ve acı vermesi insanı kahramanla özdeşleşmeye, kahraman gibi olarak faile kahraman üzerinden yardım etme fantezisine sevk eder. Bunun bir diğer anlamı ise şudur: Empati ve faile yardım dolaylıdır…
Steven Spielberg’in yönettiği Schindler’in Listesi filminde Schindler alkolik ve çıkarcı biridir. Amacı Yahudileri ücretsiz çalıştırarak Nazi döneminde çok para kazanmaktır. Daha sonra Schindler bazı Yahudilerin kurtulmasına yardımcı olur...
Breithaupt bu filmi izleyenlerin kimle özdeşleştiğini sorgular. Bu filmi izleyenlerin, toplama kamplarında Nazi zulmünü yaşayan Yahudilerden çok Schindler’le empati kurduğunu yazar. Yani izleyici empatiyi Schindler’le özdeşleşerek, kendini kurtarıcının yerine koyarak mağdurlarla dolaylı bir ilişki kurar. Mağdurla kurduğumuzu düşündüğümüz empati burada ikincildir. Mağdurla direkt özdeşleşip acı çekmektense kahramanla özdeşleşip yardım eden insanla özdeşleşiyor izleyici. Bunun bir başka anlamı: İzleyici Schindler’in fedakarlığını alkışlıyor ama kendisi fedakarlık yapmıyor. Bu özdeşleşmede kurtarıcı ve kahraman olmak gibi narsistik bir fantezi de mevcut…
EMPATİ İŞLEVİNİ KAYBEDİP 'YİTİK' BİR EMPATİYE DÖNÜŞÜYOR
Empati lokantadaki duruma ilişkin olduğunda sadece bireysel deneyimler belirleyici olur. Her insan benzer durumlar yaşadığından dolayı empati kurmayı denemek mümkün. Eğer empati kuracağımız insanlar ve empatinin oluşacağı ortam bizde yoğun duygulanımlara yol açıyorsa, imajiner kurgu bu yoğun duygulardan bağımsızlaşamıyor. İnsanlar empatide bir taraf oluyorlar. Yani empati asıl işlevini kaybedip ‘yitik’ bir empatiye dönüşebiliyor.
Mesela Ermeni, Kürt, Alevi, Sosyalistler... Bu insanlarla empati kurmayı talep etmek ve bunu gerçekleştirmek çok zorlaşıyor. Çünkü insanların empati göstermeleri, kendi tutumlarını, konumlarını ve bakışlarını da terk etmelerini gerektirebiliyor. Bu durum kişiliğin çözülmesi korkusunu (Framentierunsangst) yarattığından, insan kendi konumundan bakarak diğer bir insanın algılamasını manipüle etmeyi deniyor. Mesela, Kürtçe türkü söylediği için polis zulmüne maruz kalan Kürt’e İngilizce şarkı söylemesini öneriyor, Alevi’ye de camiye gitmesini öneriyor. Empatinin manipülasyonu! Kürt’ün yaşadıklarının çok kötü olduğunu biliyor, şarkı söylemenin evrimden bu yana en insani bir şey olduğunu da biliyor, empatik olan kişi. Ama İngilizce ya da Kürtçe şarkıları Türkçeleştirme önerisi düşmanca. Empati burada tacize uğruyor. Şarkı insanın çığlığından, acısından dönüşerek şarkı olmuş. Hal böyle olunca gene Kürtlerin çığlığı olmaya itiliyor.
Empatiyi talep etmek, ötekinin gerçekliğini algılamak ve anlamak demek aynı zamanda. Ötekiyle empati üzerinden kurulan yakınlık ötekinin realitesini değiştirmeyi amaçlıyor ve manipüle ediyorsa bu psikotik bir durum yaratmak anlamına gelir. Ahlaksızlıktır da! Devlet “Çözüm süreci” ve “Alevi açılımı” yoluyla bu insanların iç dünyalarına yaklaşıp hassasiyetlerinden yararlanarak onlara içeriden saldırmayı, manipüle etmeyi amaçladı. Kürtçe TRT mesela bu manipülasyon sonuncunda gerçekleşti. En ustaca ve içerden, en duyarlı oldukları yerden vurma durumunu “FETÖ”cülere açık ve yoğun biçimde yapıyorlar. Onları iyi tanımaları, hassasiyetlerini bilmeleri, ortak kontekstlerinin ve ritüellerinin olması, onları içeriden vurmalarını daha da kolaylaştırıyor.
Bir insanla özdeşleşmek, bir insanın iç dünyasında dolaşmak, onun gibi bakmak ve görmek, o insanla bir mahrem oluşturmak demektir. O insanın zaaflarını, zayıflıklarını tanımaktır aynı zamanda. İşte bu durum ‘empatinin sapıklaştırılmasına’ yol açabilir. Üretimin çoğaltılması üzerine düşünen psikologlar bu yöntemi kullanmak durumundadırlar, reklam psikolojisi işte empatiyle edindiği bilgiyi de kullanır. (Tabii bazen bu olumlu da olabilir.) Günümüzde küreselleşmeyle birlikte başka kültürdeki insanlarla bir araya gelmelerin ve ortak iş yapmaların sonucunda yaygınlaşan “kültürel beceri” kursları, başka kültürlerdeki “insanları kullanma kılavuzu”na dönüşüyor. Bu tür projeler sıkça empatiyle elde edilen bilgileri kullanıyorlar. Bir insanın özelini, mahremini ve zaaflarını bilmek empatiyi kurana narsistik bir güç de veriyor. Ayrıca bir insana karşı empatik olmak toplumda ahlaki olarak da önemsenen bir şey. Bir başka boyut ise empati duyulan kişinin bazen teşhirci, empatiyi kurmak isteyeninse röntgenci konumunda olması…
BİR ÇARE OLARAK EMPATİ VE ZİHİNSELLEŞTİRME
Empati kurmaya çalışmak önemli. Ayrıca mağdurla özdeşleşebilmeyi ve onunla birlikte hissetmeyi denemek, hislerini paylaşmak da önemli. Birinin acısını, durumunu, konumunu imajiner algılamak ve kendimizi ötekinin yerine koymak ötekinin acısını azaltmaz... İnsanoğlu anlaşılmak da ister sürekli. Anlaşılmak insana rahatlık verir, kötünün tekrarını engeller ve iyiyi teşvik eder. Anlamak ve anlayış göstermek ötekinin acısını bu bağlamda hafifletir. Empati Kürtlerin, Ermenilerin, Alevilerin ve diğerlerinin acılarını ortadan kaldırmaz... Acısı olanın, bir yarasının olduğunu anlatmaya çalışması ama anlatamaması, anlaşılmaması, hatta kimilerinin anlamamak için direnmeleri başka bir zulme yol açar, zulmü katmerler. Empati zulmün çoğal(tıl)masını engelleyebilir...
Psikanalizdeki konseptlerden biri de zihinselleştirme (Mentalisierung). İnsan kendisini başkasının yerine koyarak ilişkide bazı tepkileri ve davranışları öngörebilir. Kendimizi başkasının yerine koymayı denemek, onun duygusal, fantezi ve reel dünyasını algılamayı denemek aslında insanı kendi psikolojisi içindeki izolasyondan da kurtarır. Faşizmin duygu katliamlarına belki de birlikte hissetmek ve zihinselleştirmeyle karşılık vermek gerek…
BİTTİ
Şahap Eraslan: 1980'de cunta öncesi Almanya'ya gitti. Berlin Teknik Üniversitesi’nde psikoloji bölümünü bitirdi. Daha sonra Humbold Üniversitesi’nde etnoloji okudu. Eş ve aile terapisi, klinik hipnoz eğitimlerini bitirdi. Daha sonra uzun bir eğitim sonrası psikanalist oldu. Uzmanlık alanı kültür psikanalizi ve psikanalitik kültür karşılaştırmaları. Analist/psikoterapist olarak Berin'de çalışıyor.