Şahap Eraslan
Küfredebilmenin yararları - I
Bu kadar sorun varken uğraştığım konulara bak! Bugünkü konum herkesin bildiği ve sıkça kullandığı bir şey: Küfür. Belki de küfrü fazla kullanamadığım için bu konuda yazıyorum.
Çocuğu kreşe giden bir anne, yaşadığı bir olayı gururla ve diğer insanlarla arasındaki farkı vurgulayarak anlatıyor. Çocuğu kreşte başka bir arkadaşından cinsel içerikli bir küfür duymuş. Anne, “Bizim evde böyle konuşulmaz, biz basit insanlar gibi konuşmayız, küfür bilmeyiz” diyor. Annenin şaşırmasına ben şaşırıyorum. Her insan kendi dilinde söylenen hemen hemen her küfrü bilir. Yabancı dil öğrenenler bile genellikle ilk olarak o dilin bazı küfürlerini öğrenirler. Birinin küfretmemesi, küfür bilmediği anlamına gelmez. Böyle ailelerin çocuğu olmak zor. Bir gün yeni bir kelime öğreniyorsunuz ve evde tekrar ettiğinizde abartılı bir sevinçle karşılanıyorsunuz; bu kez de çocuk şaşırıyor. Ancak kısa sürede durumu kavrıyor. Her öğrendiği yeni kelimeyi, bilgiyi evde tekrar ediyor. Anne babanın sevinci bulaşıyor çocuğa ve çocuk da seviniyor. Birlikte sevinen bir aile… “Masa” kelimesi evde tekrar ediliyor ve herkes seviniyor. “Kuş” kelimesinde de tepki aynı. Herkes sevinçli ve mutlu…
Ta ki çocuk o ayıp kelimeleri öğrenene kadar. Çocuk “göt” veya “çük” dediğinde anne baba hayretler içinde, bağırarak ve deliye dönmüş gibi çocuğu sorgulamaya başlıyor: “Kimden öğrendin, çabuk söyle!” Çocuğun söylediği yeni öğrendiği bir kelime, burada “göt” veya “çük”. Tıpkı “masa” veya “kuş” gibi… Bu yazıda daha çok erkeklerin söylediği küfürleri seçtim. Kadınların ve erkeklerin küfürleri arasında çok belirgin fark var. Çocuk bu tepkiye çok şaşırıyor ve üzülüyor. Aferin almak, anne babayı sevindirmek için söylediği bu kelime başına bela olmakla kalmıyor, aynı zamanda anne babasının agresif tavırlarına maruz kalıyor. Çocuk, bu tepkide anne babasını biraz daha iyi tanıyor. Ve anne babayı nasıl çileden çıkaracağını da. Ayrıca çocuk, bu garip yetişkin dünyasında kelimelerin bir hiyerarşisi olduğunu ve bazı kelimelere çılgınca sevinirken, bazılarına da delirdiklerini kavrıyor. Aslında çocuk için bu kelimeler arasında hiçbir fark yok; her kelime masum. Çocukların çocuk masumiyetiyle ayıp sözcükleri söylemesinde anormallik yok. Durumu anormalleştiren yetişkinlerin anormal tepkileri.
İnsanlar, güçlerini göstermek veya sahnelemek için küfredebiliyor. Yanında çalışan ve kendisine işinden dolayı bağımlı olan birinin yaptığı hata karşısında, onu aşağılayan işveren, bu durumdan keyif alabiliyor. Burada küfür güç/iktidar hiyerarşisini de gösteriyor. Küfürler çeşitli; hafif ya da ağır, az ya da çok olabilir. Küfrün etkisi, söylendiği bağlama göre değişir. Bazı durumlarda küfürler, sevimli hale getirilerek de kullanılabilir. Örneğin, bir amcanın sevdiği yeğenine “eşek sıpası” demesi, çocuk çük/göt dediği için bağıran annenin, 'çükünü/götünü yerim' demesi sevgi ifadesi olabilirken, kızgınlık anında bu sözler bir küfür haline gelir. Küfür bazen birinin aşağılık kompleksini veya küçüklük duygusunu gizlemek için de kullanılabilir. “Beş para etmezsin, adam olamamışsın” ya da "eşek kadar adamsın" gibi ifadeler, karşıdakini değersizleştirerek kendini yüceltme çabasıdır.
Birbirini tanıyan kişiler, küfürleştiklerinde, ilişkilerinde dile getiremedikleri şeyleri o öfkeli anda açığa vururlar. Yani insanlar kızgınken açık, net ve dürüst olurlar. Kültürde açık ve direkt olmak agresyon sayıldığından insanlar öfkeli olduklarında karşıdakilerle düşüncelerini çok ‘dürüstçe’ dile getiriler. Mesela arkadaşınız telefonda size uğramak istediğinde "Bugün keyfim yok. Seni görmek istemiyorum" dediğinizde karşıdaki kişi kendisinin kişi olarak reddedildiğini düşünebiliyor. Ve böyle düşündüğü için de ilişkiyi bitirebiliyor. Onun için "Ben de tam dışarı çıkıyordum. Maalesef evde olmayacağım" gibi "masum yalan" söylemeyi tercih edebiliyoruz.
İşte bu tür ilişkilerde kişi çatışma anında geri tuttuğu düşünceleri öfkeyle söyleyebiliyor. İnsanın en dürüst olduğu an öfkeli olduğu an çoğu kez. Çünkü öfkeyle kendisinde gizledikleri yanı dışarı vurabiliyor. Ve küfürlerinde o insan kendisine bile itiraf edemediği yanları söylüyor. Bir yandan bu yanlar öfke anında küfür olarak söylendiğinden hâlâ kendine aitmiş gibidir ama aynı zamanda da kendine ait olarak söylenmiştir de. En ahlâklımızın ahlâksızlığı küfürlerinde saklı.
İnsanlar içlerinde biriktirdikleri öfkeyi patlayarak dışa vururlar. Bazen birilerine kızmadan da küfrederiz. Acı çekenlerin küfürleri buna örnektir. Doğum hazırlık kurslarında, doğum sırasında kadınlara rahat olmaları, isterlerse rahatça küfredebilecekleri de söylenir. Doğum sancılarındaki acı ve küfürler… Ayağını bir yere çarpan birinin küfretmesi, düşünmeden gösterilen bir tepkidir. Küfür, psikolojik incinme ve acı anlarında da sıkça edilir. Narsistik incinmelere verilen bir tepkidir. Sınır ihlallerinde küfrederek sınır yeniden çizilmeye çalışılır. “Hayır” cevabının yarattığı incinmeye bir tepkidir.
Küfür, bir gerçeği gizler ya da karmaşık hale getirir. “Seni s..erim” diyen biri, bir yandan cinsel bir şey söylerken, bu ifadenin agresif olması, küfürdeki hazzı da gizler. Ne kadar cinsel ne kadar fantezi ne kadar arzu ne kadar agresyon olduğu belli olmaz. Bir erkeğin başka bir erkeğe bu şekilde küfretmesi, homoseksüel bir ilişki isteğini içeriyor gibi görünse de bu tür ilişkiyi aşağılamak içindir de. Buradaki cinsellik hazdan çok agresyon ifade eder. Buradaki soru homofob insanların böyle küfürleri sıkça neden kullandıklarında. Belki de ötekine cinsel bir yakınlık aynı zamanda bu yakınlığı şiddetle örtüp, hazzı gizleyerek dışa vurma. Küfür, ötekini mağdur eder ve istemediği cinsel söylemin hedefi haline getirir.
Erkek cinsel küfür üzerinden penisini değerli ve agresyon aracı/organı da yapar. Erkek penisinden ötürü ‘fallik narsist’ üstünlük duygusu hisseder. Küfürle erkek bu organa sahip olmanın ve bunu teşhir edebilmenin hazzını ve gururunu yaşar. Erkekler soyunarak bir ‘teşhirci’ gibi penislerini göstermezler. Bu nedenle penis dolaylı gösterilir, sembolik ve sözlü… Cinsel küfürlerle erkek ‘penis bilinci’ canlı tutar. Çük ‘değerli’ bir organdır. Böylesine ‘değerli’ bir organa sahip olma ve bu organı çeşitli amaçlar için kullanma imkanının üstünlük duygusu. Bazen kadınlar da erkek küfürleri eder. Kadınların ettiği erkek küfürleri Freud’un sözünü ettiği ama günümüzde daha farklı bağlamda kullanılan ‘penis kıskançlığı’nı akla getiriyor. Erkek toplumunda erkek gibi olmaya özen, bezen de emansipasyon, dişli bir olmanın gösterilmesidir belki de bu.
KÜFÜR UYGARLIĞIN ÖNEMLİ BİR SIÇRAMASIDIR
Freud'dan bu yana bilinen bir gerçek var: Taş atmak yerine küfreden insan, aslında uygarlık için bir adım atmıştır. Öldürmek yerine öldürmemeyi, ancak öfkesini de dışa vurmayı tercih eder. Küfür, bir yandan fiziksel şiddetten kaçınma, daha az agresif bir yöntem seçme anlamına gelirken, aynı zamanda şiddetin küfür aracılığıyla yönlendirilmesi anlamına da gelir. Yani küfür hem öfkenin azalması amacıyla kullanılır hem de öfkenin artmasına neden olabilir. İnsanlar küfrederek öfkelerini dışa vurabilir ve bu sayede yumruklaşma önlenebilir. Ancak burada rakipler arasındaki güç dengesi önemlidir. Güçlü taraf öfkesini küfürle dışa vururken, güçsüz olan taraf sessiz kalarak bu küfre katlanabilir.
Bir kişiye küfrettiğinizde, o kişi sizden güçsüzse bu küfre karşılık vermeyebilir. Bu durumda fiziksel bir çatışma olmadığından, olay "uygarca" sonuçlanabilir. Örneğin, bir toprak ağasının küfrüne bir maraba çoğu zaman sessiz kalarak cevap verir. Eğer güç dengesi varsa, küfür burada fiziksel şiddetten kaçınma, zaman kazanma ve aracıların yatıştırmasına fırsat verme anlamına gelir. Örneğin, aralarında çatışma olan iki kişi kasabanın kahvesinde birbirlerine küfrederek öfkelerini gösterirler. Türk usulü küfürleşme karşılıklıdır ve küfrün dozajını artırma eğilimi vardır.
A kişisi “sen s…” dediğinde, B kişisi bu küfre bireysel bir kavgadan çıkarak kolektif hale getirir ve “ben seni ve avradını s…” şeklinde yanıt verir. A’nın tepkisi ise “seni, ananı ve avradını” şeklinde olur. Küfürleşme, sülale, gelmiş geçmiş herkes dahil edilerek devam eder. Bu karşılıklı küfürleşme, iki tarafa da düşünme şansı verir, yani yumuşama veya geri adım atma fırsatı. Ancak bu geri adım genellikle çatışmanın başında olabilir. Bir süre sonra öfke dinamiği gidişatı belirlemeye başlar. Yükselen öfke, bir noktadan sonra kişinin şerefini koruma ve korkmadığını gösterme ihtiyacı nedeniyle geri adım atma şansını ortadan kaldırır. Eğer üçüncü bir kişi olaya müdahale edip araya girmezse, bu çatışma fiziksel şiddete dönüşebilir. Freud, bir noktadan sonra yanılır; çünkü küfürleşme dinamiği, onur kültüründe bir noktadan sonra kaçınılmaz olarak şiddete dönüşür.
Onur kültüründe, kişiler ve gruplar arasındaki gerginliklerde yazılı olmayan temel kural, kişinin veya grubun bu gerginlikten yüzünü kaybetmeden/incinmeden çıkabilmesidir. Örneğin, iki kişi arasında bir gerginlik olduğunda ve bu kişiler kasaba kahvesinde karşılaştığında, karşılıklı küfürleşme başlar. Yazılı olmayan kurallardan biri de olaya taraf olmayanların araya girmesidir. Başka bir kural ise yaşlılık hiyerarşisinin devreye girmesidir. Bizim toplumumuzda yaşlılara duyulan saygı nedeniyle, araya giren bir yaşlı çatışmayı önleyebilir. İki taraf da yaşlıya saygı göstermek zorundadır. Bu söylediklerim, kapalı bir kültürde, yani insanların birbirini tanıdığı bir ortamda geçerlidir. Kentlerdeki gerginliklerde ise, gerilimi yaşayanlar birbirini tanımaz ve bu nedenle çatışmanın önlenmesine yönelik mekanizmalar genellikle işlemez. Bu, kentteki küfürleşmelerde aracıların olmaması, seyircilerin çatışmaya dahil olmaktan çekinmeleri sonucunda öfkenin daha da artması ve çatışmaların kaçınılmaz hale gelmesi anlamına gelir.
Sosyal medyada, fiziksel şiddetin imkânsız olması nedeniyle küfürlerin dozunu artırmak, bir noktada sona erer. Aynı küfür defalarca tekrar edilir. Burada, küfrün dozunu artırmak sadistçe ve hazzı da katarak yapılır. Karşılıklı küfürleşmeler iki tarafın da öfkesini artırır. Bu öfke, dövüşenleri adeta çıldırtır. Ancak, öfkenin yoğunluğunu azaltacak şekilde dışa vurma imkânı yoktur. Küfürleşme başladığında sürekli bir yükselme ve öfke artışı vardır. Bir süre sonra biriken öfkeyi küfrederek rahatlatmak mümkün olmaz.
Öfke, fiziksel şiddet, vandalizm gibi başka dışa vurum biçimlerine yönelir. Başlangıçta öfke dışa vurma işlevi gören küfür, bu noktadan sonra rahatlama sağlamaz, aksine daha fazla iç huzursuzluğu yaratır. Sosyal medyada, fiziksel şiddetin olmaması (bazen insanlar ellerine geçeni yere atarak, sağa sola vurarak öfkelerini gösterirler) birikmiş öfkeyi kontrol etmeyi zorlaştırır. Bu durumda küfür, sadistçe ve hazza vurgu yaparak abartılı bir hale gelir: Bağırta bağırta, arkadan önden derken, kişi adeta orgazm anı gibi sesler çıkarır. Burada zevk, cinsellikten öte, karşıdakini aşağılayabilmenin verdiği zevktir ve bunun dışa vurumudur. Sosyal medyada, insanların birbirine olan fiziksel uzaklıkları, küfürleşmelerin günlerce sürebilen (adeta bir dizi film gibi) bir hal almasına yol açabilir.
Şahap Eraslan kimdir?
1980'de cunta öncesi Almanya'ya gitti. Berlin Teknik Üniversitesi’nde psikoloji bölümünü bitirdi. Daha sonra Humbold Üniversitesi’nde etnoloji okudu. Eş ve aile terapisi, klinik hipnoz eğitimlerini bitirdi. Daha sonra uzun bir eğitim sonrası psikanalist oldu. Uzmanlık alanı kültür psikanalizi ve psikanalitik kültür karşılaştırmaları. Analist/psikoterapist olarak Berlin'de çalışıyor.